Son günlerde sinirler hayli gergin. Suratlar asık. Kimsenin yüzü gülmüyor adeta.
Aslında günün her saatinde kalabalık yollardan geçenlere, caddelerde telaşlı adımlarla yürüyenlere bakınız. Alım gücü dururken yarıya inen bu nedenle vitrinleri yalnız seyretmekle yetinenlere dikkat ediniz. Dolar hutbesi dinleyip Cuma namazı eda ederek camiden çıkanlara bir göz atınız. Dudaklarında gülümsemeden, yüzlerinde memnuniyet, huzur, sevinç halinden eser var mı?
Abartma olmasın, belki birilerinde huzur hali sezmek mümkün. Ama böylelerinin "tuzu kuru" olması bir yana, acaba hayatından memnun olduğu için mi yoksa ibadet hazzının verdiği hal mi, orasını Allah bilir.
Söylemek istediğimiz mutsuzların huzursuzların nisbet itibariyle fazla olduğu bir toplum olduğumuzu kabullenmek zorunda kalıyoruz. Geniş halk kitleleri, son zamanlardaki yaygın deyişiyle "orta direk" sanırız böyle.
Haliyle bu çoğunluğun yanısıra bir de azınlık var. Bunlar halk deyişiyle "işi tıkırında" olanlar. Herhalde bugünlerde içlerinde koltuğuna kurulup piposunu yaktıktan sonra elinde viski bardağı, bir şarkı mırıldananları da vardır. "Türkiye, Türkiye Cenetim!..
Bu şarkının aslını söyleyip içtenlikle "Türkiye'm, Türkiye'm Cennetim" diyenlerin pek yekun tutmayacağını da tahmin etmek zor değil.
Şu globalleşme çıktı çıkalı, "ala baykuş" çatıya tünedi gibi. Böyle bir ortamda vatan, çokları için doğulan yer değil, doyulan yer oldu. Böyle düşünenleri kuşkusuz ayıplayamayız. Ama ne yapalım bu da bu memleketin kaderi diye oturup eli kolu bağlı da duramayız. Varsın, sınırlar kalksın, örf, adet, vicdan kaygıları aşınmaya uğrasın... Şan, şeref, mevki, şohret, mal, mülk... Hiçbir şeyin durduramayacağı insanlar da Allah'ın izniyle eksik olmayacak.
Pek çok kesimde "haram helal ver Allah'ım haris kulun yer Allah'ım" düşüncesini hayat ilkesi haline getirenler için Türkiye gerçekten Cennet oldu. Bir gecede trilyonlar vuracaksın. Vergisi, hesabı kitabı olmayacak.
Bir punduna getirip devletten milyarlar hortumlayacaksın. "Nizam-ı alem" uğruna kimsenin sesi çıkmayacak. Üstelik kamu bankalarından yürüyenler "görev zararı" hanesine işlenecek. Vatandaşa çıkarılacak faturası. Bir iki çatlak ses çıkar, vurgun üzerine gidilirse, hükümetler gider endişesi sarar yurdu. Hiçbir ortamda memleketin hükümetsiz kalması kadar sakıncalı bir şey olabilir mi? Hatta hazine tamtakır bile olsa...
İşte böyle, yıllardır havadan, sudan şeylerle meşgul olunduğu için bir adım ileri atmak şans işi olarak kalıyor.
Hava dedim de aklıma geldi. Memlekette hava basanlar, hava atanlar da bir hayli fazla. Hava alanları hiç sormayın. Onların halini ne siz sorun; ne ben söyleyeyim. İsterseniz bunlardan birinin yaşadıklarını anlatalım.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki öğrenciliğimiz sırasında kütüphane müdürü olan rahmetli Yozgatlı İhsan Bey -soyadını unuttum- gayretli biriydi. Vatansever, kültür aşıkı, milli değerler sevdalısı. Rahmetlinin kulağı biraz ağır işitirdi. Bir gün KBB uzmanı bir doktora gitmiş, doktor, birkaç soru sorduktan sonra her iki kulağına hava vermiş. Sonra şuna şuna dikkat et diye tavsiyelerde bulunarak muayeneyi bitirmiş. İhsan Bey sormuş. "Borcumuz ne kadar?" Cevap: "15 lira". Rahmetli bir yandan cüzdanından para çıkarıyor; bir yandan da mırıldanıyormuş. Doktor sormuş "Neler mırıldanıyorsunuz?" İhsan Bey'in verdiği cevaba bakın: "Türkiye ne biçim ülke ise kimileri hava verip para kazanıyor; kimileri para verip hava alıyor. Bakın ben de üniversite mezunuyum. Rahatsızlığım vardı, size geldim. Siz, kulağıma hava verdiniz para aldınız. Ben para verdim, hava aldım."
Rahmetlinin değindiği yara bugün de kanıyor. Altını çizerek tekrar edeceğiz, Türkiye "havadan para kazanların" cenneti oldu. Ak paraymış, kara paraymış, yolsuzmuş, yordamsızmış... Aldırmayanlar eksik değil.
