Ankara’dakilerin gözü aydın… Topaç gibi ikinci bir Kürdistan daha peydahladılar Suriye’de.
Ankara’nın kucağına koydular. Türkiye, Barzani’ye yaptığı gibi yedirecek, içirecek, semirtecek ve hamilik yapacak!
Armagedon sürecinde İsrail’in Arz-ı Mev’ud idealini gerçekleştirebilmesi için, Büyük Kürdistan olarak 4 parçalı puzzle (yap-boz) olarak planlanmıştı.
Irak’ın işgali sürecinde Barzani yönetiminde Dohuk, Erbil ve Süleymaniye vilayetlerinden kotarılan Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, yap-bozun ilk parçası.
Barzani, ABD, Ankara ve İsrail ile yakın temas halinde çalışmalarını hızlandırdı. Önceki hafta Suriye’nin kuzey bölgesindeki Kürtlerin elebaşlarıyla bir araya geldi. İş kotarıldı.
Ankara’nın da ciddi lojistik destek ve katkılarıyla, Suriye’nin kuzey bölgesindeki Kobane, Amude, Afrin ve Kamışlı vilayetlerinden müteşekkil ikinci Kürdistan parçası da oluşturuldu. Naralar atıldı, bayraklar çekildi.
Düne kadar abi-kardeş gibi oldukları Esad’ı safdışı yapmaya kalkışanlar, Suriye’ye “sun’i ve sünni sancı”(!) uygulayarak yeni bir Kürdistan daha doğurttular.
Bu büyük yap-bozun Türkiye’deki parçasını CIA eski Bölge şefi Graham Fuller, zerre kadar aklı olan herkesin anlayacağı dille birkaç kez açıkladı. Nitekim Fuller, Akşam’dan Şenay Yıldız’a şunu anlattı:
Türkiye, Barzani’ye hamilik yapacak, buna Kürdistan’ın ihtiyacı var, bir. Diyarbakır, Bölgesel Kürdistan’ın başkenti olabilir, iki. Bu süreçte Türkiye’nin “ılımlı sol”a ihtiyacı var, üç.
Uzun zamandan beri Türkiye, “demokratik açılım” ve “PKK ile müzakere” tarzında karın ağrıları yaşıyor. Bu ağrıların şiddeti, gebeliğin mahiyetini ortaya koyuyor.
16 Şubat 2004’te R. T Erdoğan, Amerika’nın düşündüğü BOP’ta Diyarbakır bir yıldız olabilir, müjdesi vermiş; 4 Mart 2006’ta bu projenin eş başkanı olduğunu kamuoyuna deklare etmişti.
Kim ne derse desin, Türkiye’nin Suriye ekseninde sürüldüğü ateş ve sürüklendiği yap-boz tablosu çok ağır bir tablodur.
İsrail bir yandan bayram yapıyor. Diğer yandan “kimyasal silah” ve biyolojik silah” gazı basıyor Ankara’dakilerin kulağına… Irak’ın işgal sürecindeki Kimyasal Ali masallarını hatırlayın!
Suriye’nin elindeki bu kimyasal ve biyolojik silahların, 2006’da İsrail’i dize getiren Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah’ın eline geçme tehlikesi ve tehdidini dillendiriliyor.
Bu arada Nasrallah, Şam’da Devlet Başkanı Beşar Esad’ın beyin takımına düzenlenen saldırı ve suikastı kınayarak, olaydan İsrail, ABD ve taşeronlarını sorumlu tutuyor.
Nasrallah, her şeyleriyle Esad yönetiminin yanında olduklarını ilan etmekle kalmıyor; Şam yönetiminin İsrail karşısındaki pozisyonuna dikkat çekiyor.
2006 yılında Hizbullah’ın “İsrail ordusunu hezimete uğratmasında çok ciddi destek sağlaması” sebebiyle İsrail ve ABD’nin bölgede güçlenen bir Suriye değil; “yıkılmış, harap olmuş ve parçalanmış bir Suriye” arzuladığını, ancak buna imkan tanımayacaklarını ilan ediyor Hasan Nasrallah.
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın, Esad sonrası yeni Suriye’deki kimyasal silahların Hizbullah’ın eline geçmesini önlemek amaçlı hazırlık içinde olduklarını açıklaması, İsrail’in Suriye üzerindeki provokatif tezgahları hakkında ipuçları veriyor.
ABD de İsrail ağzıyla konuşuyor; Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney “Suriye hükümetinin elindeki kimyasal silah depolarını koruma sorumluluğu var” diyor.
Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı Sözcüsü Cihad Makdisi ise, kimyasal ve biyolojik her türlü silahların güvenli ve emin ellerde olduğunu, bunların ancak ve sadece ülkenin dış saldırıya maruz kalması durumunda kullanılacağını açıklıyor. Makdisi, terör gruplarının dışarıdan taktiksel bombalar ya da biyolojik mayınlarla silahlandırılmaları ve provokatif olarak Suriye halkına karşı kullanarak Suriye devletine ve ordusuna mal etmeye kalkışmaları tehlikesine dikkat çekiyor.
İsrail, Suriye’nin elindeki kimyasal silahları bahane ederek BOP aymazlarını provoke ediyor; fakat kendi elindeki nükleer bombalara toz kondurtmaması gözden kaçmıyor.
İsrail, şimdilik gemisini yürütüyor; çünkü Amerika’nın emir kulu olmuş bir zamanların mücahitlerinin ve Türkiyeli İslamcıların hatırı sayılır destek ve katkılarıyla Ortadoğu’da zaten Müslüman Müslüman’ın kırıyor.
Suriye’yi yakmak üzere tutuşturulan ateş, dünyayı yakacak kadar büyük ve ciddi bir ateştir. BOP kazanı, Haçlı kazanıdır, Deccal kazanıdır!
Kaynayan BOP kazanında Amerika ve Haçlılara kepçelik yapan Türkiye, onlar diledikleri anda kendi kıtalarına çekildiğinde; Suriye, Hizbullah, Irak, Kuzey Irak, İran, Rusya ve Çin ile boğuşacak takat bulamayacaktır.
Türkiye, bugüne kadar öyle siyasi ve ateşten stratejik derinliklere sürüklenmiş ki, Büyük Kürdistan görüntüsüyle oluşturulan Büyük İsrail puzzlenin üçüncü parçasının Güneydoğumuzdan kopartılacağını görmemektedir, görmezden gelinmektedir.
Bu süreç, Türkiye’nin çok parçalı federatif puzzle (yap-boz) haline sokularak ve bölgede kıyamet savaşlarının startı verilerek sürdürülecektir. Türkiye, BOP kazanından asla sağlam çıkamayacaktır.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş beyin 19-20 seneden beri ikaz ettiği vahim tablo işte bu ve bundan beteridir!
Türk milleti, bugüne kadar ayıkmadı. Bundan sonraki evrelerde, gelişmeleri ve ateşin sıcaklığını burnunun dibinde hissedince belki ayıkmaya başlayacak, ama korkarım iş işten geçmiş olacaktır!
Ankara’nın kucağına koydular. Türkiye, Barzani’ye yaptığı gibi yedirecek, içirecek, semirtecek ve hamilik yapacak!
Armagedon sürecinde İsrail’in Arz-ı Mev’ud idealini gerçekleştirebilmesi için, Büyük Kürdistan olarak 4 parçalı puzzle (yap-boz) olarak planlanmıştı.
Irak’ın işgali sürecinde Barzani yönetiminde Dohuk, Erbil ve Süleymaniye vilayetlerinden kotarılan Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, yap-bozun ilk parçası.
Barzani, ABD, Ankara ve İsrail ile yakın temas halinde çalışmalarını hızlandırdı. Önceki hafta Suriye’nin kuzey bölgesindeki Kürtlerin elebaşlarıyla bir araya geldi. İş kotarıldı.
Ankara’nın da ciddi lojistik destek ve katkılarıyla, Suriye’nin kuzey bölgesindeki Kobane, Amude, Afrin ve Kamışlı vilayetlerinden müteşekkil ikinci Kürdistan parçası da oluşturuldu. Naralar atıldı, bayraklar çekildi.
Düne kadar abi-kardeş gibi oldukları Esad’ı safdışı yapmaya kalkışanlar, Suriye’ye “sun’i ve sünni sancı”(!) uygulayarak yeni bir Kürdistan daha doğurttular.
Bu büyük yap-bozun Türkiye’deki parçasını CIA eski Bölge şefi Graham Fuller, zerre kadar aklı olan herkesin anlayacağı dille birkaç kez açıkladı. Nitekim Fuller, Akşam’dan Şenay Yıldız’a şunu anlattı:
Türkiye, Barzani’ye hamilik yapacak, buna Kürdistan’ın ihtiyacı var, bir. Diyarbakır, Bölgesel Kürdistan’ın başkenti olabilir, iki. Bu süreçte Türkiye’nin “ılımlı sol”a ihtiyacı var, üç.
Uzun zamandan beri Türkiye, “demokratik açılım” ve “PKK ile müzakere” tarzında karın ağrıları yaşıyor. Bu ağrıların şiddeti, gebeliğin mahiyetini ortaya koyuyor.
