İngiliz Economist dergisi son sayısında kapitalzimin ve bu bağlamda kapitalizmin en büyük temsilcisi ABD ekonomisinin geleceğini sorguladı. Bir görüşe göre sanayi kapitalizminin iki yüzyıl boyunca karın tokluğuna çalıştırdığı işçiler ve sosyal düzene yaptığı tahribatlar sonucu yığdığı öfke, çürüme ve tepki nasıl 1917'deki komünist devrimlere yol açtı ise şimdi de aynı durum finansal kapitalizm için söz konusu.
Özellikle son on-on beş yılda ABD ekonomisi ekseninde bir finansal balon oluşmuş durumda. Komünizmin de yıkılmasıyla Amerikan firmaları pratikte tüm dünyaya yayılırken, teoride de kendi düzenlerinin yani kapitalizmin ne kadar doğru olduğunu tarihin ispatladığını savundular.
En somut örneğini internet alanında gördüğümüz bilgi teknolojisindeki gelişmelere de öncülük eden Amerikalılar, bu konudaki öncülüklerini kullanarak bir nevi göz boyamacılık yapmaya başladılar. Buna göre bilgi teknolojisi sayesinde şirketlerdeki verimlilik ve karlılık her geçen gün artıyordu ve dolayısıyla bu şirketlerin hisse senetleri doğal olarak değerleniyordu, ABD ekonomisi de doğal olarak büyüyordu. Öte yandan tüm dünyaya yayılan Coca Cola'dan, MCDonalds'a ve Enron'a kadar ABD şirketleri karlarına kar katıyorlardı.
Gerek şirketlerinin hisse senetlerini almak, gerekse bu şirketlere ödünç para vermek için Amerika'ya akan dünya sermayesi sayesinde de ABD tarihin en büyük cari açığına rağmen ayakta durabiliyordu. Yani ABD ürettiğinden fazlasını diğer ülkelerden ithal ederek tüketiyor, bunun karşılığında da ya bu ülkelere çok değerli olduğunu iddia ettiği şirketlerinin hisse senetlerini veriyor, ya Rusya ve Türkiye gibi ülkelerin piyasalarına yine çok değerli olduğunu iddia ettiği diğer bir kağıt parçasını; dolar banknotlarını sürüyor ya da Japonya başta olmak üzere diğer büyük ülkelerden borçlanıyordu.
Önce teknoloji balonu patladı. Sürekli zarar etmelerine rağmen geleceğin şirketleri olarak tanıtılarak milyonlarca dolarlık piyasa değeri karşılığı halka arz edilen dot.com şirketlerinin aslında denildiği gibi olmadığı ortaya çıktı. 2000 yılında ABD teknoloji borsasında (NASDAQ) büyük bir çöküş yaşandı endeks neredeyse üçte bir seviyesine indi. Ekonomi ise durgunluğa sürüklendi.
2001'de ise ABD'nin ilk on şirketi arasında yer alan uluslararası enerji devi Enron, bir sürü sahtekarlığın artık saklanamaması sonucu Titanic gemisi gibi aniden battı. Enron bir çok ülkede rüşvetle işler yapmış, kendi ülkesinde dahi halkı sömürmek için hilelere başvurmuş, piyasadan borçlanabilmek için hesaplarında sahtekarlık yapmıştı. Üstelik hem ülkenin hem de dünyanın en büyük denetim firmalarından Andersen'de onun bu işlerine göz yumarak, ortaklık etmekle suçlanıyordu. Enron'un yöneticilerinin Beyaz Saray yönetimiyle sıkı fıkı diyalogları ise ayrı bir şaibe konusuydu.
Şimdi merak edilen Enron'un işleyiş tarzının sadece kendisine has mı olduğu, yoksa tüm Amerikan şirketlerinin ve bizzar ABD'nin bu tip bir anlayışla mı işlerini yürüttüğü. Enron'un buzdağının görünen kısmı olup olmadığı bir kaç sene içinde anlaşılacak galiba...
Özellikle son on-on beş yılda ABD ekonomisi ekseninde bir finansal balon oluşmuş durumda. Komünizmin de yıkılmasıyla Amerikan firmaları pratikte tüm dünyaya yayılırken, teoride de kendi düzenlerinin yani kapitalizmin ne kadar doğru olduğunu tarihin ispatladığını savundular.
En somut örneğini internet alanında gördüğümüz bilgi teknolojisindeki gelişmelere de öncülük eden Amerikalılar, bu konudaki öncülüklerini kullanarak bir nevi göz boyamacılık yapmaya başladılar. Buna göre bilgi teknolojisi sayesinde şirketlerdeki verimlilik ve karlılık her geçen gün artıyordu ve dolayısıyla bu şirketlerin hisse senetleri doğal olarak değerleniyordu, ABD ekonomisi de doğal olarak büyüyordu. Öte yandan tüm dünyaya yayılan Coca Cola'dan, MCDonalds'a ve Enron'a kadar ABD şirketleri karlarına kar katıyorlardı.
Gerek şirketlerinin hisse senetlerini almak, gerekse bu şirketlere ödünç para vermek için Amerika'ya akan dünya sermayesi sayesinde de ABD tarihin en büyük cari açığına rağmen ayakta durabiliyordu. Yani ABD ürettiğinden fazlasını diğer ülkelerden ithal ederek tüketiyor, bunun karşılığında da ya bu ülkelere çok değerli olduğunu iddia ettiği şirketlerinin hisse senetlerini veriyor, ya Rusya ve Türkiye gibi ülkelerin piyasalarına yine çok değerli olduğunu iddia ettiği diğer bir kağıt parçasını; dolar banknotlarını sürüyor ya da Japonya başta olmak üzere diğer büyük ülkelerden borçlanıyordu.
Önce teknoloji balonu patladı. Sürekli zarar etmelerine rağmen geleceğin şirketleri olarak tanıtılarak milyonlarca dolarlık piyasa değeri karşılığı halka arz edilen dot.com şirketlerinin aslında denildiği gibi olmadığı ortaya çıktı. 2000 yılında ABD teknoloji borsasında (NASDAQ) büyük bir çöküş yaşandı endeks neredeyse üçte bir seviyesine indi. Ekonomi ise durgunluğa sürüklendi.
2001'de ise ABD'nin ilk on şirketi arasında yer alan uluslararası enerji devi Enron, bir sürü sahtekarlığın artık saklanamaması sonucu Titanic gemisi gibi aniden battı. Enron bir çok ülkede rüşvetle işler yapmış, kendi ülkesinde dahi halkı sömürmek için hilelere başvurmuş, piyasadan borçlanabilmek için hesaplarında sahtekarlık yapmıştı. Üstelik hem ülkenin hem de dünyanın en büyük denetim firmalarından Andersen'de onun bu işlerine göz yumarak, ortaklık etmekle suçlanıyordu. Enron'un yöneticilerinin Beyaz Saray yönetimiyle sıkı fıkı diyalogları ise ayrı bir şaibe konusuydu.
Şimdi merak edilen Enron'un işleyiş tarzının sadece kendisine has mı olduğu, yoksa tüm Amerikan şirketlerinin ve bizzar ABD'nin bu tip bir anlayışla mı işlerini yürüttüğü. Enron'un buzdağının görünen kısmı olup olmadığı bir kaç sene içinde anlaşılacak galiba...
Mustafa Talhaoğlu / diğer yazıları
- KOBİ'lerle kalkınma / 21.06.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002