Türkiye'de vergilerin çok yüksek olduğu hepimizin malumudur. Vergi oranları biraz daha yükselse kazancın tümü vergi yoluyla devlete gideceği için "de facto" (fiili durum) olarak komünist bir devlet haline bile gelebiliriz.
Bizim vatandaşımız kendisininin ihtiyaçlarını görecek bir baba devlete hizmet etmeye hazırdır, ama vergilerin hortuma, çarçura gittiği bir ülkede kimse de vergi vermek istemez (Geçen hafta Sakıp Sabancı'nın yaptığı çıkışı hatırlayın).
Vergi vermek istemeyen iş adamlarının önünde iki yol vardır:
Birincisi kanunların gediklerini iyi araştırıp, yasaları ihlal etmeden mümkün olan asgari vergiyi vermektir. Bu konuda şirketlerin muhasebecilerine iş düşmektedir. Muhasebeciler mevzuatı en güncel şekilde takip etmeli, bunun yanında yaptıkları faaliyetleri de çok iyi analiz ederek en uygun kararların alınmasında yönetime yardım etmelidir.
Bizde bu uygulamalara en büyüğünden en küçük esnafa kadar çok değer verilmez. İSO'nun 500 büyük şirketi sayılanlara bile baksanız çoğu zaman mevzuata uygun şekilde vergiden kaçınılsa bile kar-zarar hesabına yani yönetim muhasebesine dikkat edilmediği için yanlış kararlar alınır.
Örneğin serbest bölgelerde vergi yok diyerek faaliyetlerini buraya aktaran bir şirket belki vergiden kaçınır, ama nakliye, iş hacmi, kar transferi, ihracat-ithalat masrafları gibi konularda hesabını iyi yapmamışsa toplamda eskiye göre zarara düşebilir.
Kanunların gediklerini kullanıp vergiden kaçınmak bir yere kadar etkilidir, ancak bu gediklerin sürekli doldurulması ve son tahlilde oranların aşırı yüksekliği ülkemizde ikinci bir yolu ortaya çıkarmıştır: sahte veya eksik belgelerle zarar göstermek.
Türkiye'de iş yapan kiminle konuşsanız vergisini tam veren bir işletmenin birkaç yılda batacağını söyler. O zaman ayakta kalanlar nasıl başarıyor? Cevap şişirilmiş ya da naylon faturalarla giderlerini yüksek göstererek ya da gelirleri için fatura kesmeyip düşük kar beyan ederek.
Bu şekilde davranan iş adamlarımız artık hiçbir vicdani sorumluluk da hissetmemektedir, çünkü inanmaktadır ki vergisini tam verse batmaya mahkumdur. Belki kendi açısından haklıdır, ancak bir ülkede vatandaşın devlete itimadı kaybolmuş ve devleti topluca bu şekilde aldatmaya başlamışsa işlerin çivisi çıkmış demektir. Artık hangi konuda ne kanun yapılırsa yapılsın insanlar kendilerine göre haklı/haksız bir sebep bulup kanundışılığı meşrulaştırır ve toplumda düzen kalmaz.
Bu işi halletmenin yolu ise devletle milletin topluca barışması, başta vergiler konusunda olmak üzere adil kanunların çıkması, ekonomi de dahil topyekün milllet yararına, milli politikaların uygulanmasından geçer. Tabi bunları yapacak yepyeni, dürüst ve milli bir kadronun da başa gelmesi gerek ve yeter şartıyla...
Bizim vatandaşımız kendisininin ihtiyaçlarını görecek bir baba devlete hizmet etmeye hazırdır, ama vergilerin hortuma, çarçura gittiği bir ülkede kimse de vergi vermek istemez (Geçen hafta Sakıp Sabancı'nın yaptığı çıkışı hatırlayın).
Vergi vermek istemeyen iş adamlarının önünde iki yol vardır:
Birincisi kanunların gediklerini iyi araştırıp, yasaları ihlal etmeden mümkün olan asgari vergiyi vermektir. Bu konuda şirketlerin muhasebecilerine iş düşmektedir. Muhasebeciler mevzuatı en güncel şekilde takip etmeli, bunun yanında yaptıkları faaliyetleri de çok iyi analiz ederek en uygun kararların alınmasında yönetime yardım etmelidir.
Bizde bu uygulamalara en büyüğünden en küçük esnafa kadar çok değer verilmez. İSO'nun 500 büyük şirketi sayılanlara bile baksanız çoğu zaman mevzuata uygun şekilde vergiden kaçınılsa bile kar-zarar hesabına yani yönetim muhasebesine dikkat edilmediği için yanlış kararlar alınır.
Örneğin serbest bölgelerde vergi yok diyerek faaliyetlerini buraya aktaran bir şirket belki vergiden kaçınır, ama nakliye, iş hacmi, kar transferi, ihracat-ithalat masrafları gibi konularda hesabını iyi yapmamışsa toplamda eskiye göre zarara düşebilir.
Kanunların gediklerini kullanıp vergiden kaçınmak bir yere kadar etkilidir, ancak bu gediklerin sürekli doldurulması ve son tahlilde oranların aşırı yüksekliği ülkemizde ikinci bir yolu ortaya çıkarmıştır: sahte veya eksik belgelerle zarar göstermek.
Türkiye'de iş yapan kiminle konuşsanız vergisini tam veren bir işletmenin birkaç yılda batacağını söyler. O zaman ayakta kalanlar nasıl başarıyor? Cevap şişirilmiş ya da naylon faturalarla giderlerini yüksek göstererek ya da gelirleri için fatura kesmeyip düşük kar beyan ederek.
Bu şekilde davranan iş adamlarımız artık hiçbir vicdani sorumluluk da hissetmemektedir, çünkü inanmaktadır ki vergisini tam verse batmaya mahkumdur. Belki kendi açısından haklıdır, ancak bir ülkede vatandaşın devlete itimadı kaybolmuş ve devleti topluca bu şekilde aldatmaya başlamışsa işlerin çivisi çıkmış demektir. Artık hangi konuda ne kanun yapılırsa yapılsın insanlar kendilerine göre haklı/haksız bir sebep bulup kanundışılığı meşrulaştırır ve toplumda düzen kalmaz.
Bu işi halletmenin yolu ise devletle milletin topluca barışması, başta vergiler konusunda olmak üzere adil kanunların çıkması, ekonomi de dahil topyekün milllet yararına, milli politikaların uygulanmasından geçer. Tabi bunları yapacak yepyeni, dürüst ve milli bir kadronun da başa gelmesi gerek ve yeter şartıyla...
Mustafa Talhaoğlu / diğer yazıları
- KOBİ'lerle kalkınma / 21.06.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002