16 Şubat 2004’te R. T Erdoğan, Amerika’nın düşündüğü BOP’ta Diyarbakır bir yıldız olabilir, müjdesi vermiş; 4 Mart 2006’ta bu projenin eş başkanı olduğunu kamuoyuna deklare etmişti.
Kim ne derse desin, Türkiye’nin Suriye ekseninde sürüldüğü ateş ve sürüklendiği yap-boz tablosu çok ağır bir tablodur.
İsrail bir yandan bayram yapıyor. Diğer yandan “kimyasal silah” ve biyolojik silah” gazı basıyor Ankara’dakilerin kulağına… Irak’ın işgal sürecindeki Kimyasal Ali masallarını hatırlayın!
Suriye’nin elindeki bu kimyasal ve biyolojik silahların, 2006’da İsrail’i dize getiren Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah’ın eline geçme tehlikesi ve tehdidini dillendiriliyor.
Bu arada Nasrallah, Şam’da Devlet Başkanı Beşar Esad’ın beyin takımına düzenlenen saldırı ve suikastı kınayarak, olaydan İsrail, ABD ve taşeronlarını sorumlu tutuyor.
Nasrallah, her şeyleriyle Esad yönetiminin yanında olduklarını ilan etmekle kalmıyor; Şam yönetiminin İsrail karşısındaki pozisyonuna dikkat çekiyor.
2006 yılında Hizbullah’ın “İsrail ordusunu hezimete uğratmasında çok ciddi destek sağlaması” sebebiyle İsrail ve ABD’nin bölgede güçlenen bir Suriye değil; “yıkılmış, harap olmuş ve parçalanmış bir Suriye” arzuladığını, ancak buna imkan tanımayacaklarını ilan ediyor Hasan Nasrallah.
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın, Esad sonrası yeni Suriye’deki kimyasal silahların Hizbullah’ın eline geçmesini önlemek amaçlı hazırlık içinde olduklarını açıklaması, İsrail’in Suriye üzerindeki provokatif tezgahları hakkında ipuçları veriyor.
ABD de İsrail ağzıyla konuşuyor; Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney “Suriye hükümetinin elindeki kimyasal silah depolarını koruma sorumluluğu var” diyor.
Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı Sözcüsü Cihad Makdisi ise, kimyasal ve biyolojik her türlü silahların güvenli ve emin ellerde olduğunu, bunların ancak ve sadece ülkenin dış saldırıya maruz kalması durumunda kullanılacağını açıklıyor. Makdisi, terör gruplarının dışarıdan taktiksel bombalar ya da biyolojik mayınlarla silahlandırılmaları ve provokatif olarak Suriye halkına karşı kullanarak Suriye devletine ve ordusuna mal etmeye kalkışmaları tehlikesine dikkat çekiyor.
İsrail, Suriye’nin elindeki kimyasal silahları bahane ederek BOP aymazlarını provoke ediyor; fakat kendi elindeki nükleer bombalara toz kondurtmaması gözden kaçmıyor.
İsrail, şimdilik gemisini yürütüyor; çünkü Amerika’nın emir kulu olmuş bir zamanların mücahitlerinin ve Türkiyeli İslamcıların hatırı sayılır destek ve katkılarıyla Ortadoğu’da zaten Müslüman Müslüman’ın kırıyor.
Suriye’yi yakmak üzere tutuşturulan ateş, dünyayı yakacak kadar büyük ve ciddi bir ateştir. BOP kazanı, Haçlı kazanıdır, Deccal kazanıdır!
Kaynayan BOP kazanında Amerika ve Haçlılara kepçelik yapan Türkiye, onlar diledikleri anda kendi kıtalarına çekildiğinde; Suriye, Hizbullah, Irak, Kuzey Irak, İran, Rusya ve Çin ile boğuşacak takat bulamayacaktır.
Türkiye, bugüne kadar öyle siyasi ve ateşten stratejik derinliklere sürüklenmiş ki, Büyük Kürdistan görüntüsüyle oluşturulan Büyük İsrail puzzlenin üçüncü parçasının Güneydoğumuzdan kopartılacağını görmemektedir, görmezden gelinmektedir.
Bu süreç, Türkiye’nin çok parçalı federatif puzzle (yap-boz) haline sokularak ve bölgede kıyamet savaşlarının startı verilerek sürdürülecektir. Türkiye, BOP kazanından asla sağlam çıkamayacaktır.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş beyin 19-20 seneden beri ikaz ettiği vahim tablo işte bu ve bundan beteridir!
Türk milleti, bugüne kadar ayıkmadı. Bundan sonraki evrelerde, gelişmeleri ve ateşin sıcaklığını burnunun dibinde hissedince belki ayıkmaya başlayacak, ama korkarım iş işten geçmiş olacaktır!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019