Temmuz ayı sonlarına doğru açıklanan ve basına yansıyan istatistiklere göre bu yılın ilk dört ayında Türkiye dahilinde işlenen suç sayısı geçen yıl aynı dönemle karşılaştırıldığı zaman yüzde 17 artış göstermiş.
2000 yılının ilk dört ayıyla kıyaslandığı zaman da ortaya şu sonuçlar çıkmış.
Tüm Türkiye çapında 86 bin suç işlenmiş.
2001 yılı başında bu sayı 100 bini geçmiş.
Türkiye nüfusunu 70 milyon kabul etseniz, bu rakamlar 70 bin kişiden birinin suç işlemiş olduğu anlamına gelir.
Doğrusu, endişe verici, hatta ürkütücü; etkilileri derin derin düşündürmesi gereken rakamlar bunlar...
Şunu da eklemeliyiz, Emniyet verilerine göre suç oranı içinde en fazla artış göstereni genel çerçevede mala karşı işlenen suçlar. Bunlarla kastedilen gasp, dolandırıcılık, kapkaççılık ve hırsızlık olmalı.
Yine basına yansıyanlardan öğrendiğimize bakılırsa, uzmanlar suç işleme oranının böylesine düşündürücü düzeylere çıkışına, yılın ilk aylarında ilan edilen affın, çok geçmeden patlak veren ekonomik krizin etki ettiğini ifade etmişler.
Demek, daha önceleri bazı suçlarda mazeret olarak gösterilen "geçim sıkıntısı" daha da genişlemiş, ileri boyutlara ulaşmış!
Tüm Türkiye genelinde suç oranının hızla artış gösterişine etki eden faktörlerden çok önemli ikisini daha eklemek gerekiyor. Cezaların caydırıcı olmayışı ve manevi eğitim noksanlığı nedeniyle insanımızı giderek artan dozda etkisi altına alan değerler yozlaşması.
Bilinen bir gerçek vardır. Adalet, aynı zamanda işlenen bir suçtan zarar görerek mağdur duruma düşenlerin yüreğini ferahlatacak şekilde suçlunun cezasını çekmesidir. Zarara uğrayanlar, bizi yıktı ama cezasını da buldu diyebildikleri takdirde bir başka yönden de adalet gerçekleşmiş olur.
Şu da var. Bir suçu affetme, öncelikle suçtan etkilenen kimsenin hakkıdır. Bir başkasının affetme yetkisi olmaz. Bu bakımdan devletin, hükümetin vatandaşa karşı işlenen kişisel suçları affetmesi vatandaşları rencide eder. Öyle olunca af yarar yerine zarar getirebilir. Nitekim son aftan yararlanarak hapisten çıkanlardan küçümsenemeyecek bir kısmı kısa bir süre sonra tekrar suç işleyerek yerine dönmüştür. Aslında hedef suç işlenmesinin önüne geçmek olunca af, hiçbir çözüm getirmez.
Altını çizmek gerekir, memleketimizde af tamamen siyasal maksatla çıkarılmaktadır. Oysa hırsızlık gibi basit görünen bir olay toplumsaldır. Siyasetin toplumsal olaya müdahale etmesi çok kez kamuoyunun da hoşnutsuzluğuna yol açmaktadır.
Öteden beri işlenen bazı suçlarda gerekçe olarak ileri sürülen geçim sıkıntısı gerçekten sanki kitlelerin değişmez alınyazısıdır. Ancak bir hususu unutmamak gerekir. Toplumumuz her geçen gün üretici olmaktan çıkıp tüketici olma yolundadır. Göz kamaştıran vitrinler, imrendirici reklamlar kitleleri gelirinin üzerinde masrafa itmektedir. Bu da tabii olarak sıkıntı getirmektedir. Bunun çözümü iktisada riayetle başlar, onunla biter.
Gerek yürürlükte olan yasalar, gerekse infaz sistemi suç işlemeyi caydırıcı olmaktan çıkaracak nitelikte görünmüyor. Halktaki yaygın kanaat suçlu yaptığıyla kalıyor. Mağdur olan, zarar gören gördüğüyle. Yargılamanın uzaması da adaleti geciktirdiğinden yasa etkisine tesir ediyor.
Bunlar bir yana bizce asıl önemli nokta halkımızın manevi boşluğa düşme tehlikesine itilmesi.
Bunu hazırlayan pek çok sebep söz konusu.
En başta geleni hayat seviyesinin az da olsa yükselişi. Demokratik ortamda belki vicdanlar biraz daha liberalleşti. Öğretimdeki yetersizlikler de buna eklenince istenmeyen hallere düşülmesi daha da kolaylaştı.
İmam-hatip okullarının ve Kur'an kurslarının kapatılmasıyla dinî, ahlakî ve hepsini kucaklayan manevî eğitimden yeni yetişen nesillerin uzak tutuluşu... Bu da en önemli etken...
Böyle bir ortamda hayat zorlukları bastırınca insanlarımızdan ahlakî, vicdanî kayıtları gözardı edebilenler de gün geçtikçe artıyor.
Allah korusun, bu gidişin sonu hiç de iyi gelmeyecek gibi.
2000 yılının ilk dört ayıyla kıyaslandığı zaman da ortaya şu sonuçlar çıkmış.
Tüm Türkiye çapında 86 bin suç işlenmiş.
2001 yılı başında bu sayı 100 bini geçmiş.
Türkiye nüfusunu 70 milyon kabul etseniz, bu rakamlar 70 bin kişiden birinin suç işlemiş olduğu anlamına gelir.
Doğrusu, endişe verici, hatta ürkütücü; etkilileri derin derin düşündürmesi gereken rakamlar bunlar...
