Pekçok makalemizde, aman savaşa karışmayalım, bulaşmayalım, bu iş bizim işimiz değil dediğimiz halde, dinletemedik. 90 askerle bu işe karışan yegane Müslüman ülke olduk. Yılardır süren "teslimiyetçi hariciye politikamıza" bir örnek daha ekledik.
Atatürk devrinde en tutarlı bir dış politikamız olmuştur. O kadar ki, Atatürk hiçbir dış geziye çıkmamış, aksine yabancılar onun ayağına gelmiştir. Tüm savaş mahrumiyetlerine rağmen, ezilmişliğe rağmen, yoksulluğa rağmen, duyun-u umumiye baskısına rağmen dış politikada ciddi bir şahsiyet konmuştur ortaya.
Hatay'ın ilhakı, bu şahsiyetli politikanın bir ürünüdür. Tüm baskılara rağmen Lozan'da bir şahsiyet sergilenmiştir.
Ancak 1938'den sonra, önce sosyalizme ve sosyalist ülkelere bir sempati başlamış, 1950'den sonra ABD'ye uydu sayılabilecek bir dış politika ortaya konmuştur. Kıbrıs meselesi o günlerde gündemde dahi yoktur. Her adım atılırken hep ABD'nin onayı alındı. Nihayet binlerce Türk evladı Kore'de savaştırıldı. Ciddi sayıda şehit verildi.
Türkiye'de korkunç bir ABD hayranlığı uyandırıldı. Cumhurbaşkanı John Keneddy vurulduğu zaman yas tutuldu.
Fakat 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı durumun hiç de böyle olmadığını ortaya koydu.
Dost (!) ABD, parasını ödediğimiz silahları durdurup, Türkiye'ye ambargo uyguladı.
1975 yılında yedek subay temel eğitimini yapmış bir kişi olarak olayın yakın şahitlerindenim. Sınıfımız piyade olduğu halde, Kırıkkale marka eski tüfekle sadece 12 adet tatbikat mermisi kullandık. Sebebi malum; dost (!) ABD, Kıbrıs nedeni ile ambargo uyguluyordu ondan.
Şimdi Bush'un bir ifadesi geldi gündeme. Bush asker yollamakla IMF kredilerinin alakası olmadığını sıcağı sıcağına vurguladı. Evet Bush'un söylediği doğrudur. Bizdeki bazı aç tavukların her yeri darı ambarı görmesi bir evhamdır. Aslında böyle bir şey yoktur.
Türkiye Somali'ye de aynı amaçla asker göndermişti. Fakat faturanın kâr-zarar hanesine iyi bakmak gerekmektedir.
Haçlı ordusu olmadığını, içinde Müslüman askerlerin de olduğunu göstermek isteyebilir ABD. Fakat bu bakış kaç kişiyi tatmin edecek bilemeyiz. Birinci Dünya Savaşı'nda, İngiltere daha çok Müslüman askerleri sürmüştü Türkiye üzerine. Fakat hiç kimse Haçlı Ordusu'na karşı olan niyetini değiştirmemiştir.
ABD ve dostları ne düşünüyor, nasıl düşünüyor? Bin Ladin bahanesi ile Asya'ya yerleşmek mi istiyor, acaba başka hangi çıkarları kovalıyor, bunların hiçbiri bizi fazla ilgilendirmez. Bizim için önemli olan, dış politika da doğru ve tutarlı olmaktır.
Atatürk olsaydı, asker yollamazdı diye düşünüyorum. Özellikle ondan sonra uygulanan dış politika aşırı derecede teslimiyetçi bir politika olmuştur.
Yanlışın dönülen noktası kâr olduğuna göre, TBMM'nin kararını yeniden gözden geçirme hakkı vardır. Başbakan gönderilen askerlerin amacını, görev kapsamını hala daha bilmediğini söylüyor. Bir idare bu kadar karanlık bir hedefe kilitlenmemelidir.
ABD'nin taleplerinin nerede duracağı veya durmayacağı da belli değildir. Bizden başka hiçbir ülke asker göndermeye yaklaşmamıştır.
