İlk hac ziyaretimi 1993 yılında kara yoluyla 7 gün 7 gece süren bir çileli yolculuktan sonra kasap yardımcısı olarak gittiğimde yaptım. Hem 3 gün mezbahada fiilen çalıştım hem de Kâbe'den kilometrelerce uzakta olmasına rağmen çeşitli zorlukları aşarak farz olan ibadetlerimizi yerine getirmek nasip oldu.
O yıl rahmetli Haydar Baş Hocamızın da kutsal topraklarda olduğunu bildiğim için bir yandan tavafımızı yapıyor bir yandan da O'nu arıyordum. Mecnunun Leyla'sını aradığı misali… 10 samimi dostla birlikte gittiğimiz Kâbe'de 10 koldan hocamızı arıyorduk.
Hac görevimizin tamamlandığı ziyaret tavafı ve sa'yı bittiği andan Rabbim öyle bir şey nasip etti ki bana… Merve tepesinden inerken hemen tavaf alanına yakın eski revakların olduğu yerde Haydar Baş Hocamı ve yol arkadaşlarını gördüm. Hocamın elini öptüm. Bana kullandığı o ifade hala gönül tellerimi inletir, kulaklarımı çınlatır: "Ne güzel bir mekânda ne güzel bir buluşma, Haccın mebrur (kabul olmuş hac) olsun oğlum."
O günden sonra Rabbim kutsal topraklarda nasibimizi ziyadeleştirdi. Bir yandan feyz ve bereket aldık, sevaplarımızı artırdık, bir yandan da burada yaşanan hadiselerden ders çıkarttık.
İlk ziyaretimiz olan 1993'ten bu yana maalesef dünya Müslümanlığının gittikçe kokuştuğuna, insanların ruh sağlığını ve iman hassasiyetini süratle kaybettiklerine şahit olduk.
İstisnalar kaideyi bozmaz. Elbette gönlü güzel, özü güzel insanlar da var. Yüzüne bakınca kalbinin ışığı yüzüne yansıyan güzel insanlar da yok değil. Yemekhanede tanış olduğumuz Bursalı Musa kardeşimiz gibi, kaportacı Mahmut gibi…
Birlikte olduğumuz arkadaşlarımdan bahsetmiyorum, onlar zaten her biri birinden farklı şeyler yaşıyorlar nasiplerince...
2008 yılından gördüğümüz lüzum üzerine Umre notları adı altında makale yazarak ikazlarda bulunduk. Dün bu ikazları dinleyenler vardı ama bugün onları da mumla arar olduğumuz günleri yaşıyoruz.
İstifade eden olur diye aynı notları tekrar yayınlamaya karar verdim. Buralara geldiği halde nasibini sorgulayanların, neler kazandığını ya da neler kaybettiğini anlamasını murat ederiz. Biz daha çok henüz buralara gelmeyenlerin gelmeden önce bu şuura erişmesini ya da gittikten sonra da olsa istikametini bulmasını murat ederiz.
Nasihatlere başlamadan önce bir giriş olması için öncelikle şunu beyan edelim;
Abdulkadir Geylani Hazretlerinin İlahi Armağan adlı eserinde bir ifade okumuştum. Bunun sırrını ancak kutsal topraklarda anlıyorsunuz ama iş işten geçmiş oluyor. Siz siz olun bu işin şuurunu elde etmeden buralara gelmeye çok da gayret etmeyin.
Abdulkadir Geylani diyor ki, "Ey kutsal Hac yolcusu! Geri dön, önce bana geleceksin sonra oralara gideceksin."
Büyük Allah dostu Abdulkadir Geylani Hazretleri özetle ve arifçe demek istiyor ki "Çıkacağın yolun kıymetini bilmen için önce adam olman lazım. Nefisini biraz da olsa terbiye etmen lazım. Kabuğa takılmadan öze ulaşmasını bilmen lazım. Yoksa da Kâbe'nin örtüsü gibi perdelere ve engellere takılır işin sırrını anlayamadan gelirsin. Nefsinin ve şeytanın oyuncağı olur olmadığın halde kendini de bir şey olmuş sanırsın Vesselam." (Devam edecek…)
- ‘Kutlu Dava’ kaderin olsun Oğlum! / 27.01.2025
- Kişi arkadaşının dini üzeredir / 25.01.2025
- Arkadaşlık ilişkileri nasıl olmalıdır? / 23.01.2025
- ‘Sabrın sonu selamettir’ atasözüne güzel bir yaklaşım / 22.01.2025
- Görevin ve hizmetin kutlu olsun Fuat Şengül ağabey / 21.01.2025
- Ateşkes bahane, İsrail katliama devam edecektir / 20.01.2025
- Eğitimin açmazları / 18.01.2025
- Aile ocağı en kıymetli eğitim alanıdır / 17.01.2025
- Yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya taşıyanlar / 16.01.2025