Hasret giderme yeri
olarak şenlikler
Uzak yerlerden gelen insanlar uzun zamandır görmedikleri eş-dost akraba ve hemşehrileriyle buralarda buluşup hasret gideriyorlar.
Doğrusu bu yıl Kadırga, Alaca ve Sis Dağı'nda çok sayıda insan gördüm özlediğim.
Şenliklerin bu sosyal boyutunun yanında bir de ekonomik yönü var.
Binlerce insan bir araya gelince oluşan "panayır"da zaten darda olan yöre insanı kızını-oğlunu evlendirecek, borçlarını ödeyecek ya da çocuğunu okutacak paranın hiç değilse bir kısmını kazanmış oluyor.
Kadırga, Sis Dağı, Karadağ, Hıdırnebi, Sultan Murat... şenlik pazarlarının en meşhurlarındandır.
Ben genel olarak alışverişlerimi bu tür şenliklerde yapıyorum. Belki dağlarda üç-beş kuruş fazla veriyorum ama "benim insanım" kazansın istiyorum.
İnsanlar kısa zaman da olsa temiz hava alıp, bol oksijen depoluyorlar.
Kemençenin kıvrak ritmine de ayak uydurabilmişseniz, sağlığınıza sağlık katmışsınız demektir.
İlginç bir şey daha dikkatimi çekti bu sefer.
Gurbetteki insanların köyde evleri pek bakımsızken, yaylalardakiler tam bir villa olmuş.
Hatta birkaç katlı evlere rastlamak bile mümkün.
Artık sahiller önemini dağlara kaptırmaya başlıyor.
Yayla turizmi sadece yöre insanına has bir özellik olmaktan çıkıyor, ulusal, hatta uluslararası bir boyut kazanıyor.
Ancak bu konudaki adımların yavaş atıldığını söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar benim gibi 10 yaşında elinde bir köpek, sırtında içi dolu zembil (büyük bohça) Alaca Dağı'ndan Kadırga Yaylası'na yürüyerek yarım günde varan birisi için genişletilmiş yollar ve bol araba önemli bir avantaj olsa da, alt yapı sorunları hâlâ had safhada.
Yollar çok bozuk. Özellikle küçük arabalar için hiç uygun değil. Konaklama yerleri neredeyse hiç yok gibi.
Su ve tuvalet ihtiyaçları tam olarak giderilmiş değil.
Hani Karadeniz Sahil Yolu'nun başına gelenler yaylalar için de aynen geçerli.
Aynı şey Karadeniz insanının ortak hareket kabiliyetinin olmayışında da görülüyor.
Neredeyse kimse aynı kuyuya taş atmıyor. Herkes kendi küçük kuyusuna taş atınca güç dengesizliği ve zayıflık ortaya çıkıyor. Şenliklerde ortaya çıkan güçlü sayısal tablo, ortak harekette maalesef yok.
Şimdi yapılması gereken, otantikliği kesinlikle bozulmadan bu ve benzeri alt yapıların hemen devreye sokulması ve yöre insanına az da olsa nefes alma imkanının tanınmasıdır.
Bölgede yaşayan herkes şenliklerde oluşturduğu sayısal "gücü" siyasi "baskı" unsuru olarak da kullanabilirse bu daha da kolay olacaktır kanaatindeyim.
Ve son söz:
"Hevesle bekliyorum,
Önümüzdeki yazı,
Güzel yaylalarına
Dön yaylaların kızı."
olarak şenlikler
Uzak yerlerden gelen insanlar uzun zamandır görmedikleri eş-dost akraba ve hemşehrileriyle buralarda buluşup hasret gideriyorlar.
Doğrusu bu yıl Kadırga, Alaca ve Sis Dağı'nda çok sayıda insan gördüm özlediğim.
Şenliklerin bu sosyal boyutunun yanında bir de ekonomik yönü var.
Binlerce insan bir araya gelince oluşan "panayır"da zaten darda olan yöre insanı kızını-oğlunu evlendirecek, borçlarını ödeyecek ya da çocuğunu okutacak paranın hiç değilse bir kısmını kazanmış oluyor.
