Sabah ilkokula giderken annem iki günde bir "ısırgan" pişirirdi.
Büyük bir tavada yazın kurutulmuş ısırganın içine bol miktarda mısır ekmeği yerleştirirdik.
Henüz köyümüze "beyaz un ekmeği" ithal olmamıştı.
Anneme o kadar çok kızardım ki;
"Sen başka yemek yapmayı bilmez misin?" diye..
Hem ısırgan yemeğini hem de mısır ekmeğini sevmezdim. Ama başka çarem yoktu.
Aradan yıllar geçti; köyden şehire gittik. Gördük ki benim hiç sevmediğim "ısırgan" (ısırgan otu) ve "mısır ekmeği"nin meğer ne meziyetleri varmış.
Bu da nereden çıktı demeyin.
18 Mayıs Pazar günü İstanbul Üsküdar Kirazlıtepe'de bir davet vardı:
"Isırgan Festivali"
Trabzon Şalpazarı Sayvançatak Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği bir "Isırgan Festivali" düzenledi.
Başkan Erol Yanık'ın verdiği bilgiye göre bu, "keşkek" ve "lahana"dan sonra üçüncü festival. Her yıl Mayıs ayının ilk hafta sonu düzenleniyor festival.
Neden "ısırgan" dedik Başkana?
"Sindirimi kolaylaştırır, kansere iyi gelir, kanın hareketini sağlar"dedi. Tabii bu yemek mısır unuyla pişiriliyor; içine de sarmısak katılıyor. Soğan da yanında. Mısır ekmeği sofrada hazır.
Sayvançatak Köyü, Trabzon Şalpazarı'na bağlı şirin bir köy olan Sayvançatak'ın benim için ayrı bir önemi var. Hemen belirteyim benim köyüm Sütpınar'la Sayvançatak'a komşu.
Yıl 1985.
Köydeki ortaokulda 19 Mayıs törenleri var. Ben de liseyi yeni bitirmişim. Müthiş yağmurlu o gün köyden inerken tıklım tıklım dolu minibüste, üzeri ıslanmış, elinde fotoğraf makinesi, sırtında ilginç çantası olan 50 yaşlarında biri yanıma oturdu.
Adını hatırlamadığım ihtiyar delikanlı Trabzon'da çıkan Kuzey Haber Gazetesi'nin muhabiriymiş.
Biraz konuştuktan sonra "Ah dedi, senin gibi genç olsam. Elimde küçük bir fotoğraf makinesi alır, diyar diyar gezer, bir sürü haber-dizisi yazardım" ve ekledi" sen neden bir fotoğraf makinesi alıp her gittiğin yerdeki ilginç olayları haber yapmıyorsun. Sen yap bana gönder, yayınlaması benden".
Doğrusu bana çok ilginç geldi ve dediğini yaptım. Hemen bir fotoğraf makinesi aldım. Bu raslantı, benim mesleğimi de belirlemiş oldu.
İşte o günden bugüne haber yapıyorum.
Kirazlıtepe'deki "Isırgan Festivali"ni kaleme almayı o ihtiyar delikanlıya borçluyum biraz da..
Festival ve dernekle ilgili geniş bilgi "www.sayvancatak.com" ya da 0 216 318 48 62'den alınabilir.
Pazar günü, çocukken anneme kızdığım ısırgan yemeğini zevkle ve anneme dua ederek yedim İstanbul'da.
Aynı gün akşam da internette "ısırgan otu"nu tıkladım ve karşıma derya kadar bilgi çıktı.
Ama hepsini buraya alamam. Yine de bazı ipuçları vereyim de; hem bana hem de anneme teşekkür edin.
Bir doktor diyor ki: "Eğer ne kadar şifali olduğunu bilmiş olsaydı, insanlik alemi ısırgan otundan başka hiç bir şey yetiştirmezdi."
İsviçreli botanik bilimci Künzle, bir yazısında, yakıcı özelliği sayesinde korunmamış olsaydı, bitkinin kökünün çoktan kurumuş olacağını belirtmisti. Eğer kendini koruyamamış olsaydı, haşarat ve hayvanlar onu çoktan yok etmişlerdi.
