İmam Ali (k..v.) şöyle buyuruyor: “İlim servetten üstündür. Çünkü serveti sen korursun, oysa ilim seni korur.”
Nice alimler yetişti bugüne değin ve her biri cevher niteliğinde eserleri vücuda getirerek nice toplumların eksiklerini gidermede etkin rol oynadılar yıllar yılı... Her birinin kültürel yansımaları olaylara farklı pencereden bakılmasını ve çözülmesi imkansız görünen sorunların çözüme kavuşmasında odak noktası haline gelmişlerdir. Ve ortaya konan ilim, sahibinin senelerce ağırlanıp, takdir ve saygı görmesine sebebiyet vermiştir.
Diğer taraftan binbir hırs ve meşakkatle biriktirilmiş variyet, adı ne olursa olsun; ya çalınmaya, ya da yok olmaya mahkumdur. Sürekli takip gerekir ve üzerine titreyen kişi de nefsinin kölesi olmaktan öteye gidemez. Ya bir kibrit alevidir sonunu getiren, ya bir amansız hastalığın tedavi masrafı ya da nasıl kazanıldığını dahi umursamayan bir hırsızın uzanan elleri...
Oysa akıl iradesini yerinde kullanan ve ilim deryasında yol bulan bir kimse hem yaşadığı dönem içinde itibar görür ve aç kalmaz, hem de ahirete intikalinden sonra ardında bıraktığı eserlerle iyi anılarak ahiretini de kurtarma yolunda mesafeler katedmiş olur, tabii yaşantısı İslami boyutta idiyse… İlmin insanı koruması için akıl iradesine bağlı kalmış olabilmesi ve bu hazineyi doğru manevralarla geliştirmesi ve her hamlesinde toplumun değer yargılarını bozmadan, girişimlerini iman ve mantık çerçevesinde değerlendirmiş olması gereklidir.
İlim sahibine öyle güzel katkılar sağlar ki; hem sevilen biri olması, hem özgüveninin her daim canlı kalması açısından, hem de yaşamı sürdükçe yeni atılımlar yapma arzusuyla girişimci ruhunun tetiklenmesine imkan hazırlar!
İlim güçlü bir sermayedir ve asla hiçbir maddiyatla kıyas dahi edilemez, çünkü ilim her türlü servetten üstündür, akıl dağının gücüyle hazırlanmış olması ve kalıcı bir ruha sahip olması, insanların bir çoğunun sorununa karşılık verebilmesi açısından değerine paha biçilemez. Öncü bir ruh ile insanları kendine mıknatıs gibi çeker ve alınsa da değerini yitirmez ve her daim canlılığını muhafaza eder.
Akıl denen ince çizgi bıçak sırtı durumundadır. Yanlış tarafa kayıldığında toplumun maskarası olmak ve acizliği had safhada yaşamak var... Oysa doğru tarafta kalıp bu çizgiyi ilimle zenginleştiren toplumun göz bebeği olmasının yanısıra girdiği her toplumda söz sahibi olup, ürettiği, geliştirdiği ürün ya da eserlerle hayatta kaldığı sürece hiç kimseye muhtaç olmayacağı gibi, hayata veda etmesinin ardından da geliştirdiği eserlerle adı hürmetle anılır. Ve ortaya çıkardığı eserler adını yaşatmaya devam eder.
Binbir hırs ve zahmet çekerek nefsinin hükmü altında kalarak biriktirilmiş servet ise, sahibini hedef tahtası olmaktan öteye götürmez. Her daim göze batan malını, koruma kaygısıyla yaşar ve edindiği mal ile de hiçbir zaman doyuma ulaşmaz, hep daha fazlasını ister ve elinden kaçırma korkusuyla uykusuz günler geçirir..
İlim sahibini yüce Mevlamız “Kebir" ism-i şerifiyle mükafatlandırırken, "Hafiz" ism-i şerifinin yüzü hürmetine de muhafaza eder, çünkü ilim sahibi kimse ilmini, sadece kendisine fayda sağlasın diye ortaya koymamıştır, halkın da fayda görmesi adına bu yolda çaba sarfetmiş, hem Rabbinin övgü ve yardımına mazhar olmuş, hem de toplumda ilgi kaynağı olmuştur. Hal böyleyken ilim; elbette ki hem maneviyatı ile hem de maddiyatı ile her yönden üstün gelecek değerli bir hazine niteliğindedir.
İsmail Fakirullah (k.s.)'ın da dile getirdiği üzere; "İlim öğrenmekle hilm (yumuşak huyluluk) kazanılır. Hilm ise sabır ve gayretle elde edilir. Kalp sultandır. Taht-ı tevhid ve imandır. Tacı ise hilimdir. İlim yüksek bir mertebe, hilm ise büyük ihsan ve lutuftur."
Önemli olan bu mertebeyi hak edecek akıl iradesinine sahip çıkabilmek ve doğru alanlarda değerlendirebilmenin farkına varabilmek
gerek.
Nice alimler yetişti bugüne değin ve her biri cevher niteliğinde eserleri vücuda getirerek nice toplumların eksiklerini gidermede etkin rol oynadılar yıllar yılı... Her birinin kültürel yansımaları olaylara farklı pencereden bakılmasını ve çözülmesi imkansız görünen sorunların çözüme kavuşmasında odak noktası haline gelmişlerdir. Ve ortaya konan ilim, sahibinin senelerce ağırlanıp, takdir ve saygı görmesine sebebiyet vermiştir.
