Geçen pazartesi "Türkçe savaşı"ndan bahsetmiştik, şimdi sıra "Türkü savaşı"na geldi. Dilimizden sonra müziğimizin peşine düştük.
Yarın kim bilir neyi konuşacağız?
Farkında mısınız "savaş" artık sınırlarda, sınır dışında değil, zihnimizde, beynimizin içinde.
Silâhlı gücünüz istediği kadar kuvvetli olsun, beyniniz işgal edilmişse Karadeniz'in, Toroslar'ın, Doğu Anadolu'nun en yüce doruğuna çıksanız hür, müstakil, tam bağımsız olabilir misiniz? İşgalci, beyninizin içinde iken sizi o yayla evindeki ocağın başında bile rahat bırakır mı?
Şu sıralar en zorlu mücadele sanat ve kültür alanında yapılıyor.Her televizyon stüdyosu bir mevzi, her radyo mikrofonu yeni bir cephe.
Fikri, vicdanı ve irfanı tersten devşirilmiş mütareke aydını mankurt olmuş, farkında değil...
İşin kötüsü salkım meselesinden beri devletin televizyonu (olması gereken) TRT bile "küresel" işbirlikçilerin elinde. İzmir'in Kavaklarını; Karabiberim'i, Sarı Gelin'i nasıl göğüs göğüse savunduğumuzu okuyucu biliyor.
Sarı Gelin'in malûm filmde Ermenilere mâl edilmesi ve Ermenice söylenmesine romanın yazarı tarafından, "İki dilde söylenilen türkü halkları yaklaştırıyor" yorumu getirilebilir ama ben olayı, bırakın emek fakat kültür hırsızlığı olarak görüyorum.
Trabzon Türk Ocağı Bülteni'nin Aralık 2001 tarihli 37'inci sayısında yayınlanan şu satırlar, hırsızların suratına çarpan Tapu senedi niteliğindedir:
"Kasım ayında Bakû'de yapılan 'Dünya Azerbaycanlıları Kurultayı' dolayısı ile verilen konserleri 'Azerbaycan Televizyonu' naklen ve tekraren yayınladı. Büyük Hânende Âlim Gasımov, ananeye uyarak önce bir şikeste terennüm etti ve bu esere 'saı Gelin' mahnısını bağladı. Türkiye'mizde bu eser 'Erzurum Türküsü' olarak bilinir. Meğerse Türk Dünyasının ortak sesi imiş. Bu türkü Hüseynî makâmındadır. Dünya yüzünde nerede Türk varsa orada Hüseynî makamı vardır. Meşhur Yemen Türküsü de Hüseynî'dir. Sarı gelin Türküsü on zamanlı Aksak Semâi usulüyle ölçülmüştür. Bu usûl, Azerî Kültür Dairesine giren bölgelerde bilinir ve uygulanır. Yemen Türküsü'nün usûlü de Aksak Semai'dir. Hüseyni makamını ve Aksak Semaî usûlünü Türk olmayanlar çalamaz, söyleyemez, besteleyemez. Özenen olursa bozarlar. Şark dünyasındaki en yakın milletler için bile bu yargımız geçerlidir.
Hüseynî makamı; dünyanın neresinde Türk varsa orada bu zarif makamımız hazır ve nâzırdır. Makamı Türk olmayanlar tam olarak uygulayamaz. Hâttâ bize göre ana makam niteliğindedir. Bazı kaynaklar, Harzemşahlar devletinin büyük hükümdarı Hüseyin Baykara'nın düzenlediği şiir ve musiki toplantılarına daha sonraları Hüseyin Baykara Meclisi adını vermişlerdir. Makamın adı buradan gelir."
Söğüt'ün Erenleri, Kütahya'nın Pınarları, Yozgat Sürmeli'si elbette güzel eserlerdir ve büyük zevkle dinlerim.
Ama galiba artık Söğüt'ü, Kütahya'yı, Yozgat'ı savunmak için çıtayı biraz yükseltmemiz ve sınırları dışarıdan korumak için; Estegon Kalesi Su Başı Durak'ı, Manastır'ın Ortasında Var Bir Çeşme'yi, Viran Dağlar'ı, Yavuz Geliyor Yavuz'u, Yemen Türküsü'nü tekrar hatırlamamız gerek.
Çocuklarımız Osman Paşa'nın kolunda patlayan on bin topu tekrar tekrar duymadıkça Şanı Büyük Osman Paşa'nın, Plevne'den çıkmam dediğini nasıl öğreneceklerdir?
Plevne, Manastır, Estergon, Nazlı Budin, Yemen türkülerini nesilden nesile aktarmazsak bu coğrafyaların bir zamanlar Türk elleri olduğunu torunlarımıza nasıl öğreteceğiz?
Sınırları dışarıdan korumaz, hiç olmazsa Türkülerle ufkunu uzak coğrafyalara genişletmezsen elbet İzmir'in Kavakları ve Karabiberim Rumca, Erzurumlu Sarı Gelin de Ermenice söylenmeye başlar.
Her zaman yaptığımız gibi Plevne Marşı'nı hep bir ağızdan, dolu dolu, tek bir yürek halinde ve en yüksek tonda söylemeye devam edelim. Söyleyelim ki sıra "Çırpınırdı Karadeniz"e gelmesin.
