Yukarıdaki başlık bildiğiniz gibi gazeteniz Yenimesaj'da halen yayınlanmakta olan bir diziden ödünç alınmıştır.
Görür görmez çarpıldığımı, gıpta ve hayranlık duyduğumu ifade etmeliyim. Türkiye'nin AB macerasını duygu boyutu ile beraber bundan daha vecîz ifade eden bir başka isim bulunamazdı.
Basım hazırlıkları süren kitaplarımdan birinin ismi olarak neden daha önce benim akıl edemediğime de hayli hayıflandım. Arkadaşları tebrik ediyorum.
Evet durum ayyıldızlı gök bayrak'dan vaz geçme noktasına gelmiş dayanmıştır ve Yılmaz ve mütareke basını ve zihni ters devşirilmiş akademisyenler, ŞTÖ'ler hiç sıkılmadan bunun reklâmını yapmaktadırlar.
Genelkurmay'ın erkekçe karşı çıkan bazılarına göre oldukça gür ama bana göre gene de halim selim sesini duyunca sevinmeyecek de ne yapacaktık?
Yüreklerimize su serpilmiştir.
Göz boyama ile bize yutturulmaya çalışılan "uyum ve istikrar"ın aslında ne olduğunu söylerken aynı zamanda kralın çıplak olduğunu, bize seyrettirilenlerin bir yanılsama olduğunu da çekinmeden söylemiştir Genelkurmay.
Bakın 7 Ağustos günü şunları söylemiştir Genelkurmay:
"Türkiye Cumhuriyeti; uzun yıllardır bekasını, üniter ve laik yapısını hedef alan saldırılarla karşı karşıyadır. 15 yılı aşkın bir zamandır, tarihin en kanlı terör örgütü, ülke bütünlüğünü hedef alan acımasız katliamları gerçekleştirmiş ve bu eylemlerine, bazı ülkelerin desteğiyle devam etmiştir. Halen bu çabalarını siyasallaştırmak ve legal zemine oturtmak gayreti içindedir. Binlerce silahlı teröristi, halen dağlarda hazır bekletmektedir." (6.8.2001)
"Yıllardır; şeriat özlemcisi siyasi hareketler, demokrasinin sağladığı imkanları istismar ederek laik düzenin değişmesi için çalışmış ve bu yolda önemli mesafe katedilmiş bulunmaktadır." (2.8.2001)
"Kıbrıs, Kafkaslar, Ortadoğu, Kuzey Irak gibi dengelerin kurulamadığı coğrafyada Türkiye uzun vadeli güvenlik endişeleri içinde yaşamak zorunda kalmıştır." (17.7.2001)
"Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde; ekonomi iflas noktasına gelmişse, ekonomiyi bu hale getirenler hakkında en ufak bir işlem yapılmıyorsa, milli ve ahlaki değerler aşındırılmışsa, soygun düzeni adeta normal bir davranış haline gelmişse, AB'ye girmeyi hedefleyen bir ülkede ortaçağı hedefleyen zihniyetler devlet kadrolarında bile yer alabiliyor ve buralara özenle yerleştiriliyorsa, ülke içinde siyasi istikrar, kişisel ihtiraslar nedeniyle bir türlü sağlanamıyorsa, ülkenin bir parçasında ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınamaması neticesi ayrılıkçı terörün, etnik/milliyetçi ve ayrılıkçı harekete dönüşmesi önlenemiyorsa," (Bütün 2000-2001 zaman aralığı)
"Küreselleşme anlayışı ekonomik teslimiyetçilik olarak benimseniyorsa," (18.7.2001)
"Tüm bu olumsuzlukların nedenini 'ulusal güvenlik kavramı" ile örtmek ve bu kavramın sonucu olarak görmek hem makul hem de insaflı değildir, aynı zamanda tehlikelidir."
