İstanbul'da, Avrupa yakasından Anadolu yakasına 2-2,5 saate geçmek gibisi yok. Hele hele Sabah ve akşam saatlerinde metrobüse binmeye çalışmak askeri tatbikat yapmak gibi. İnsanın sınırlarını zorluyor. İnsanın sınırları zorlandıkça da "level" atlıyor. İstanbul'da her gün eve sağ salim geldiğinizde kahramansınız.
Büyükşehir insanı öyle bir hale getiriyor ki, bulunduğunuz ortama zamanla alıştırılıyorsunuz. Sürü olmaya en yatkın varlıklardan birinin de insan olduğunu biliyor muydunuz? Neyse konumuz bu değil. İstanbul gibi büyükşehirde yaşıyorsanız bu sefer bu ortama benzemeyen ortamlara uyum sağlamakta zorlanıyorsunuz. Böyle bir şehirde yaşıyorsanız Karadeniz'e gitmeyin. Döndüğünüzde İstanbul'a alışamazsınız. Ölmezsiniz ama hasta olursunuz. En hafifi birkaç gün kendinize gelemezsiniz. O yüzden İstanbul'da yaşamaya alışmışsanız. İstanbul dışına çıkmayın!
Hele hele Artvin'e adımınızı bile atmayın. Bir defa Artvin sınırlarına girdiğinizde sağınızda ve solunuzda dağları kaplamış toprağa ekişi ahşap üzerinde yeşile boyanmış binlerce cisim görürsünüz. Yerel halk buna ağaç diyor. İstanbul'un bazı yerlerinde tek tük rastlıyorduk ama bu kadarını bir arada görmek ne itici bir görüntü. İstanbul'da o güzelim camlı ve kat kat binalarına alışmış bir insan için bu görüntüler anksiyete bozukluğuna yol açabilir. O yüzden şehre varana kadar otobüste uyumaya çalışın.
Derken yolculuk bitip şehre vardığınızda asıl işkenceniz de başlıyor. Çevrenizi sarmış yüksek yüksek dağlar… Ve üzerinde, alabildiğince o yolda gördüğünüz yeşilimsi şeyler. Gökyüzünü bu kadar geniş bir açıdan görmek...
İstanbul'daki yaşam şartlarına uyum sağlamış biri olarak bütün bunları görünce yabancılaşıyorsunuz. Sonra kulağı rahatsız edici tuhaf sesler var ki bu seslerden sizlere biraz daha bahsetmek istiyorum. Sabah 4 ten başlayıp güneş doğana kadar evin içine kadar gelen bu iğrenç seslerle uyanıyorsunuz. Evin çevresindeki ağaçlar üzerinde izinsiz olarak konmuş bu kanatlı küçük yaratıklar yine sizden izin almadan hep bir ağızdan koro halinde tuhaf sesler çıkarıyorlar. Cik cik cik... Ne bu rezalet… Bari seslerini İstanbul'daki dolmuşçuların korna seslerine benzetseler yabancılık çekmezdik.
Bu saygısız işgalci güruh saatlerce hiç susmuyor. Bir ağaçtaki koro grubu diğer ağaçtaki gruba nazire yapıyor. Arada bir hepsi susuyor bir tanesi solo konferans veriyor. Sonra hep birlikte bir beste yapıyorlar. Ne itici, ne iğrenç bir ses… Bir anda kalkıp elinize ne geçerse ağaç üzerindeki yaratıklara fırlatasınız geliyor. "Bir pompalı tüfeğim olsaydı gösterirdim size" diye söyleniyorsunuz.
İnternetten veya izlediğiniz belgesellerden bunların; kanarya, bülbül vs. kuş denen canlı türlerine ait olduğunu hatırlıyorsunuz. Bu saygısız kuşlar, ağaçlarda gizlenip koro halince sabahın ilk ışıklarına kadar süren bir cıvıltı ile sizi rahat bırakmıyor. Uyuyamıyorsunuz. Bu cıvıltıcılardan birini kanatlarında sallandırsak bak bir daha cesaret ederler mi!? Ama cesaret edip bir tanesi bile yanınıza gelmez ki...
Şimdiden uyarıyorum. Gelmişken Artvin'in şu köylerini de bir gezeyim demeyin sakın! Yol kenarlarında boşa akan kaynak sularının altında elinizi bir dakika tutamazsınız. Çok da soğuk… İstanbul'daki gibi Arıtma cihazından geçmemiş veya damacanalarda bekleyip demlenmemiş ki... Buzdolabında da soğutulmamış. Suyu bu şekilde nasıl içelim!
Anlattıklarıma inanmıyorsanız gazetemizin yazarlarından Akın ve Tahsin Aydın kardeşlere sorabilirsiniz. Yazın köylerinde çektikleri çileleri gönderdikleri fotoğraflardan anlarsınız. Sakın buralara gelmeyin, görün halimizi der gibi çektikleri çileler fotoğraflarına yansımış.
İnsan, çevreyi kontrol altına alabilme ve değiştirebilme yeteneği ile diğer canlılardan üstündür. Ancak insan, çok kolay alışan ve alıştırılan bir varlık. Hayvanların bile daraldığı bir ortamda yaşamaya razı ediliyoruz. Buna uyum sağlıyoruz. Sesimizi çıkarmıyoruz. Bunu normal karşılıyoruz. İnsanca yaşanacak bir ortamı hazırlayacak projelere de, bunu sağlayacak örnek insanlara da sırt çeviriyoruz. Sonra ise insanca yaşanacak bir ortam bize garip geliyor. Bu garip insanlar birleşip milyonlar bile olsa bir doğru etmiyor ki…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Kazım Üstün / diğer yazıları
- İklim krizinin çözümü Z kuşağına kaldı / 17.12.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -2- / 10.07.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -1- / 09.07.2021
- Aşı emperyalizmi savaşları / 11.06.2021
- Atatürk’ün harp sanatının sırrı / 25.05.2021
- Dijital Ramazan Bayramı / 13.05.2021
- İsrail’in saldırısına hangi dizi ile karşılık vereceğiz! / 09.05.2021
- Çin Ortadoğu’da ABD’ye ‘şah’ dedi / 02.04.2021
- İnsanın sayısallaşması / 25.03.2021
- ABD, Kuzey Kore’ye neden demokrasi getiremiyor? / 18.03.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -2- / 10.07.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -1- / 09.07.2021
- Aşı emperyalizmi savaşları / 11.06.2021
- Atatürk’ün harp sanatının sırrı / 25.05.2021
- Dijital Ramazan Bayramı / 13.05.2021
- İsrail’in saldırısına hangi dizi ile karşılık vereceğiz! / 09.05.2021
- Çin Ortadoğu’da ABD’ye ‘şah’ dedi / 02.04.2021
- İnsanın sayısallaşması / 25.03.2021
- ABD, Kuzey Kore’ye neden demokrasi getiremiyor? / 18.03.2021