Ailece bir yere gittiniz. Konuşulacak ciddi konular var. Önce havalar da iyice soğudu diye başlayıp söze satırbaşı açmak adeta adaptan. Kaç tane hava vardır? Orasını sormayın. "Elektrikler kesildi, sular akmıyor gibi "galat-ı meşhurlarla konuşmak da bilirsiniz, adetlerimiz arasında.
Ya şu "hava parası"na ne demeli? Herhalde bize mahsus bir meziyettir! İşlek bir cadde üzerindeki dükkanınızdan kiracınızı çıkarırsınız. Açıktan para alıp bir başkasına kiralarsınız. Ne güzel havadan kazanç dersiniz ondan sonra!
İşin hüzünlü tarafı da var. Bazen kulağınıza bir hüseyni türkü nağmeleri gelir, "Havada bulut yok bu ne dumandır/Mahlede ölüm yok bu ne figandır..."
Öyküsünü dinlersiniz, irkilirsiniz. Bir alimimizin deyişiyle "kendi maslahatlarını idare etmekten aciz şişirilmiş şahsiyetlerin nizam-ı alemi idare etmeye kalkışmasıyla giden vatan topraklarına mı acırsınız, yıllarca Yemen'de, Kafkasya'da, Irakta, Filistin'de, Süveyş kanalında savaşan Anadolu yiğitlerini mi düşünürsünüz, kendi değil "esamisi" gelen yavuzları. Gitikleri yerde bir karış toprakları mı vardı? Tek fidan dikili ağaçları mı?"
Hava dedik, neler geldi aklımıza. Havaya bir de suyu kataydık, kısacası havadan, sudan söz etmeye kalkışaydık kimbilir, belki daha söyleyecek, düşünecek çok şey olurdu.
Onu da inşallah, bir başka zamana bırakalım.
Aslında günün her saatinde kalabalık yollardan geçenlere, caddelerde telaşlı adımlarla yürüyenlere bakınız. Alım gücü dururken yarıya inen bu nedenle vitrinleri yalnız seyretmekle yetinenlere dikkat ediniz. Dolar hutbesi dinleyip Cuma namazı eda ederek camiden çıkanlara bir göz atınız. Dudaklarında gülümsemeden, yüzlerinde memnuniyet, huzur, sevinç halinden eser var mı?
Abartma olmasın, belki birilerinde huzur hali sezmek mümkün. Ama böylelerinin "tuzu kuru" olması bir yana, acaba hayatından memnun olduğu için mi yoksa ibadet hazzının verdiği hal mi, orasını Allah bilir.
Söylemek istediğimiz mutsuzların huzursuzların nisbet itibariyle fazla olduğu bir toplum olduğumuzu kabullenmek zorunda kalıyoruz. Geniş halk kitleleri, son zamanlardaki yaygın deyişiyle "orta direk" sanırız böyle.
Haliyle bu çoğunluğun yanısıra bir de azınlık var. Bunlar halk deyişiyle "işi tıkırında" olanlar. Herhalde bugünlerde içlerinde koltuğuna kurulup piposunu yaktıktan sonra elinde viski bardağı, bir şarkı mırıldananları da vardır. "Türkiye, Türkiye Cenetim!..
Bu şarkının aslını söyleyip içtenlikle "Türkiye'm, Türkiye'm Cennetim" diyenlerin pek yekun tutmayacağını da tahmin etmek zor değil.
Şu globalleşme çıktı çıkalı, "ala baykuş" çatıya tünedi gibi. Böyle bir ortamda vatan, çokları için doğulan yer değil, doyulan yer oldu. Böyle düşünenleri kuşkusuz ayıplayamayız. Ama ne yapalım bu da bu memleketin kaderi diye oturup eli kolu bağlı da duramayız. Varsın, sınırlar kalksın, örf, adet, vicdan kaygıları aşınmaya uğrasın... Şan, şeref, mevki, şohret, mal, mülk... Hiçbir şeyin durduramayacağı insanlar da Allah'ın izniyle eksik olmayacak.
Pek çok kesimde "haram helal ver Allah'ım haris kulun yer Allah'ım" düşüncesini hayat ilkesi haline getirenler için Türkiye gerçekten Cennet oldu. Bir gecede trilyonlar vuracaksın. Vergisi, hesabı kitabı olmayacak.
Bir punduna getirip devletten milyarlar hortumlayacaksın. "Nizam-ı alem" uğruna kimsenin sesi çıkmayacak. Üstelik kamu bankalarından yürüyenler "görev zararı" hanesine işlenecek. Vatandaşa çıkarılacak faturası. Bir iki çatlak ses çıkar, vurgun üzerine gidilirse, hükümetler gider endişesi sarar yurdu. Hiçbir ortamda memleketin hükümetsiz kalması kadar sakıncalı bir şey olabilir mi? Hatta hazine tamtakır bile olsa...