Allahtan yakıyor da hem kendini hem bizi koruyor ıısırgan otu.
Bir başka doktor "Yedinci çoçuğunu doğurduktan sonra sürekli olarak egzema ile uğraşmak zorunda kalmış olan bir kadına, ısırgan otu çayı içmesini önermiştim. Çok kısa sürede egzemalar iyileşti ve aynı zamanda çekmekte olduğu baş ağrıları da bir daha geri dönmemek üzere yok oldu. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karsı da kullanılabilir.
Isırgan otu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları da bitki çayı ile tedavi edilebilir.
Buna ne dersiniz ?
"Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlayarak içiyorum. Bu tür çay kürlerinden sonra kendimi anlatılamayacak kadar iyi hissediyorum ve her seferinde, alışılmışın üç katı daha fazla çalışabileceğimi sanıyorum."
Isırgan otu, karaciğer ve safrakesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir.
Kanserli hastalar için de önerilir bu ot.
Ayrıca, bir de değerli ögüt: İlkbaharda, makas ve eldivenle, Allah'ın özgür doğasına koşun. Bitkileri açık havada kendi elinizle toplamanın sizi nasıl sevindireceğini göreceksiniz. Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, tedavi edici gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ıısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin.
Şimdi buradan Başkan Erol Yanık'a bir tavsiyem var. Sen "Isırgan Festivali"ni üç yılda bir defa değil yılda en az iki defa düzenle".
Büyük bir tavada yazın kurutulmuş ısırganın içine bol miktarda mısır ekmeği yerleştirirdik.
Henüz köyümüze "beyaz un ekmeği" ithal olmamıştı.
Anneme o kadar çok kızardım ki;
"Sen başka yemek yapmayı bilmez misin?" diye..
Hem ısırgan yemeğini hem de mısır ekmeğini sevmezdim. Ama başka çarem yoktu.
Aradan yıllar geçti; köyden şehire gittik. Gördük ki benim hiç sevmediğim "ısırgan" (ısırgan otu) ve "mısır ekmeği"nin meğer ne meziyetleri varmış.
Bu da nereden çıktı demeyin.
18 Mayıs Pazar günü İstanbul Üsküdar Kirazlıtepe'de bir davet vardı:
"Isırgan Festivali"
Trabzon Şalpazarı Sayvançatak Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği bir "Isırgan Festivali" düzenledi.
Başkan Erol Yanık'ın verdiği bilgiye göre bu, "keşkek" ve "lahana"dan sonra üçüncü festival. Her yıl Mayıs ayının ilk hafta sonu düzenleniyor festival.
Neden "ısırgan" dedik Başkana?
"Sindirimi kolaylaştırır, kansere iyi gelir, kanın hareketini sağlar"dedi. Tabii bu yemek mısır unuyla pişiriliyor; içine de sarmısak katılıyor. Soğan da yanında. Mısır ekmeği sofrada hazır.
Sayvançatak Köyü, Trabzon Şalpazarı'na bağlı şirin bir köy olan Sayvançatak'ın benim için ayrı bir önemi var. Hemen belirteyim benim köyüm Sütpınar'la Sayvançatak'a komşu.
Yıl 1985.
Köydeki ortaokulda 19 Mayıs törenleri var. Ben de liseyi yeni bitirmişim. Müthiş yağmurlu o gün köyden inerken tıklım tıklım dolu minibüste, üzeri ıslanmış, elinde fotoğraf makinesi, sırtında ilginç çantası olan 50 yaşlarında biri yanıma oturdu.
Adını hatırlamadığım ihtiyar delikanlı Trabzon'da çıkan Kuzey Haber Gazetesi'nin muhabiriymiş.
Biraz konuştuktan sonra "Ah dedi, senin gibi genç olsam. Elimde küçük bir fotoğraf makinesi alır, diyar diyar gezer, bir sürü haber-dizisi yazardım" ve ekledi" sen neden bir fotoğraf makinesi alıp her gittiğin yerdeki ilginç olayları haber yapmıyorsun. Sen yap bana gönder, yayınlaması benden".
