Ümitsizlik imansızlıktır

Epey zamandan sonra ilk defa, saat başı değiştirilen sûni gündemlerden kaçarak 3. sayfa haberlerine göz attım. 
Gerçekten normal zamanlar için haber niteliğinde başlıklar vardı.
** Özgecan'ın insanlık dışı vahşî ve esfel katilini, bir başka katil cezaevinde öldürmüşmüş!
Vahşi de olsa, katil de olsa o esfel, Devlet'in korumasındaydı! Bütün vatandaşlarının can ve mal güvenliğinden sorumlu olan Devlet, ceza-evlerindeki hükümlü ve tutukluların can güvenliğinden iki kere sorumludur!
** Isparta'da iki kadın memurunu tacizle suçlanan Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürü, Antalya'da ormanlık alanda başından vurulmuş halde bulunmuşmuş! Hakkındaki taciz şikayetleri üzerine süresiz açığa alınan Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürü, bu süreci geçirmek için memleketine gitmişmiş ama geçirememiş!
Benzer onlarca haber ve nedense taciz ve tecavüz olayları çoğunlukta! 
Bir acı gerçek daha göze batıyor ki, ülkemizde; ne sokakta, ne evde, ne de cezaevlerinde can güvenliği yok! 
Aklıma yüksek sesle bağırarak bir soru sormak geliyor ama Devlet-i Ebed-i Müddet inancım, engel oluyor!
Günümüzde ve geçmişte hapishanelerde, "örgüt-içi infazlar" adıyla epeyce olay olmuştu hatırlıyorum. 
Örgütlerin, "ajan" diye suçladıkları veya "itirafçı" dedikleri pek çok mensubunu cezaevlerinde infaz ettikleri, dün gibi aklımda...
PKK'lılar, DHKP-C tutukluları, TİKKO tutukluları cezaevlerinde örgütlerince infaz edilmiş, hikâyeleri basına yansımış ve haklarında kitap yazılanlar olmuştu hatırlıyorum.
Sabancı cinayeti sanığının cezaevinde öldürülmesini; Başbakan Çiller'i, Örtülü Ödeneği ve Kuvvet Komutanlarını bile kandırıp dolandıran bir kurnazın, cezaevinde cezalandırıldığını hatırlıyorum!
1990'lı-2000'li yıllarda, mafyatik hesaplaşmaların en rahat ortamının cezaevleri olduğunu da hatırlıyorum! 
Devlet erkinin hissedilmediği zaman ve yerlerde, "orman kanunu" yani "Gücü yeten yetene" şeklindeki yazısız yasa, otomatikman devreye girer!
Bu yüzden epeydir -ama epeydir- Üçüncü Sayfa Haberlerine bakmıyordum!
Son birkaç yıldır, her yeni güne uyandığımda; "Ya Rabbi! Bugün olmasın!" diye sesli sessiz duâ eder, "Acaba, nereden, kaç şehit haberi?" endişesiyle gazete manşetlerini, TV haber kanallarını, internet haber sitelerini tarıyorum.
Ülkenin, Devletin ve bütün Vatandaşların; sınırlarını, sistemini, can ve mal güvenliğini sağlamak ve korumakla mükellef Güvenlik Güçlerimizin can güvenliğinin kalmadığı, "Serseri Bir Zaman"da "Zifrî karanlık günler" yaşıyoruz maalesef!
Bütün düşünen kafaların elinde, iki ucu necasetli pis bir sopa var!
Bu necasetli sopaların hangi ucundan tutulursa tutulsun, tutanın eline necaset bulaşacak! Zaten istenen de bu galiba!
Dünyanın en güçlü 3. Ordusu olarak bilinen Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, yeteneksiz ve ferasetsiz siyasiler 30 yıldan fazladır Haçlı'nın örgütleyip beslediği taşeron bir bölücü örgütle karşı-karşıya bıraktılar!
Sözde ve görünüşte -güya- Türkiye'nin en Türk Milliyetçisi partisi MHP'nin imzaladığı İkiz Yasalar ve Uyum Yasaları'yla Bağımsızlık Karakterli Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölücülük siyasetine mecbur ve mahkûm edildi!
Yine güya Türkiye'nin Milliyetçi İçişleri Bakanlarından Mehmet Ağar'ın, parti genel başkanlığında dağdaki teröristleri ovaya ve siyasete çağırmasıyla başlayan bir süreçle ve 14 yıllık AKP Hükumetleri eliyle "Açılım" adlı AB Diktesi uygulamalar yaşadık ve Haçlı Taşeronu Bölücü Terör Örgütü, sınır il-ilçelerimiz ve büyük illerimizde yerleşti, konuşlandı!