Dünya dengelerini yeniden gözden geçirmekte fayda vardır. Halka sormak için bundan daha fazla ihtiyaç duyulacak bir konunun olduğunu zannetmiyoruz.
Atatürk devrinde en tutarlı bir dış politikamız olmuştur. O kadar ki, Atatürk hiçbir dış geziye çıkmamış, aksine yabancılar onun ayağına gelmiştir. Tüm savaş mahrumiyetlerine rağmen, ezilmişliğe rağmen, yoksulluğa rağmen, duyun-u umumiye baskısına rağmen dış politikada ciddi bir şahsiyet konmuştur ortaya.
Hatay'ın ilhakı, bu şahsiyetli politikanın bir ürünüdür. Tüm baskılara rağmen Lozan'da bir şahsiyet sergilenmiştir.
Ancak 1938'den sonra, önce sosyalizme ve sosyalist ülkelere bir sempati başlamış, 1950'den sonra ABD'ye uydu sayılabilecek bir dış politika ortaya konmuştur. Kıbrıs meselesi o günlerde gündemde dahi yoktur. Her adım atılırken hep ABD'nin onayı alındı. Nihayet binlerce Türk evladı Kore'de savaştırıldı. Ciddi sayıda şehit verildi.
Türkiye'de korkunç bir ABD hayranlığı uyandırıldı. Cumhurbaşkanı John Keneddy vurulduğu zaman yas tutuldu.
Fakat 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı durumun hiç de böyle olmadığını ortaya koydu.
Dost (!) ABD, parasını ödediğimiz silahları durdurup, Türkiye'ye ambargo uyguladı.
1975 yılında yedek subay temel eğitimini yapmış bir kişi olarak olayın yakın şahitlerindenim. Sınıfımız piyade olduğu halde, Kırıkkale marka eski tüfekle sadece 12 adet tatbikat mermisi kullandık. Sebebi malum; dost (!) ABD, Kıbrıs nedeni ile ambargo uyguluyordu ondan.
Şimdi Bush'un bir ifadesi geldi gündeme. Bush asker yollamakla IMF kredilerinin alakası olmadığını sıcağı sıcağına vurguladı. Evet Bush'un söylediği doğrudur. Bizdeki bazı aç tavukların her yeri darı ambarı görmesi bir evhamdır. Aslında böyle bir şey yoktur.
Türkiye Somali'ye de aynı amaçla asker göndermişti. Fakat faturanın kâr-zarar hanesine iyi bakmak gerekmektedir.
Haçlı ordusu olmadığını, içinde Müslüman askerlerin de olduğunu göstermek isteyebilir ABD. Fakat bu bakış kaç kişiyi tatmin edecek bilemeyiz. Birinci Dünya Savaşı'nda, İngiltere daha çok Müslüman askerleri sürmüştü Türkiye üzerine. Fakat hiç kimse Haçlı Ordusu'na karşı olan niyetini değiştirmemiştir.
ABD ve dostları ne düşünüyor, nasıl düşünüyor? Bin Ladin bahanesi ile Asya'ya yerleşmek mi istiyor, acaba başka hangi çıkarları kovalıyor, bunların hiçbiri bizi fazla ilgilendirmez. Bizim için önemli olan, dış politika da doğru ve tutarlı olmaktır.
Atatürk olsaydı, asker yollamazdı diye düşünüyorum. Özellikle ondan sonra uygulanan dış politika aşırı derecede teslimiyetçi bir politika olmuştur.
Yanlışın dönülen noktası kâr olduğuna göre, TBMM'nin kararını yeniden gözden geçirme hakkı vardır. Başbakan gönderilen askerlerin amacını, görev kapsamını hala daha bilmediğini söylüyor. Bir idare bu kadar karanlık bir hedefe kilitlenmemelidir.
ABD'nin taleplerinin nerede duracağı veya durmayacağı da belli değildir. Bizden başka hiçbir ülke asker göndermeye yaklaşmamıştır.
Dünya dengelerini yeniden gözden geçirmekte fayda vardır. Halka sormak için bundan daha fazla ihtiyaç duyulacak bir konunun olduğunu zannetmiyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002