Doğrusu bana çok ilginç geldi ve dediğini yaptım. Hemen bir fotoğraf makinesi aldım. Bu raslantı, benim mesleğimi de belirlemiş oldu.
İşte o günden bugüne haber yapıyorum.
Kirazlıtepe'deki "Isırgan Festivali"ni kaleme almayı o ihtiyar delikanlıya borçluyum biraz da..
Festival ve dernekle ilgili geniş bilgi "www.sayvancatak.com" ya da 0 216 318 48 62'den alınabilir.
Pazar günü, çocukken anneme kızdığım ısırgan yemeğini zevkle ve anneme dua ederek yedim İstanbul'da.
Aynı gün akşam da internette "ısırgan otu"nu tıkladım ve karşıma derya kadar bilgi çıktı.
Ama hepsini buraya alamam. Yine de bazı ipuçları vereyim de; hem bana hem de anneme teşekkür edin.
Bir doktor diyor ki: "Eğer ne kadar şifali olduğunu bilmiş olsaydı, insanlik alemi ısırgan otundan başka hiç bir şey yetiştirmezdi."
İsviçreli botanik bilimci Künzle, bir yazısında, yakıcı özelliği sayesinde korunmamış olsaydı, bitkinin kökünün çoktan kurumuş olacağını belirtmisti. Eğer kendini koruyamamış olsaydı, haşarat ve hayvanlar onu çoktan yok etmişlerdi.
Allahtan yakıyor da hem kendini hem bizi koruyor ıısırgan otu.
Bir başka doktor "Yedinci çoçuğunu doğurduktan sonra sürekli olarak egzema ile uğraşmak zorunda kalmış olan bir kadına, ısırgan otu çayı içmesini önermiştim. Çok kısa sürede egzemalar iyileşti ve aynı zamanda çekmekte olduğu baş ağrıları da bir daha geri dönmemek üzere yok oldu. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karsı da kullanılabilir.
Isırgan otu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları da bitki çayı ile tedavi edilebilir.
Buna ne dersiniz ?
"Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlayarak içiyorum. Bu tür çay kürlerinden sonra kendimi anlatılamayacak kadar iyi hissediyorum ve her seferinde, alışılmışın üç katı daha fazla çalışabileceğimi sanıyorum."
Isırgan otu, karaciğer ve safrakesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir.
Kanserli hastalar için de önerilir bu ot.
Ayrıca, bir de değerli ögüt: İlkbaharda, makas ve eldivenle, Allah'ın özgür doğasına koşun. Bitkileri açık havada kendi elinizle toplamanın sizi nasıl sevindireceğini göreceksiniz. Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, tedavi edici gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ıısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin.
Şimdi buradan Başkan Erol Yanık'a bir tavsiyem var. Sen "Isırgan Festivali"ni üç yılda bir defa değil yılda en az iki defa düzenle".
Mehmet Öztürk / diğer yazıları
- 10 Ocak Gazeteciler Günü / 11.01.2005
- Benim ilacım YAYLA / 09.09.2003
- "Türkiye'ye para lazım Selim Amca" / 28.08.2003
- Hem akıla hem gönüle / 23.08.2003
- Mustafa Hilmi Yıldırım / 16.08.2003
- FORTUNA geliyor Fortuna / 08.07.2003
- Dikkat: "30 Zorlu Aranıyor" / 02.07.2003
- Zorlu'nun yürüyüşü / 26.06.2003
- Bin yılın san'at olayı / 21.05.2003
- Isırgan otu ve anneme teşekkür / 20.05.2003
- Benim ilacım YAYLA / 09.09.2003
- "Türkiye'ye para lazım Selim Amca" / 28.08.2003
- Hem akıla hem gönüle / 23.08.2003
- Mustafa Hilmi Yıldırım / 16.08.2003
- FORTUNA geliyor Fortuna / 08.07.2003
- Dikkat: "30 Zorlu Aranıyor" / 02.07.2003
- Zorlu'nun yürüyüşü / 26.06.2003
- Bin yılın san'at olayı / 21.05.2003
- Isırgan otu ve anneme teşekkür / 20.05.2003