Şunu da eklemeliyiz, Emniyet verilerine göre suç oranı içinde en fazla artış göstereni genel çerçevede mala karşı işlenen suçlar. Bunlarla kastedilen gasp, dolandırıcılık, kapkaççılık ve hırsızlık olmalı.
Yine basına yansıyanlardan öğrendiğimize bakılırsa, uzmanlar suç işleme oranının böylesine düşündürücü düzeylere çıkışına, yılın ilk aylarında ilan edilen affın, çok geçmeden patlak veren ekonomik krizin etki ettiğini ifade etmişler.
Demek, daha önceleri bazı suçlarda mazeret olarak gösterilen "geçim sıkıntısı" daha da genişlemiş, ileri boyutlara ulaşmış!
Tüm Türkiye genelinde suç oranının hızla artış gösterişine etki eden faktörlerden çok önemli ikisini daha eklemek gerekiyor. Cezaların caydırıcı olmayışı ve manevi eğitim noksanlığı nedeniyle insanımızı giderek artan dozda etkisi altına alan değerler yozlaşması.
Bilinen bir gerçek vardır. Adalet, aynı zamanda işlenen bir suçtan zarar görerek mağdur duruma düşenlerin yüreğini ferahlatacak şekilde suçlunun cezasını çekmesidir. Zarara uğrayanlar, bizi yıktı ama cezasını da buldu diyebildikleri takdirde bir başka yönden de adalet gerçekleşmiş olur.
Şu da var. Bir suçu affetme, öncelikle suçtan etkilenen kimsenin hakkıdır. Bir başkasının affetme yetkisi olmaz. Bu bakımdan devletin, hükümetin vatandaşa karşı işlenen kişisel suçları affetmesi vatandaşları rencide eder. Öyle olunca af yarar yerine zarar getirebilir. Nitekim son aftan yararlanarak hapisten çıkanlardan küçümsenemeyecek bir kısmı kısa bir süre sonra tekrar suç işleyerek yerine dönmüştür. Aslında hedef suç işlenmesinin önüne geçmek olunca af, hiçbir çözüm getirmez.
Altını çizmek gerekir, memleketimizde af tamamen siyasal maksatla çıkarılmaktadır. Oysa hırsızlık gibi basit görünen bir olay toplumsaldır. Siyasetin toplumsal olaya müdahale etmesi çok kez kamuoyunun da hoşnutsuzluğuna yol açmaktadır.
Öteden beri işlenen bazı suçlarda gerekçe olarak ileri sürülen geçim sıkıntısı gerçekten sanki kitlelerin değişmez alınyazısıdır. Ancak bir hususu unutmamak gerekir. Toplumumuz her geçen gün üretici olmaktan çıkıp tüketici olma yolundadır. Göz kamaştıran vitrinler, imrendirici reklamlar kitleleri gelirinin üzerinde masrafa itmektedir. Bu da tabii olarak sıkıntı getirmektedir. Bunun çözümü iktisada riayetle başlar, onunla biter.
Gerek yürürlükte olan yasalar, gerekse infaz sistemi suç işlemeyi caydırıcı olmaktan çıkaracak nitelikte görünmüyor. Halktaki yaygın kanaat suçlu yaptığıyla kalıyor. Mağdur olan, zarar gören gördüğüyle. Yargılamanın uzaması da adaleti geciktirdiğinden yasa etkisine tesir ediyor.
Bunlar bir yana bizce asıl önemli nokta halkımızın manevi boşluğa düşme tehlikesine itilmesi.
Bunu hazırlayan pek çok sebep söz konusu.
En başta geleni hayat seviyesinin az da olsa yükselişi. Demokratik ortamda belki vicdanlar biraz daha liberalleşti. Öğretimdeki yetersizlikler de buna eklenince istenmeyen hallere düşülmesi daha da kolaylaştı.
İmam-hatip okullarının ve Kur'an kurslarının kapatılmasıyla dinî, ahlakî ve hepsini kucaklayan manevî eğitimden yeni yetişen nesillerin uzak tutuluşu... Bu da en önemli etken...
Böyle bir ortamda hayat zorlukları bastırınca insanlarımızdan ahlakî, vicdanî kayıtları gözardı edebilenler de gün geçtikçe artıyor.
Allah korusun, bu gidişin sonu hiç de iyi gelmeyecek gibi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mücteba Uğur / diğer yazıları
- Savaşa alkış tutmak mı / 26.09.2001
- Konulu Kur'an-ı Kerim tefsiri / 23.09.2001
- Bir öğrenim yılı daha başladı / 16.09.2001
- Hava üzerine / 12.09.2001
- Dolar hutbesinin düşündürdükleri / 08.09.2001
- Bitmeyen hikâye yolsuzluk / 31.08.2001
- Suç işleme oranı artıyor / 07.08.2001
- Sivil hayata sıçrayan başörtüsü haksızlığı / 03.08.2001
- Tarafsızlık mı, ihanet mi? / 27.07.2001
- Cuma namazı kadınlara da farz mı? / 25.07.2001
- Konulu Kur'an-ı Kerim tefsiri / 23.09.2001
- Bir öğrenim yılı daha başladı / 16.09.2001
- Hava üzerine / 12.09.2001
- Dolar hutbesinin düşündürdükleri / 08.09.2001
- Bitmeyen hikâye yolsuzluk / 31.08.2001
- Suç işleme oranı artıyor / 07.08.2001
- Sivil hayata sıçrayan başörtüsü haksızlığı / 03.08.2001
- Tarafsızlık mı, ihanet mi? / 27.07.2001
- Cuma namazı kadınlara da farz mı? / 25.07.2001