Meraklısı nasılsa soracaktır, sormadan söyleyeyim, yukarıdaki cümlelerin sonunda paranteze alınan tarihler Hüseyin Mümtaz'ın bu köşede ve hepsi de Genelkurmay'ın 7 Ağustos'daki açıklamasından önce aynı üslûp, ifade ve kelimelerle yaptığı tesbitlerin tarihleridir.
Ben Genelkurmay ile aynı fikirde olmaktan, onun Ağustos'un 7'sinde söylediklerini "daha önce" çeşitli vesilelerle yazmış olmaktan şeref duyuyorum.
Şimdi ben dünyanın en güzel orta kahvesinden, keyifle ve bütün Karadeniz kanatlarımın altında iken kulakları sağır eden bir höpürtüyle kocama bir yudum almayayım da kimler alsın?
Enerji Bakanlığı Müsteşarı için Bakan Savcı'ya ısrarla soruşturma izni vermiyorsa; Savcı iki bakan hakkında fezleke hazırlayabiliyorsa askerin "ekonomiyi bu hale getirenler hakkında en ufak bir işlem yapılmıyorsa..." târizi haklı değil midir?
Eski Bakanlardan Işın Çelebi "Ne Olacak, Ne yapmalıyız" adlı bir kitap yazmış.
Diyor ki; "2000 yılı başında, IMF ile başlatılan istikrar programının uygulanmasına ilişkin ciddi endişelerim ve kuşkularım vardı. Bunu hep dile getirdim. O yıl ihracatın duracağı, ithalatın hızla artacağı, bilinen bir gerçekti. Bu arada, IMF ile yapılan anlaşmalara baz teşkil eden kamuoyunun bilmediği 150'ye yakın tablonun yer aldığı bir rapor olduğunu öğrendim. Hazine Müsteşarlığı'na başvurdum ve incelemek istediğimi söyledim. Müsteşar Yardımcısı Sayın Ferhat Emil'e bunları görmek ve üzerinde çalışmak istediğimi belirttim. Sayın bakanlardan rica ettim. Temin edemedim. Bu çok önemli tabloları bakanların hiçbiri görmemişti. Ne yazık ki 2000 yılı başında Türkiye'nin kaderini etkileyen bu bilgileri inceleme imkanım olamamıştı. Oysa, 21. yüzyıl açıklık, şeffaflık ve bilgiye dayalı bir yönetim anlayışını zorunlu kılıyor. Sonuç ortada!..."
Şimdi Genelkurmay "Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye'nin bekası, refahı ve mutluluğunu hedef alan konuların daha ciddi, günlük siyasi çıkarlarından arındırılmış platformlarda tartışılmasının uygun olacağı inancı içindedir" derken haksız mıdır?
"Küreselleşme diye ekonomik teslimiyetin" teslim şartlarının görüşüldüğü IMF'ye verilen 150'ye yakın tablonun yer aldığı bir rapor bile kamuoyundan gizlenip, Meclis Komisyonları, Meclis ve Bakanlar Kurulunda görüşülmüyor, toplumdan kaçırılıyorsa Yılmaz'ın partisinin müsamereye benzeyen çalgılı - türkülü toplantısında "Ulusal Güvenlik"i halk önünde konuşmalıyız diye tartışmaya açması ucuz kahramanlık değil midir?
Daha önce de Telekom olayında bu ülkenin bir başka başbakan yardımcısı, Derviş'in IMF'ye verdiği niyet mektubunun, altında kendi imzasının da bulunduğu 17 sayfalık ekini görmedim, haberim yok diyebiliyorsa "herşeylerin açıkça tartışılabildiği şeffaf-meşrû demokrasi" bu mudur?
Bunlar tartışılmayıp kaçırılacak ama UG köyde, kahvede, mahallede, dolmuş durağında, maçta tartışılacak.
Askerin çağdaş yahut çağdışı olduğu tartışılmadan önce bu ülkede siyasetçinin ve medyanın çağdaş yahut çağdışı olup olmadığı tartışılmalıdır.
"Çağdaşlık, evrensellik ve ilericilik anlayışları kendi yarattıkları paradigmalar ile sınırlı siyasetçiler" çok batılı da, asker mi gerici?