Yarın efendim...
Yarın kim bilir neyi konuşacağız?
Farkında mısınız "savaş" artık sınırlarda, sınır dışında değil, zihnimizde, beynimizin içinde.
Silâhlı gücünüz istediği kadar kuvvetli olsun, beyniniz işgal edilmişse Karadeniz'in, Toroslar'ın, Doğu Anadolu'nun en yüce doruğuna çıksanız hür, müstakil, tam bağımsız olabilir misiniz? İşgalci, beyninizin içinde iken sizi o yayla evindeki ocağın başında bile rahat bırakır mı?
Şu sıralar en zorlu mücadele sanat ve kültür alanında yapılıyor.Her televizyon stüdyosu bir mevzi, her radyo mikrofonu yeni bir cephe.
Fikri, vicdanı ve irfanı tersten devşirilmiş mütareke aydını mankurt olmuş, farkında değil...
İşin kötüsü salkım meselesinden beri devletin televizyonu (olması gereken) TRT bile "küresel" işbirlikçilerin elinde. İzmir'in Kavaklarını; Karabiberim'i, Sarı Gelin'i nasıl göğüs göğüse savunduğumuzu okuyucu biliyor.
Sarı Gelin'in malûm filmde Ermenilere mâl edilmesi ve Ermenice söylenmesine romanın yazarı tarafından, "İki dilde söylenilen türkü halkları yaklaştırıyor" yorumu getirilebilir ama ben olayı, bırakın emek fakat kültür hırsızlığı olarak görüyorum.
Trabzon Türk Ocağı Bülteni'nin Aralık 2001 tarihli 37'inci sayısında yayınlanan şu satırlar, hırsızların suratına çarpan Tapu senedi niteliğindedir:
"Kasım ayında Bakû'de yapılan 'Dünya Azerbaycanlıları Kurultayı' dolayısı ile verilen konserleri 'Azerbaycan Televizyonu' naklen ve tekraren yayınladı. Büyük Hânende Âlim Gasımov, ananeye uyarak önce bir şikeste terennüm etti ve bu esere 'saı Gelin' mahnısını bağladı. Türkiye'mizde bu eser 'Erzurum Türküsü' olarak bilinir. Meğerse Türk Dünyasının ortak sesi imiş. Bu türkü Hüseynî makâmındadır. Dünya yüzünde nerede Türk varsa orada Hüseynî makamı vardır. Meşhur Yemen Türküsü de Hüseynî'dir. Sarı gelin Türküsü on zamanlı Aksak Semâi usulüyle ölçülmüştür. Bu usûl, Azerî Kültür Dairesine giren bölgelerde bilinir ve uygulanır. Yemen Türküsü'nün usûlü de Aksak Semai'dir. Hüseyni makamını ve Aksak Semaî usûlünü Türk olmayanlar çalamaz, söyleyemez, besteleyemez. Özenen olursa bozarlar. Şark dünyasındaki en yakın milletler için bile bu yargımız geçerlidir.
Hüseynî makamı; dünyanın neresinde Türk varsa orada bu zarif makamımız hazır ve nâzırdır. Makamı Türk olmayanlar tam olarak uygulayamaz. Hâttâ bize göre ana makam niteliğindedir. Bazı kaynaklar, Harzemşahlar devletinin büyük hükümdarı Hüseyin Baykara'nın düzenlediği şiir ve musiki toplantılarına daha sonraları Hüseyin Baykara Meclisi adını vermişlerdir. Makamın adı buradan gelir."
Söğüt'ün Erenleri, Kütahya'nın Pınarları, Yozgat Sürmeli'si elbette güzel eserlerdir ve büyük zevkle dinlerim.
Ama galiba artık Söğüt'ü, Kütahya'yı, Yozgat'ı savunmak için çıtayı biraz yükseltmemiz ve sınırları dışarıdan korumak için; Estegon Kalesi Su Başı Durak'ı, Manastır'ın Ortasında Var Bir Çeşme'yi, Viran Dağlar'ı, Yavuz Geliyor Yavuz'u, Yemen Türküsü'nü tekrar hatırlamamız gerek.
Çocuklarımız Osman Paşa'nın kolunda patlayan on bin topu tekrar tekrar duymadıkça Şanı Büyük Osman Paşa'nın, Plevne'den çıkmam dediğini nasıl öğreneceklerdir?
Plevne, Manastır, Estergon, Nazlı Budin, Yemen türkülerini nesilden nesile aktarmazsak bu coğrafyaların bir zamanlar Türk elleri olduğunu torunlarımıza nasıl öğreteceğiz?
Sınırları dışarıdan korumaz, hiç olmazsa Türkülerle ufkunu uzak coğrafyalara genişletmezsen elbet İzmir'in Kavakları ve Karabiberim Rumca, Erzurumlu Sarı Gelin de Ermenice söylenmeye başlar.
Her zaman yaptığımız gibi Plevne Marşı'nı hep bir ağızdan, dolu dolu, tek bir yürek halinde ve en yüksek tonda söylemeye devam edelim. Söyleyelim ki sıra "Çırpınırdı Karadeniz"e gelmesin.
Yarın efendim...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002