AB Komisyonu'nun 2002 Genişleme Strateji Raporu ve 13 adaya ilişkin ilerleme raporları, önceki günkü komisyon toplantısında onaylandı. Raporda, beklendiği üzere Türkiye'ye tarih falan verilmedi.
Komisyon, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Litvanya, Letonya, Estonya, Slovenya, Malta ve Kıbrıs Rum kesiminin 2004'te, Bulgaristan ve Romanya'nın ise 2007'de AB'ye katılmasını tavsiye ederek, Kıbrıs meselesini Yunanistan'ın arzuları doğrultusunda, halletti bile. Yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye bir sorunları olmadığını, Kıbrıs Rum Kesimi'ni bir sene sonra Avrupa Birliği'ne alacaklarını ifade ederek belirtmiş oldular.
Bizim AB'ci medyanın ve bazı siyasi partilerin gündeme taşımaya çalıştıkları gibi İlerleme raporu hazırlanırken Türkiye'ye tarih verelim mi, vermeyelim mi diye bir derdi yoktu AB Komisyonu'nun. Malum medyada, Türkiye'ye tarih verilmemesine karşı sanal kıyametlerin kopartılmasına da sakın aldanmayın. Ve çok önemli bir ayrıntının gözlerden kaçırıldığını da sakın ola unutmayın.
İlerleme raporlarında bizim için asıl önemli olan, Türkiye'ye tarih verilmemesi mi, yoksa Kıbrıs Rum Kesimi'nin bir yıl sonra birliğe alınacak olması mı? Bizce asıl önemli olan Kıbrıs Rum Kesimi'nin bir yıl sonra AB'ye alınacak olması. Çünkü Türkiye'ye tarih verilmeyeceğini bilmeyen yoktu, tıpkı Türkiye'yi birliğe hiçbir zaman almayacaklarını bildiğimiz gibi. Bu noktada Türkiye'nin, aynı raporda açıklanan iki olaydan, hangisine daha fazla tepki göstermesi gerektiği meselesi gündeme geliyor. Türkiye tabii ki Kıbrıs Rum Kesimi'nin birliğe alınacak olmasına tepki vermeliydi, çünkü bu olayla beraber Türkiye Kıbrıs sorununda karşısına AB'yi alıyor ve Yunanistan muhatap olmaktan çıkıyor. Zaten AB nazarında asıl önemli olan da, Türkiye'ye tarih verilmemesine Türkiye'nin vereceği tepkiden ziyade, Türkiye'nin Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye alınacak olmasına vereceği tepkinin dozajıydı. Nitekim, Türkiye, Rum Kesimi'nin AB'ye alınması halinde "gerekeni yapacağını" açıklamış ve tepki vereceğini gerekli yerlere iletmişti ama...
Ama maalesef Türkiye'de, özellikle de medyada bu hadise gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Tıpkı 1995'te Tansu Çiller'in Türkiye'yi Gümrük Birliği çukuruna sokarken, Kıbrıs Rum Kesimi'ni devlet olarak tanıma gafletini göstermesinin gözlerden kaçırıldığı gibi.
AB'ci medya bu önemli olayı gözden kaçırmakla yetinmiyor, bir de AB'nin Türkiye'yi yumuşatmak, Türkiye'nin Rumların alınacak olmasına tepki göstermemesini sağlayacak yönde yayın yapıyor. Türk halkını bu olay karşısında tepkisiz bırakmak adına haberleri çarpıtıyorlar.
Dünkü Milliyet Gazetesi'nin "Telefon sürprizi" manşeti altında verdiği haber bu çarpıtmanın en somut örneği.
Milliyet, Türkiye'ye tarih verilmemesine ilişkin rapor açıklandıktan sonra Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu'nun Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel'i arayarak, "Biz sizin yanınızdayız. Kaygılarınızı paylaşıyoruz. Kopenhag'da tarih verilmesi için elimizden geleni yapacağız. Rapora büyük tepki göstermenize gerek yok" dediğini yazıyordu.
Son cümle gerçekten de anlamlı: "Rapora büyük tepki göstermenize gerek yok" Milliyet'in bu haberi veriş şekli daha da anlamlı, tam da Papandreu ve AB'nin istediği şekilde bir yayın.
Bütün sinirleri alınmış bir organ misali, bütün önemli hadiselere karşı tepkisiz Türk Dış politikası, ülke geleceği için hayati öneme sahip böyle bir konuda da tepkisizleştirilmek ve etkisizleştirilmek isteniyor. Bizim medya da buna çanak tutuyor.
Komisyon, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Litvanya, Letonya, Estonya, Slovenya, Malta ve Kıbrıs Rum kesiminin 2004'te, Bulgaristan ve Romanya'nın ise 2007'de AB'ye katılmasını tavsiye ederek, Kıbrıs meselesini Yunanistan'ın arzuları doğrultusunda, halletti bile. Yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye bir sorunları olmadığını, Kıbrıs Rum Kesimi'ni bir sene sonra Avrupa Birliği'ne alacaklarını ifade ederek belirtmiş oldular.