Güldürmeyin adamı...
Görür görmez çarpıldığımı, gıpta ve hayranlık duyduğumu ifade etmeliyim. Türkiye'nin AB macerasını duygu boyutu ile beraber bundan daha vecîz ifade eden bir başka isim bulunamazdı.
Basım hazırlıkları süren kitaplarımdan birinin ismi olarak neden daha önce benim akıl edemediğime de hayli hayıflandım. Arkadaşları tebrik ediyorum.
Evet durum ayyıldızlı gök bayrak'dan vaz geçme noktasına gelmiş dayanmıştır ve Yılmaz ve mütareke basını ve zihni ters devşirilmiş akademisyenler, ŞTÖ'ler hiç sıkılmadan bunun reklâmını yapmaktadırlar.
Genelkurmay'ın erkekçe karşı çıkan bazılarına göre oldukça gür ama bana göre gene de halim selim sesini duyunca sevinmeyecek de ne yapacaktık?
Yüreklerimize su serpilmiştir.
Göz boyama ile bize yutturulmaya çalışılan "uyum ve istikrar"ın aslında ne olduğunu söylerken aynı zamanda kralın çıplak olduğunu, bize seyrettirilenlerin bir yanılsama olduğunu da çekinmeden söylemiştir Genelkurmay.
Bakın 7 Ağustos günü şunları söylemiştir Genelkurmay:
"Türkiye Cumhuriyeti; uzun yıllardır bekasını, üniter ve laik yapısını hedef alan saldırılarla karşı karşıyadır. 15 yılı aşkın bir zamandır, tarihin en kanlı terör örgütü, ülke bütünlüğünü hedef alan acımasız katliamları gerçekleştirmiş ve bu eylemlerine, bazı ülkelerin desteğiyle devam etmiştir. Halen bu çabalarını siyasallaştırmak ve legal zemine oturtmak gayreti içindedir. Binlerce silahlı teröristi, halen dağlarda hazır bekletmektedir." (6.8.2001)
"Yıllardır; şeriat özlemcisi siyasi hareketler, demokrasinin sağladığı imkanları istismar ederek laik düzenin değişmesi için çalışmış ve bu yolda önemli mesafe katedilmiş bulunmaktadır." (2.8.2001)
"Kıbrıs, Kafkaslar, Ortadoğu, Kuzey Irak gibi dengelerin kurulamadığı coğrafyada Türkiye uzun vadeli güvenlik endişeleri içinde yaşamak zorunda kalmıştır." (17.7.2001)
"Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde; ekonomi iflas noktasına gelmişse, ekonomiyi bu hale getirenler hakkında en ufak bir işlem yapılmıyorsa, milli ve ahlaki değerler aşındırılmışsa, soygun düzeni adeta normal bir davranış haline gelmişse, AB'ye girmeyi hedefleyen bir ülkede ortaçağı hedefleyen zihniyetler devlet kadrolarında bile yer alabiliyor ve buralara özenle yerleştiriliyorsa, ülke içinde siyasi istikrar, kişisel ihtiraslar nedeniyle bir türlü sağlanamıyorsa, ülkenin bir parçasında ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınamaması neticesi ayrılıkçı terörün, etnik/milliyetçi ve ayrılıkçı harekete dönüşmesi önlenemiyorsa," (Bütün 2000-2001 zaman aralığı)
"Küreselleşme anlayışı ekonomik teslimiyetçilik olarak benimseniyorsa," (18.7.2001)
"Tüm bu olumsuzlukların nedenini 'ulusal güvenlik kavramı" ile örtmek ve bu kavramın sonucu olarak görmek hem makul hem de insaflı değildir, aynı zamanda tehlikelidir."
Meraklısı nasılsa soracaktır, sormadan söyleyeyim, yukarıdaki cümlelerin sonunda paranteze alınan tarihler Hüseyin Mümtaz'ın bu köşede ve hepsi de Genelkurmay'ın 7 Ağustos'daki açıklamasından önce aynı üslûp, ifade ve kelimelerle yaptığı tesbitlerin tarihleridir.
