Bana kalırsa Türkiye hakkında hiç de iyi niyetli olmadıklarını defalarca kanıtlamış olanlar, çabalarına içimizdeki bazı ajan kılıklıların bilerek/bilmeyerek kendilerine çalıştıklarını görerek, eminiz, dört köşe oluyorlardır. Bunu tarafsız habercilik görünümü altında yapıyorlar çok kez. Hatırlarsınız, Trabzon, İstanbul Çağlayan ve Ankara Tandoğan mitinglerini halka yönelik haber verme sorumlulukları sınırları içine dahi alamadı pek çoğu. Bununla da kalmadı, birileri yüzbinlerin ellerinde vatan, millet meltemiyle dalanan bayrak deryasını görmezden gelerek, halka haber diye Yunanistan'daki bir göstericinin Türk Bayrağına el uzatma küstahlığını verdi.
Böyle bir sorumsuzluğa, daha açık söyleyelim ihanete inanmak hayli zordu. Küstahlığı gündeme getiren Yeni Mesaj habercileri, yazarları emindik ki yürekleri vatan sevgisiyle çarpan idealist vatanseverlerdi. Konuya değinen dirayetli köşe yazarları ne abartıyorlardı, ne de yanlışlık ihtimaline yer veriyorlardı. Gelin görün ki, inanmak mümkün değildi. İnanılsa bile kalbin yatması, havsalanın alması zordu. Bu topraklarda yaşayan insanların yabancılara eski deyişle "goygoyculuk" etmeleri aklın alacağı bir şey değildi. Durum İbrahim (a.s)'ın yaşadığı haleti andırıyordu. Hani, o büyük insan, ulu peygamber Allah'a yönelerek "Ya Rabbi" diye niyaz etmişti, "Bana ölüleri nasıl dirilteceğini göster". Sübhânî Dergah'tan cevap geldi: "Yoksa inanmadın mı?" İbrahim (a.s) tekrar etti niyazını: "Elbette inandım, ama kalbimin yatışması için (niyaz ediyorum bunu)" Sübhânî hitap devam etti: (Eğer ölüleri nasıl dirilteceğimi görmek istiyorsan) dört kuş al onları parçalayıp birer dağa koy. Sonra da çağır onları. (Göreceksin ki) kanat çırparak sana gelecekler" (Bakara: 260). Kuşkusuz Hz. İbrahim (as) Allah'ın ölüleri diriltmeye kadir olduğunu biliyordu. Bu konuda herhangi bir şüphesi yoktu. Ne var ki bir de kalbinin yatışmasını; dolayısıyla inancının yakîn mertebesine ulaşmasını istiyordu.
Bunun gibi Türkiye sınırları içinde yaşayan, memleketin kıt imkânlarına rağmen layık olduğunun çok üzerinde itibar gören birilerinin bir yanda gelincik tarlası misali donanmış mitingleri haber vermeyip adi bir gösteriyi anlatıp ihanete çanak tutanların haberine inanmak zor gelmişti. Ancak ortada bir gerçek vardı. Burası Türkiye idi. Akla hayale gelmeyenler başa gelebilirdi. Bu yaygın kanaat meğer ne kadar doğru imiş. Yaşadığım bir anlık zaman dilimi içinde bir radyodan duyduğum güya haber bunu kanıtladı.
Tarih 20 Temmuz Cuma. Saat 19:00. İsmi önemli değil, yayınları çok kez birbirine karışan FM bantlarından birbirinden haberleri dinliyorum. Önce özetler verildi. "Kıbrıs barış harekâtının yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı" denildi. Sonra haberlere geçildi. Aynı cümle tekrar edildi. Başka hiç bir şey eklenmedi. Daha sonra ise özetlerde sözü geçmeyen bir başka haber (?) okundu: "Güney Kıbrıs Rum kesiminde Türklerin adayı işgallerini (aynen) protesto için toplantı (ayin) yapıldı". Bunu duyar duymaz kan beynime sıçradı. Öfkeden devam eden birkaç cümlede ne söylediğini kaçırdım.
İşte böyle. Tarafsızlık görünümü altında ihanet sergileniyor. Kimsenin aldırdığı yok. Şehitlerimizin kanı pahasına kurtardığımız Kıbrıs'a yapılan barış harekatının yıldönümü, Türkiye'de yayın yapan bir radyoda yuvarlak bir cümle ile geçiştiriliyor; buna karşılık Rumların protestosu adeta özenle anlatılıyor. Kaç cümle idi ne kadar sürdü hatırlamıyorum. Ama tahminde bulunabilirim. Kuzey Kıbrıs'taki kutlama haberini veren cümle taş çatlasa üç saniye sürdü. Güney Kıbrıs'taki protesto haberi (!) en iyimser tahminle otuz saniye...
Türkiye'de ihanete prim veren kesimler var. Burada sormalıyız: Nerede vatansever savcılarımız, hakimlerimiz? Yoksa Namık Kemal merhumun feryat ettiği beytini küçük bir değişiklikle bizler de mi haykırmaya devam edeceğiz:
"Vatan bağrına ihanet dayamış hançerini
Nerede kurtaracak bahtı kara maderini".