Diğer taraftan binbir hırs ve meşakkatle biriktirilmiş variyet, adı ne olursa olsun; ya çalınmaya, ya da yok olmaya mahkumdur. Sürekli takip gerekir ve üzerine titreyen kişi de nefsinin kölesi olmaktan öteye gidemez. Ya bir kibrit alevidir sonunu getiren, ya bir amansız hastalığın tedavi masrafı ya da nasıl kazanıldığını dahi umursamayan bir hırsızın uzanan elleri...
Oysa akıl iradesini yerinde kullanan ve ilim deryasında yol bulan bir kimse hem yaşadığı dönem içinde itibar görür ve aç kalmaz, hem de ahirete intikalinden sonra ardında bıraktığı eserlerle iyi anılarak ahiretini de kurtarma yolunda mesafeler katedmiş olur, tabii yaşantısı İslami boyutta idiyse… İlmin insanı koruması için akıl iradesine bağlı kalmış olabilmesi ve bu hazineyi doğru manevralarla geliştirmesi ve her hamlesinde toplumun değer yargılarını bozmadan, girişimlerini iman ve mantık çerçevesinde değerlendirmiş olması gereklidir.
İlim sahibine öyle güzel katkılar sağlar ki; hem sevilen biri olması, hem özgüveninin her daim canlı kalması açısından, hem de yaşamı sürdükçe yeni atılımlar yapma arzusuyla girişimci ruhunun tetiklenmesine imkan hazırlar!
İlim güçlü bir sermayedir ve asla hiçbir maddiyatla kıyas dahi edilemez, çünkü ilim her türlü servetten üstündür, akıl dağının gücüyle hazırlanmış olması ve kalıcı bir ruha sahip olması, insanların bir çoğunun sorununa karşılık verebilmesi açısından değerine paha biçilemez. Öncü bir ruh ile insanları kendine mıknatıs gibi çeker ve alınsa da değerini yitirmez ve her daim canlılığını muhafaza eder.
Akıl denen ince çizgi bıçak sırtı durumundadır. Yanlış tarafa kayıldığında toplumun maskarası olmak ve acizliği had safhada yaşamak var... Oysa doğru tarafta kalıp bu çizgiyi ilimle zenginleştiren toplumun göz bebeği olmasının yanısıra girdiği her toplumda söz sahibi olup, ürettiği, geliştirdiği ürün ya da eserlerle hayatta kaldığı sürece hiç kimseye muhtaç olmayacağı gibi, hayata veda etmesinin ardından da geliştirdiği eserlerle adı hürmetle anılır. Ve ortaya çıkardığı eserler adını yaşatmaya devam eder.
Binbir hırs ve zahmet çekerek nefsinin hükmü altında kalarak biriktirilmiş servet ise, sahibini hedef tahtası olmaktan öteye götürmez. Her daim göze batan malını, koruma kaygısıyla yaşar ve edindiği mal ile de hiçbir zaman doyuma ulaşmaz, hep daha fazlasını ister ve elinden kaçırma korkusuyla uykusuz günler geçirir..
İlim sahibini yüce Mevlamız “Kebir" ism-i şerifiyle mükafatlandırırken, "Hafiz" ism-i şerifinin yüzü hürmetine de muhafaza eder, çünkü ilim sahibi kimse ilmini, sadece kendisine fayda sağlasın diye ortaya koymamıştır, halkın da fayda görmesi adına bu yolda çaba sarfetmiş, hem Rabbinin övgü ve yardımına mazhar olmuş, hem de toplumda ilgi kaynağı olmuştur. Hal böyleyken ilim; elbette ki hem maneviyatı ile hem de maddiyatı ile her yönden üstün gelecek değerli bir hazine niteliğindedir.
İsmail Fakirullah (k.s.)'ın da dile getirdiği üzere; "İlim öğrenmekle hilm (yumuşak huyluluk) kazanılır. Hilm ise sabır ve gayretle elde edilir. Kalp sultandır. Taht-ı tevhid ve imandır. Tacı ise hilimdir. İlim yüksek bir mertebe, hilm ise büyük ihsan ve lutuftur."
Önemli olan bu mertebeyi hak edecek akıl iradesinine sahip çıkabilmek ve doğru alanlarda değerlendirebilmenin farkına varabilmek
gerek.
Yasemin Dokumacı / diğer yazıları
- İlmin paha biçilmez değeri / 30.10.2012
- Amellerin hesabı / 29.10.2012
- Kulluk zikirle yaşanır / 02.08.2012
- Ölüm ne güzel bir nasihat / 01.08.2012
- Dünya geçicidir / 31.07.2012
- Orucun öğrettikleri / 29.07.2012
- Nefsin tuzakları / 28.07.2012
- Allah’a vuslat / 26.07.2012
- Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan / 25.07.2012
- Alim; ilmiyle amel edendir / 22.07.2012
- Amellerin hesabı / 29.10.2012
- Kulluk zikirle yaşanır / 02.08.2012
- Ölüm ne güzel bir nasihat / 01.08.2012
- Dünya geçicidir / 31.07.2012
- Orucun öğrettikleri / 29.07.2012
- Nefsin tuzakları / 28.07.2012
- Allah’a vuslat / 26.07.2012
- Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan / 25.07.2012
- Alim; ilmiyle amel edendir / 22.07.2012