Ben Genelkurmay ile aynı fikirde olmaktan, onun Ağustos'un 7'sinde söylediklerini "daha önce" çeşitli vesilelerle yazmış olmaktan şeref duyuyorum.
Şimdi ben dünyanın en güzel orta kahvesinden, keyifle ve bütün Karadeniz kanatlarımın altında iken kulakları sağır eden bir höpürtüyle kocama bir yudum almayayım da kimler alsın?
Enerji Bakanlığı Müsteşarı için Bakan Savcı'ya ısrarla soruşturma izni vermiyorsa; Savcı iki bakan hakkında fezleke hazırlayabiliyorsa askerin "ekonomiyi bu hale getirenler hakkında en ufak bir işlem yapılmıyorsa..." târizi haklı değil midir?
Eski Bakanlardan Işın Çelebi "Ne Olacak, Ne yapmalıyız" adlı bir kitap yazmış.
Diyor ki; "2000 yılı başında, IMF ile başlatılan istikrar programının uygulanmasına ilişkin ciddi endişelerim ve kuşkularım vardı. Bunu hep dile getirdim. O yıl ihracatın duracağı, ithalatın hızla artacağı, bilinen bir gerçekti. Bu arada, IMF ile yapılan anlaşmalara baz teşkil eden kamuoyunun bilmediği 150'ye yakın tablonun yer aldığı bir rapor olduğunu öğrendim. Hazine Müsteşarlığı'na başvurdum ve incelemek istediğimi söyledim. Müsteşar Yardımcısı Sayın Ferhat Emil'e bunları görmek ve üzerinde çalışmak istediğimi belirttim. Sayın bakanlardan rica ettim. Temin edemedim. Bu çok önemli tabloları bakanların hiçbiri görmemişti. Ne yazık ki 2000 yılı başında Türkiye'nin kaderini etkileyen bu bilgileri inceleme imkanım olamamıştı. Oysa, 21. yüzyıl açıklık, şeffaflık ve bilgiye dayalı bir yönetim anlayışını zorunlu kılıyor. Sonuç ortada!..."
Şimdi Genelkurmay "Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye'nin bekası, refahı ve mutluluğunu hedef alan konuların daha ciddi, günlük siyasi çıkarlarından arındırılmış platformlarda tartışılmasının uygun olacağı inancı içindedir" derken haksız mıdır?
"Küreselleşme diye ekonomik teslimiyetin" teslim şartlarının görüşüldüğü IMF'ye verilen 150'ye yakın tablonun yer aldığı bir rapor bile kamuoyundan gizlenip, Meclis Komisyonları, Meclis ve Bakanlar Kurulunda görüşülmüyor, toplumdan kaçırılıyorsa Yılmaz'ın partisinin müsamereye benzeyen çalgılı - türkülü toplantısında "Ulusal Güvenlik"i halk önünde konuşmalıyız diye tartışmaya açması ucuz kahramanlık değil midir?
Daha önce de Telekom olayında bu ülkenin bir başka başbakan yardımcısı, Derviş'in IMF'ye verdiği niyet mektubunun, altında kendi imzasının da bulunduğu 17 sayfalık ekini görmedim, haberim yok diyebiliyorsa "herşeylerin açıkça tartışılabildiği şeffaf-meşrû demokrasi" bu mudur?
Bunlar tartışılmayıp kaçırılacak ama UG köyde, kahvede, mahallede, dolmuş durağında, maçta tartışılacak.
Askerin çağdaş yahut çağdışı olduğu tartışılmadan önce bu ülkede siyasetçinin ve medyanın çağdaş yahut çağdışı olup olmadığı tartışılmalıdır.
"Çağdaşlık, evrensellik ve ilericilik anlayışları kendi yarattıkları paradigmalar ile sınırlı siyasetçiler" çok batılı da, asker mi gerici?
Güldürmeyin adamı...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002