Kadırga, Sis Dağı, Karadağ, Hıdırnebi, Sultan Murat... şenlik pazarlarının en meşhurlarındandır.
Ben genel olarak alışverişlerimi bu tür şenliklerde yapıyorum. Belki dağlarda üç-beş kuruş fazla veriyorum ama "benim insanım" kazansın istiyorum.
İnsanlar kısa zaman da olsa temiz hava alıp, bol oksijen depoluyorlar.
Kemençenin kıvrak ritmine de ayak uydurabilmişseniz, sağlığınıza sağlık katmışsınız demektir.
İlginç bir şey daha dikkatimi çekti bu sefer.
Gurbetteki insanların köyde evleri pek bakımsızken, yaylalardakiler tam bir villa olmuş.
Hatta birkaç katlı evlere rastlamak bile mümkün.
Artık sahiller önemini dağlara kaptırmaya başlıyor.
Yayla turizmi sadece yöre insanına has bir özellik olmaktan çıkıyor, ulusal, hatta uluslararası bir boyut kazanıyor.
Ancak bu konudaki adımların yavaş atıldığını söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar benim gibi 10 yaşında elinde bir köpek, sırtında içi dolu zembil (büyük bohça) Alaca Dağı'ndan Kadırga Yaylası'na yürüyerek yarım günde varan birisi için genişletilmiş yollar ve bol araba önemli bir avantaj olsa da, alt yapı sorunları hâlâ had safhada.
Yollar çok bozuk. Özellikle küçük arabalar için hiç uygun değil. Konaklama yerleri neredeyse hiç yok gibi.
Su ve tuvalet ihtiyaçları tam olarak giderilmiş değil.
Hani Karadeniz Sahil Yolu'nun başına gelenler yaylalar için de aynen geçerli.
Aynı şey Karadeniz insanının ortak hareket kabiliyetinin olmayışında da görülüyor.
Neredeyse kimse aynı kuyuya taş atmıyor. Herkes kendi küçük kuyusuna taş atınca güç dengesizliği ve zayıflık ortaya çıkıyor. Şenliklerde ortaya çıkan güçlü sayısal tablo, ortak harekette maalesef yok.
Şimdi yapılması gereken, otantikliği kesinlikle bozulmadan bu ve benzeri alt yapıların hemen devreye sokulması ve yöre insanına az da olsa nefes alma imkanının tanınmasıdır.
Bölgede yaşayan herkes şenliklerde oluşturduğu sayısal "gücü" siyasi "baskı" unsuru olarak da kullanabilirse bu daha da kolay olacaktır kanaatindeyim.
Ve son söz:
"Hevesle bekliyorum,
Önümüzdeki yazı,
Güzel yaylalarına
Dön yaylaların kızı."
Mehmet Öztürk / diğer yazıları
- 10 Ocak Gazeteciler Günü / 11.01.2005
- Benim ilacım YAYLA / 09.09.2003
- "Türkiye'ye para lazım Selim Amca" / 28.08.2003
- Hem akıla hem gönüle / 23.08.2003
- Mustafa Hilmi Yıldırım / 16.08.2003
- FORTUNA geliyor Fortuna / 08.07.2003
- Dikkat: "30 Zorlu Aranıyor" / 02.07.2003
- Zorlu'nun yürüyüşü / 26.06.2003
- Bin yılın san'at olayı / 21.05.2003
- Isırgan otu ve anneme teşekkür / 20.05.2003
- Benim ilacım YAYLA / 09.09.2003
- "Türkiye'ye para lazım Selim Amca" / 28.08.2003
- Hem akıla hem gönüle / 23.08.2003
- Mustafa Hilmi Yıldırım / 16.08.2003
- FORTUNA geliyor Fortuna / 08.07.2003
- Dikkat: "30 Zorlu Aranıyor" / 02.07.2003
- Zorlu'nun yürüyüşü / 26.06.2003
- Bin yılın san'at olayı / 21.05.2003
- Isırgan otu ve anneme teşekkür / 20.05.2003