İşte böyle, yıllardır havadan, sudan şeylerle meşgul olunduğu için bir adım ileri atmak şans işi olarak kalıyor.
Hava dedim de aklıma geldi. Memlekette hava basanlar, hava atanlar da bir hayli fazla. Hava alanları hiç sormayın. Onların halini ne siz sorun; ne ben söyleyeyim. İsterseniz bunlardan birinin yaşadıklarını anlatalım.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki öğrenciliğimiz sırasında kütüphane müdürü olan rahmetli Yozgatlı İhsan Bey -soyadını unuttum- gayretli biriydi. Vatansever, kültür aşıkı, milli değerler sevdalısı. Rahmetlinin kulağı biraz ağır işitirdi. Bir gün KBB uzmanı bir doktora gitmiş, doktor, birkaç soru sorduktan sonra her iki kulağına hava vermiş. Sonra şuna şuna dikkat et diye tavsiyelerde bulunarak muayeneyi bitirmiş. İhsan Bey sormuş. "Borcumuz ne kadar?" Cevap: "15 lira". Rahmetli bir yandan cüzdanından para çıkarıyor; bir yandan da mırıldanıyormuş. Doktor sormuş "Neler mırıldanıyorsunuz?" İhsan Bey'in verdiği cevaba bakın: "Türkiye ne biçim ülke ise kimileri hava verip para kazanıyor; kimileri para verip hava alıyor. Bakın ben de üniversite mezunuyum. Rahatsızlığım vardı, size geldim. Siz, kulağıma hava verdiniz para aldınız. Ben para verdim, hava aldım."
Rahmetlinin değindiği yara bugün de kanıyor. Altını çizerek tekrar edeceğiz, Türkiye "havadan para kazanların" cenneti oldu. Ak paraymış, kara paraymış, yolsuzmuş, yordamsızmış... Aldırmayanlar eksik değil.
Ailece bir yere gittiniz. Konuşulacak ciddi konular var. Önce havalar da iyice soğudu diye başlayıp söze satırbaşı açmak adeta adaptan. Kaç tane hava vardır? Orasını sormayın. "Elektrikler kesildi, sular akmıyor gibi "galat-ı meşhurlarla konuşmak da bilirsiniz, adetlerimiz arasında.
Ya şu "hava parası"na ne demeli? Herhalde bize mahsus bir meziyettir! İşlek bir cadde üzerindeki dükkanınızdan kiracınızı çıkarırsınız. Açıktan para alıp bir başkasına kiralarsınız. Ne güzel havadan kazanç dersiniz ondan sonra!
İşin hüzünlü tarafı da var. Bazen kulağınıza bir hüseyni türkü nağmeleri gelir, "Havada bulut yok bu ne dumandır/Mahlede ölüm yok bu ne figandır..."
Öyküsünü dinlersiniz, irkilirsiniz. Bir alimimizin deyişiyle "kendi maslahatlarını idare etmekten aciz şişirilmiş şahsiyetlerin nizam-ı alemi idare etmeye kalkışmasıyla giden vatan topraklarına mı acırsınız, yıllarca Yemen'de, Kafkasya'da, Irakta, Filistin'de, Süveyş kanalında savaşan Anadolu yiğitlerini mi düşünürsünüz, kendi değil "esamisi" gelen yavuzları. Gitikleri yerde bir karış toprakları mı vardı? Tek fidan dikili ağaçları mı?"
Hava dedik, neler geldi aklımıza. Havaya bir de suyu kataydık, kısacası havadan, sudan söz etmeye kalkışaydık kimbilir, belki daha söyleyecek, düşünecek çok şey olurdu.
Onu da inşallah, bir başka zamana bırakalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mücteba Uğur / diğer yazıları
- Savaşa alkış tutmak mı / 26.09.2001
- Konulu Kur'an-ı Kerim tefsiri / 23.09.2001
- Bir öğrenim yılı daha başladı / 16.09.2001
- Hava üzerine / 12.09.2001
- Dolar hutbesinin düşündürdükleri / 08.09.2001
- Bitmeyen hikâye yolsuzluk / 31.08.2001
- Suç işleme oranı artıyor / 07.08.2001
- Sivil hayata sıçrayan başörtüsü haksızlığı / 03.08.2001
- Tarafsızlık mı, ihanet mi? / 27.07.2001
- Cuma namazı kadınlara da farz mı? / 25.07.2001
- Konulu Kur'an-ı Kerim tefsiri / 23.09.2001
- Bir öğrenim yılı daha başladı / 16.09.2001
- Hava üzerine / 12.09.2001
- Dolar hutbesinin düşündürdükleri / 08.09.2001
- Bitmeyen hikâye yolsuzluk / 31.08.2001
- Suç işleme oranı artıyor / 07.08.2001
- Sivil hayata sıçrayan başörtüsü haksızlığı / 03.08.2001
- Tarafsızlık mı, ihanet mi? / 27.07.2001
- Cuma namazı kadınlara da farz mı? / 25.07.2001