Neyi, kimi, nasıl ve ne zaman tenkit veya alkışlayacağımızı şaşırmış hâldeyiz!
Muvazzaf subaylar, savaşmaktan şikâyetçiler!
Hakimler savcılardan korkuyor, savcılar hakimlere güvenmiyor!
Polis suçludan korkuyor; Emniyet Birimleri arasında güvensizlik var!
"Yasama da bizde, yargı da bizde, yürütme de, her şey de bizde!" diye övünen bir AKP milletvekiline, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı eski vekil -güya- Anayasa Profesörü Kuzu maskeli bir okumuş câhil; "Oğlan bizim, kız bizim!" diye destek veriyor!
"Yolsuzluk-Yoksulluk-Yasaklar"la mücadele vaadiyle seçim kazanan ve 14 yıldır tek başına ülkeyi yöneten AKP, meşhur, "3 Y"sini son günlerde; "Yasama da, Yürütme de, Yargı da bizde!" diye yeni bir "3 Y"ye çevirdi!
Böyle olunca da ülkede "Orman kanunları" yani, "Gücü Yeten Yetene" yasaları otomatikman devreye girdi!
Çelik Kapı ve anahtar-kilit üretiminden başka para kazanan iş dalı yok!
Et karaborsa, süt sudan ucuz! 
Yüz kişiden 30 kişi işsiz! 
Nüfusunun % 99'u Müslüman olan bir ülkede, hemen-hemen her sokakta bir "Kilise Ev" var! Tamir ve restore edilmemiş kilise yok!
Camiler cemaatler arasında paylaşılmış! 
Devlet'in bütün kurum ve birimlerinde, "Paralelci Sürek Avı" başlatılmış! 
Özel veya resmi koruma ordusu olmayan hiç kimsenin can güvenliği yok...
Her mağazada veya pazar yerlerinde ne ararsan var ama almak için lazım olan para yok!
19 milyon kayıtlı aile olan bir ülkede, 23 milyon İcra Dosyası var! İcralık olmayan hâne kalmadığı gibi, bazı hanelerde birden fazla icra var!
Devletin güvencesinde olan Kimlik Bilgileri; İcra Daireleri ve Hukuk Bürolarınca 250 TL karşılığı alınıp-satılıyor ve elden-ele dolaşıyor!
Bu herc ü mercde de, kör tuttuğunu öpüyor!
Kaç-Ak Saray'a topladığı Vali ve Kaymakamlara; "Mevzuata uymayın!" talimatı veren, yıllarca; "Karışmayın!" talimatıyla bölücü örgütün 3 ilimiz ve 12 ilçemizde yerleşmesini sağlayan Uzun Adam yönetimindeki AKP Hükumetleri değilmiş gibi, şimdi aynı Uzun Adam, bölücü örgüt ve -ne demekse-  Paralel Yapı'ya karşı, "Millî Seferberlik" çağrısı yapıyor!
Ne güzel Yeni Türkiye Yahu!
Böyle olunca da aklıma Türk Klasiği Kutadgu Bilig 'den, -çok yazdığım- bir sahne geliyor, bir daha yineleyelim: Hakan, ahaliden isteklerini duyurur: 1- Yasalarıma uyun. 2- Verginizi ödeyin. 3- Dostumu dost, düşmanımı düşman belleyin.
Millet ilk kurultayda Beyler vasıtasıyla Hakan'a cevap verir: 1- Yasalarına uyarız ama âdil olursa.. 2- Vergimizi öderiz ama gümüşün ayârını düşürmezsen... 3- Dostunu dost, düşmanını düşman belleriz ama can ve mal güvenliğimizi sağlarsan..
Güya İlahiyat Profesörü birinin; "Yolsuzluk hırsızlık sayılmaz" fetvası verdiği; işine gelmeyen yasayı -AYM Kararı olsa bile- tanımayan ve saygı da duymayan, topladığı Kaymakamlara; "Mevzuata uymayın" diyerek anarşi emreden bir Meşrû Cumhurbaşkanı 'nın aynı zamanda Eş-Başbakanlık yaparak yönettiği, "İleri Demokrat Yeni Türkiye" de, 1990'lı yılların Eski Türkiye'sini özleyerek yaşıyoruz!
Zifirî karanlık bir dönemde, çevremizi aydınlatabilmek için kendimizi parçalıyoruz; gece-gündüz demeden uğraşıyoruz, uğraşıyoruz...
Yürüyoruz, yürüyoruz...
Ümitsizliğin imansızlık olduğu bilinciyle Allah'a sığınıp umuyoruz...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Selâm, sevgi, duâ...