Ekonomik gelişmenin temeli üretimdir. Büyüme ve refah istiyorsak hem üretimin miktarını hem de kalitesini artırmalıyız. Üretimin anahtarı ise güçlü şirketlerden oluşur. Şirketlerin ise illa büyük şirketler olması gerekmez: büyük şirketler aynı maldan milyonlarca adet/kilo üretirken avantajlıdır, zira ölçek ekonomisi denilen maliyet avantajlarına sahiptirler.
Çok büyük bir tesis kurarak milyonlarca ton petrolden karmaşık süreçler sonunda milyonlarca ton benzin elde edecek bir rafineri belli bir büyüklüğe sahip olmak zorundadır. Oysa günümüz ekonomisinde bu tip temel malların önemi azalmakta, siparişe göre yapılan nitelikli ve özel işlemler isteyen malların değeri artmaktadır. 1914'de Henry Ford üretim bandı sayesinde aynı model arabadan binlerce imal etmiş, arabalarında kullanacağı lastiğe, hatta lastiklerin hammaddesi kauçuğun yetiştiği plantasyonlara kadar el atmış, otomobil ile ilgili her türlü üretim ve pazarlama faaliyetini tek bir dev şirkette toplamıştı. Günümüzde ise bu modelden adım adım uzaklaşılmış durumdadır ve bu süreç devam etmektedir. Artık oto endüstrisinde büyük şirketler sadece işin beyni durumundadır. Tasarımdan yüzbinlerce farklı parçanın üretimine kadar bir çok aşama binlerce alt şirkete fason olarak yaptırılmaktadır. Üstelik hızla artan uluslararası ticaret sayesinde bu parçaların herbiri dünyanın herhangi biryerindeki en ucuz ve kaliteli üretimi yapan küçük veya ortaboy (KOBİ) şirketlerden alınmaktadır.
Ülkemizin yapması gereken de budur: konusunda uzmanlaşmış ve dünya kalitesinde ve mümkün olan en düşük maliyetle üretim yapan KOBİ'ler ortaya çıkarmak, daha doğrusu varolanları da destekleyerek sayılarını ve ve üretim güçlerini artırmaktır.
KOBİ'lerin finansman problemlerini ideal olarak faizsiz olmazsa minimum faizli kredi desteğiyle çözerek onların maddi olarak ayakta durmalarını ve büyümelerini sağlarken, üretim kalitelerini artırmaları için de üniversite-sanayi işbirliğinin sağlam temellerini kurmak gerekmektedir.
Bilim üretmek pahalı ve zor bir iştir. Oysa birçok ülke başkalarının ürettiği bilimsel verileri uygulamaya sokarak teknolojiyi yakalamıştır (Japonya ve Kore gibi). Bu üniversite-sanayi işbirliğinde ilk aşamada dünyada mevcut teknolojilerin üretime dönük uygulamalarına ağırlık verilmelidir. Temel bilimlere yatırım yapmak daha sonraki aşama olacaktır.
Türkiye'nin yetişmiş insan potansiyeli bu tip bir KOBİ merkezli kalkınma projesini destekleyecek güçtedir. Dolayısıyla iş sadece devletin karar alıp adım atmasına bağlıdır.
KOBİ'lerle kalkınmanın bir sonraki aşaması ise konusunda dünya şirketi haline gelebilmeleri için başarılı KOBİ'lerin teşvik edilmeleri, devlet imkanlarının tüm dünyada onların emrine sunulmasıdır. Özellikle ticari ataşeler birer pazarlama temsilcisi gibi hareket ederek kilit bağlantılar konusunda aktif olmalıdır. Nitekim ABD başta birçok ülkenin başkan dahil yöneticileri şirketleri için lobi yapmaktadır, zira o şirketlerin verdiği vergiler ve sağladığı iş imkanları sayesinde ayakta durmaktadırlar.