Böyle bir sorumsuzluğa, daha açık söyleyelim ihanete inanmak hayli zordu. Küstahlığı gündeme getiren Yeni Mesaj habercileri, yazarları emindik ki yürekleri vatan sevgisiyle çarpan idealist vatanseverlerdi. Konuya değinen dirayetli köşe yazarları ne abartıyorlardı, ne de yanlışlık ihtimaline yer veriyorlardı. Gelin görün ki, inanmak mümkün değildi. İnanılsa bile kalbin yatması, havsalanın alması zordu. Bu topraklarda yaşayan insanların yabancılara eski deyişle "goygoyculuk" etmeleri aklın alacağı bir şey değildi. Durum İbrahim (a.s)'ın yaşadığı haleti andırıyordu. Hani, o büyük insan, ulu peygamber Allah'a yönelerek "Ya Rabbi" diye niyaz etmişti, "Bana ölüleri nasıl dirilteceğini göster". Sübhânî Dergah'tan cevap geldi: "Yoksa inanmadın mı?" İbrahim (a.s) tekrar etti niyazını: "Elbette inandım, ama kalbimin yatışması için (niyaz ediyorum bunu)" Sübhânî hitap devam etti: (Eğer ölüleri nasıl dirilteceğimi görmek istiyorsan) dört kuş al onları parçalayıp birer dağa koy. Sonra da çağır onları. (Göreceksin ki) kanat çırparak sana gelecekler" (Bakara: 260). Kuşkusuz Hz. İbrahim (as) Allah'ın ölüleri diriltmeye kadir olduğunu biliyordu. Bu konuda herhangi bir şüphesi yoktu. Ne var ki bir de kalbinin yatışmasını; dolayısıyla inancının yakîn mertebesine ulaşmasını istiyordu.
Bunun gibi Türkiye sınırları içinde yaşayan, memleketin kıt imkânlarına rağmen layık olduğunun çok üzerinde itibar gören birilerinin bir yanda gelincik tarlası misali donanmış mitingleri haber vermeyip adi bir gösteriyi anlatıp ihanete çanak tutanların haberine inanmak zor gelmişti. Ancak ortada bir gerçek vardı. Burası Türkiye idi. Akla hayale gelmeyenler başa gelebilirdi. Bu yaygın kanaat meğer ne kadar doğru imiş. Yaşadığım bir anlık zaman dilimi içinde bir radyodan duyduğum güya haber bunu kanıtladı.
Tarih 20 Temmuz Cuma. Saat 19:00. İsmi önemli değil, yayınları çok kez birbirine karışan FM bantlarından birbirinden haberleri dinliyorum. Önce özetler verildi. "Kıbrıs barış harekâtının yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı" denildi. Sonra haberlere geçildi. Aynı cümle tekrar edildi. Başka hiç bir şey eklenmedi. Daha sonra ise özetlerde sözü geçmeyen bir başka haber (?) okundu: "Güney Kıbrıs Rum kesiminde Türklerin adayı işgallerini (aynen) protesto için toplantı (ayin) yapıldı". Bunu duyar duymaz kan beynime sıçradı. Öfkeden devam eden birkaç cümlede ne söylediğini kaçırdım.
İşte böyle. Tarafsızlık görünümü altında ihanet sergileniyor. Kimsenin aldırdığı yok. Şehitlerimizin kanı pahasına kurtardığımız Kıbrıs'a yapılan barış harekatının yıldönümü, Türkiye'de yayın yapan bir radyoda yuvarlak bir cümle ile geçiştiriliyor; buna karşılık Rumların protestosu adeta özenle anlatılıyor. Kaç cümle idi ne kadar sürdü hatırlamıyorum. Ama tahminde bulunabilirim. Kuzey Kıbrıs'taki kutlama haberini veren cümle taş çatlasa üç saniye sürdü. Güney Kıbrıs'taki protesto haberi (!) en iyimser tahminle otuz saniye...
Türkiye'de ihanete prim veren kesimler var. Burada sormalıyız: Nerede vatansever savcılarımız, hakimlerimiz? Yoksa Namık Kemal merhumun feryat ettiği beytini küçük bir değişiklikle bizler de mi haykırmaya devam edeceğiz:
"Vatan bağrına ihanet dayamış hançerini
Nerede kurtaracak bahtı kara maderini".
Mücteba Uğur / diğer yazıları
- Savaşa alkış tutmak mı / 26.09.2001
- Konulu Kur'an-ı Kerim tefsiri / 23.09.2001
- Bir öğrenim yılı daha başladı / 16.09.2001
- Hava üzerine / 12.09.2001
- Dolar hutbesinin düşündürdükleri / 08.09.2001
- Bitmeyen hikâye yolsuzluk / 31.08.2001
- Suç işleme oranı artıyor / 07.08.2001
- Sivil hayata sıçrayan başörtüsü haksızlığı / 03.08.2001
- Tarafsızlık mı, ihanet mi? / 27.07.2001
- Cuma namazı kadınlara da farz mı? / 25.07.2001
- Konulu Kur'an-ı Kerim tefsiri / 23.09.2001
- Bir öğrenim yılı daha başladı / 16.09.2001
- Hava üzerine / 12.09.2001
- Dolar hutbesinin düşündürdükleri / 08.09.2001
- Bitmeyen hikâye yolsuzluk / 31.08.2001
- Suç işleme oranı artıyor / 07.08.2001
- Sivil hayata sıçrayan başörtüsü haksızlığı / 03.08.2001
- Tarafsızlık mı, ihanet mi? / 27.07.2001
- Cuma namazı kadınlara da farz mı? / 25.07.2001