Dünyayı bir yumurtanın içine sokmaya gücü yeter mi?
Muhammed bin İshak'tan, dedi ki: Abdullah Deyesani, Hişam bin Hakem'e: "Senin bir Rabbin var mı?" diye sordu
28.04.2025 00:27:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Muhammed bin İshak'tan, dedi ki: Abdullah Deyesani, Hişam bin Hakem'e: "Senin bir Rabbin var mı?" diye sordu.
"Evet, var." dedi.
"Güçlü müdür O?" dedi.
"Evet, güçlüdür; karşı konulamazdır." dedi.
"Acaba onun, yumurta büyümeden, dünya da küçülmeden bütün dünyayı bir yumurtanın içine sokmaya gücü yeter mi?" dedi.
"Süre istiyorum." dedi. "Sana bir yıl süre verdim." deyip çıktı.
Hişam bineğine binip Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'a gitti. Vardığında, içeri girmek için izin istedi. İmam izin verdi.
Hişam: "Ey Resulullah'ın oğlu!" dedi, "Abdullah Deysanî bana öyle bir soru sordu ki, cevabını verebilmek için ancak Allah'a ve size güveniyorum."
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Sana ne sordu ki?" dediler. "Bana şöyle şöyle sordu." dedi. Ebu Abdullah aleyhisselam: "Ey Hişam!." dediler, "Kaç duyun var?" "Beş tanedir." dedi.
"Bunların en küçüğü hangisidir?" dediler.
"Görme organıdır." dedi.
"Görme organının büyüklüğü ne kadardır?" dediler.
"Bir mercimek kadar veya daha küçüktür." dedi.
Bunun üzerine İmam ona: "Ey Hişam!." dediler, "Şimdi önüne ve başının üstüne bak ve ne gördüğünü bana söyle."
Hişam: "Gök görüyorum, yer görüyorum; evler, saraylar, çöller, dağlar ve nehirler görüyorum." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Bütün bu gördüklerini bir mercimeğin veya mercimekten de küçük bir şeyin içine sığdırabilen, bütün dünyayı da yumurtanın içine sığdırabilir, ne dünya küçülür, ne de yumurta büyür." buyurdular.
Hişam, İmam'ın üzerine kapanarak ellerini, başını ve ayaklarını öptü ve: "Yeterli cevabı aldım, ey Resulullah'ın oğlu!" deyip evine döndü.
Ertesi gün Deyesanî Hişam'a geldi ve: "Ey Hişam!" dedi, "Ben selam vermek (ve hâl hatır sormak) için gelmişim, sorumun cevabını almak için gelmemişim (müsterih ol)."
Hişam: "Cevap almak için gelmiş olsan da (fark etmez), işte cevap!" dedi.
Bunun üzerine Deyesanî, Hişam'ın yanından ayrılarak Ebu Abdullah aleyhisselam'ın kapısına geldi. İçeri girmek için izin istedi. İmam, kendisine izin verdi. Oturduktan sonra: "Ey Cafer bin Muhammed! Beni mabuduma kılavuzla!." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam ona: "Adın nedir?" diye sordu. Deyesanî kalkıp gitti, ismini söylemedi. Arkadaşları: "Neden ismini ona söylemedin?" dediler.
"Ona; Adım Abdullah'tır, deseydim, bana 'Kulu olduğun bu mabut kimdir?' diye soru yöneltecekti." dedi. Arkadaşları ona: "Geri dön ve kendisine, ismini sormadan seni mabuduna kılavuzlamasını söyle." dediler. Deyesanî dönüp; İmam'a: "Ey Cafer bin Muhammed, beni mabuduma kılavuzla, fakat ismimi sorma!." dedi.
Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam ona: "Otur." dediler. Bu arada onun (İmamın) küçük bir oğlan çocuğu elindeki bir yumurtayla oynuyordu. İmam: "Çocuk! Yumurtayı bana ver." dediler.
Çocuk, yumurtayı kendisine verince, Ebu Abdullah aleyhisselam: "Ey Deyesanî!" dediler, "Bu, saklı bir kaledir; kalın bir kabuğu; kalın kabuğun altında da ince bir zar vardır; ince zarın altında da altınımsı bir sıvı ile gümüşümsü bir sıvı bulunur; fakat ne altınımsı sıvı gümüşümsü sıvıya karışmakta, ne de gümüşümsü sıvı altınımsı sıvıya karışmakta; öylece kendi halinde kalmaktalar. İçinden sağlam bir şey çıkmamış, sağlam olduğunu bildirsin! Bozuk bir şey de içine girmemiş, bozuk olduğunu haber versin! Erkek (bir civciv) için mi, dişi (bir civciv) için mi, yaratıldığı bilinmez. Yarılınca, tavusların renklerine benzer renkler içinden çıkmakta! Sence bunun bir evirip çevireni yok mu?!"
Râvi der ki: Deyesanî başını aşağı salıp bir süre sessiz kaldı. Sonra: "Tanıklık ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur, tektir, ortağı yoktur; Muhammed O'nun kulu ve elçisidir; sen de Allah tarafından insanlara imam ve hüccetsin ve ben içinde bulunduğum durumdan (yanlış düşüncelerimden) tövbe ettim, döndüm." dedi.