Çok büyük bir tesis kurarak milyonlarca ton petrolden karmaşık süreçler sonunda milyonlarca ton benzin elde edecek bir rafineri belli bir büyüklüğe sahip olmak zorundadır. Oysa günümüz ekonomisinde bu tip temel malların önemi azalmakta, siparişe göre yapılan nitelikli ve özel işlemler isteyen malların değeri artmaktadır. 1914'de Henry Ford üretim bandı sayesinde aynı model arabadan binlerce imal etmiş, arabalarında kullanacağı lastiğe, hatta lastiklerin hammaddesi kauçuğun yetiştiği plantasyonlara kadar el atmış, otomobil ile ilgili her türlü üretim ve pazarlama faaliyetini tek bir dev şirkette toplamıştı. Günümüzde ise bu modelden adım adım uzaklaşılmış durumdadır ve bu süreç devam etmektedir. Artık oto endüstrisinde büyük şirketler sadece işin beyni durumundadır. Tasarımdan yüzbinlerce farklı parçanın üretimine kadar bir çok aşama binlerce alt şirkete fason olarak yaptırılmaktadır. Üstelik hızla artan uluslararası ticaret sayesinde bu parçaların herbiri dünyanın herhangi biryerindeki en ucuz ve kaliteli üretimi yapan küçük veya ortaboy (KOBİ) şirketlerden alınmaktadır.
Ülkemizin yapması gereken de budur: konusunda uzmanlaşmış ve dünya kalitesinde ve mümkün olan en düşük maliyetle üretim yapan KOBİ'ler ortaya çıkarmak, daha doğrusu varolanları da destekleyerek sayılarını ve ve üretim güçlerini artırmaktır.
KOBİ'lerin finansman problemlerini ideal olarak faizsiz olmazsa minimum faizli kredi desteğiyle çözerek onların maddi olarak ayakta durmalarını ve büyümelerini sağlarken, üretim kalitelerini artırmaları için de üniversite-sanayi işbirliğinin sağlam temellerini kurmak gerekmektedir.
Bilim üretmek pahalı ve zor bir iştir. Oysa birçok ülke başkalarının ürettiği bilimsel verileri uygulamaya sokarak teknolojiyi yakalamıştır (Japonya ve Kore gibi). Bu üniversite-sanayi işbirliğinde ilk aşamada dünyada mevcut teknolojilerin üretime dönük uygulamalarına ağırlık verilmelidir. Temel bilimlere yatırım yapmak daha sonraki aşama olacaktır.
Türkiye'nin yetişmiş insan potansiyeli bu tip bir KOBİ merkezli kalkınma projesini destekleyecek güçtedir. Dolayısıyla iş sadece devletin karar alıp adım atmasına bağlıdır.
KOBİ'lerle kalkınmanın bir sonraki aşaması ise konusunda dünya şirketi haline gelebilmeleri için başarılı KOBİ'lerin teşvik edilmeleri, devlet imkanlarının tüm dünyada onların emrine sunulmasıdır. Özellikle ticari ataşeler birer pazarlama temsilcisi gibi hareket ederek kilit bağlantılar konusunda aktif olmalıdır. Nitekim ABD başta birçok ülkenin başkan dahil yöneticileri şirketleri için lobi yapmaktadır, zira o şirketlerin verdiği vergiler ve sağladığı iş imkanları sayesinde ayakta durmaktadırlar.
Mustafa Talhaoğlu / diğer yazıları
- KOBİ'lerle kalkınma / 21.06.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002
- Kâr/zarar / 24.05.2002
- Amerika AŞ.'nin Sonu mu Geliyor ? / 21.05.2002
- Enron ve Türkiye / 11.05.2002
- Merkez ve Büyüme / 07.05.2002
- Vergiler / 29.04.2002
- Devlet desteklemiş, Japon yapmış... / 25.04.2002
- Krizden harcamayla mı çıkılır yoksa tasarrufla mı? / 23.04.2002
- Dolar düşüyor. Sevinelim mi ? / 09.04.2002
- Yeni ekonomik program / 28.03.2002