Bizim AB'ci medyanın ve bazı siyasi partilerin gündeme taşımaya çalıştıkları gibi İlerleme raporu hazırlanırken Türkiye'ye tarih verelim mi, vermeyelim mi diye bir derdi yoktu AB Komisyonu'nun. Malum medyada, Türkiye'ye tarih verilmemesine karşı sanal kıyametlerin kopartılmasına da sakın aldanmayın. Ve çok önemli bir ayrıntının gözlerden kaçırıldığını da sakın ola unutmayın.
İlerleme raporlarında bizim için asıl önemli olan, Türkiye'ye tarih verilmemesi mi, yoksa Kıbrıs Rum Kesimi'nin bir yıl sonra birliğe alınacak olması mı? Bizce asıl önemli olan Kıbrıs Rum Kesimi'nin bir yıl sonra AB'ye alınacak olması. Çünkü Türkiye'ye tarih verilmeyeceğini bilmeyen yoktu, tıpkı Türkiye'yi birliğe hiçbir zaman almayacaklarını bildiğimiz gibi. Bu noktada Türkiye'nin, aynı raporda açıklanan iki olaydan, hangisine daha fazla tepki göstermesi gerektiği meselesi gündeme geliyor. Türkiye tabii ki Kıbrıs Rum Kesimi'nin birliğe alınacak olmasına tepki vermeliydi, çünkü bu olayla beraber Türkiye Kıbrıs sorununda karşısına AB'yi alıyor ve Yunanistan muhatap olmaktan çıkıyor. Zaten AB nazarında asıl önemli olan da, Türkiye'ye tarih verilmemesine Türkiye'nin vereceği tepkiden ziyade, Türkiye'nin Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye alınacak olmasına vereceği tepkinin dozajıydı. Nitekim, Türkiye, Rum Kesimi'nin AB'ye alınması halinde "gerekeni yapacağını" açıklamış ve tepki vereceğini gerekli yerlere iletmişti ama...
Ama maalesef Türkiye'de, özellikle de medyada bu hadise gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Tıpkı 1995'te Tansu Çiller'in Türkiye'yi Gümrük Birliği çukuruna sokarken, Kıbrıs Rum Kesimi'ni devlet olarak tanıma gafletini göstermesinin gözlerden kaçırıldığı gibi.
AB'ci medya bu önemli olayı gözden kaçırmakla yetinmiyor, bir de AB'nin Türkiye'yi yumuşatmak, Türkiye'nin Rumların alınacak olmasına tepki göstermemesini sağlayacak yönde yayın yapıyor. Türk halkını bu olay karşısında tepkisiz bırakmak adına haberleri çarpıtıyorlar.
Dünkü Milliyet Gazetesi'nin "Telefon sürprizi" manşeti altında verdiği haber bu çarpıtmanın en somut örneği.
Milliyet, Türkiye'ye tarih verilmemesine ilişkin rapor açıklandıktan sonra Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu'nun Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel'i arayarak, "Biz sizin yanınızdayız. Kaygılarınızı paylaşıyoruz. Kopenhag'da tarih verilmesi için elimizden geleni yapacağız. Rapora büyük tepki göstermenize gerek yok" dediğini yazıyordu.
Son cümle gerçekten de anlamlı: "Rapora büyük tepki göstermenize gerek yok" Milliyet'in bu haberi veriş şekli daha da anlamlı, tam da Papandreu ve AB'nin istediği şekilde bir yayın.
Bütün sinirleri alınmış bir organ misali, bütün önemli hadiselere karşı tepkisiz Türk Dış politikası, ülke geleceği için hayati öneme sahip böyle bir konuda da tepkisizleştirilmek ve etkisizleştirilmek isteniyor. Bizim medya da buna çanak tutuyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehmet Öztürk / diğer yazıları
- 10 Ocak Gazeteciler Günü / 11.01.2005
- Benim ilacım YAYLA / 09.09.2003
- "Türkiye'ye para lazım Selim Amca" / 28.08.2003
- Hem akıla hem gönüle / 23.08.2003
- Mustafa Hilmi Yıldırım / 16.08.2003
- FORTUNA geliyor Fortuna / 08.07.2003
- Dikkat: "30 Zorlu Aranıyor" / 02.07.2003
- Zorlu'nun yürüyüşü / 26.06.2003
- Bin yılın san'at olayı / 21.05.2003
- Isırgan otu ve anneme teşekkür / 20.05.2003
- Benim ilacım YAYLA / 09.09.2003
- "Türkiye'ye para lazım Selim Amca" / 28.08.2003
- Hem akıla hem gönüle / 23.08.2003
- Mustafa Hilmi Yıldırım / 16.08.2003
- FORTUNA geliyor Fortuna / 08.07.2003
- Dikkat: "30 Zorlu Aranıyor" / 02.07.2003
- Zorlu'nun yürüyüşü / 26.06.2003
- Bin yılın san'at olayı / 21.05.2003
- Isırgan otu ve anneme teşekkür / 20.05.2003