"Evet, var." dedi.
"Güçlü müdür O?" dedi.
"Evet, güçlüdür; karşı konulamazdır." dedi.
"Acaba onun, yumurta büyümeden, dünya da küçülmeden bütün dünyayı bir yumurtanın içine sokmaya gücü yeter mi?" dedi.
"Süre istiyorum." dedi. "Sana bir yıl süre verdim." deyip çıktı.
Hişam bineğine binip Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'a gitti. Vardığında, içeri girmek için izin istedi. İmam izin verdi.
Hişam: "Ey Resulullah'ın oğlu!" dedi, "Abdullah Deysanî bana öyle bir soru sordu ki, cevabını verebilmek için ancak Allah'a ve size güveniyorum."
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Sana ne sordu ki?" dediler. "Bana şöyle şöyle sordu." dedi. Ebu Abdullah aleyhisselam: "Ey Hişam!." dediler, "Kaç duyun var?" "Beş tanedir." dedi.
"Bunların en küçüğü hangisidir?" dediler.
"Görme organıdır." dedi.
"Görme organının büyüklüğü ne kadardır?" dediler.
"Bir mercimek kadar veya daha küçüktür." dedi.
Bunun üzerine İmam ona: "Ey Hişam!." dediler, "Şimdi önüne ve başının üstüne bak ve ne gördüğünü bana söyle."
Hişam: "Gök görüyorum, yer görüyorum; evler, saraylar, çöller, dağlar ve nehirler görüyorum." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam: "Bütün bu gördüklerini bir mercimeğin veya mercimekten de küçük bir şeyin içine sığdırabilen, bütün dünyayı da yumurtanın içine sığdırabilir, ne dünya küçülür, ne de yumurta büyür." buyurdular.
Hişam, İmam'ın üzerine kapanarak ellerini, başını ve ayaklarını öptü ve: "Yeterli cevabı aldım, ey Resulullah'ın oğlu!" deyip evine döndü.
Ertesi gün Deyesanî Hişam'a geldi ve: "Ey Hişam!" dedi, "Ben selam vermek (ve hâl hatır sormak) için gelmişim, sorumun cevabını almak için gelmemişim (müsterih ol)."
Hişam: "Cevap almak için gelmiş olsan da (fark etmez), işte cevap!" dedi.
Bunun üzerine Deyesanî, Hişam'ın yanından ayrılarak Ebu Abdullah aleyhisselam'ın kapısına geldi. İçeri girmek için izin istedi. İmam, kendisine izin verdi. Oturduktan sonra: "Ey Cafer bin Muhammed! Beni mabuduma kılavuzla!." dedi.
Ebu Abdullah aleyhisselam ona: "Adın nedir?" diye sordu. Deyesanî kalkıp gitti, ismini söylemedi. Arkadaşları: "Neden ismini ona söylemedin?" dediler.
"Ona; Adım Abdullah'tır, deseydim, bana 'Kulu olduğun bu mabut kimdir?' diye soru yöneltecekti." dedi. Arkadaşları ona: "Geri dön ve kendisine, ismini sormadan seni mabuduna kılavuzlamasını söyle." dediler. Deyesanî dönüp; İmam'a: "Ey Cafer bin Muhammed, beni mabuduma kılavuzla, fakat ismimi sorma!." dedi.
Hz. Ebu Abdullah aleyhisselam ona: "Otur." dediler. Bu arada onun (İmamın) küçük bir oğlan çocuğu elindeki bir yumurtayla oynuyordu. İmam: "Çocuk! Yumurtayı bana ver." dediler.
Çocuk, yumurtayı kendisine verince, Ebu Abdullah aleyhisselam: "Ey Deyesanî!" dediler, "Bu, saklı bir kaledir; kalın bir kabuğu; kalın kabuğun altında da ince bir zar vardır; ince zarın altında da altınımsı bir sıvı ile gümüşümsü bir sıvı bulunur; fakat ne altınımsı sıvı gümüşümsü sıvıya karışmakta, ne de gümüşümsü sıvı altınımsı sıvıya karışmakta; öylece kendi halinde kalmaktalar. İçinden sağlam bir şey çıkmamış, sağlam olduğunu bildirsin! Bozuk bir şey de içine girmemiş, bozuk olduğunu haber versin! Erkek (bir civciv) için mi, dişi (bir civciv) için mi, yaratıldığı bilinmez. Yarılınca, tavusların renklerine benzer renkler içinden çıkmakta! Sence bunun bir evirip çevireni yok mu?!"
Râvi der ki: Deyesanî başını aşağı salıp bir süre sessiz kaldı. Sonra: "Tanıklık ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur, tektir, ortağı yoktur; Muhammed O'nun kulu ve elçisidir; sen de Allah tarafından insanlara imam ve hüccetsin ve ben içinde bulunduğum durumdan (yanlış düşüncelerimden) tövbe ettim, döndüm." dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.