Sosyal harcamalar, gelir bakımından toplumun hangi kesimine ait olduğunuza göre anlam ifade eden kavramlardan biri haline getirildi. Öncelikle, ekonomi için nasıl bir kambur olduğunu ispat çalışmaları ile işe başlanır. Ardından rakamların çeşitli biçimlerde suçlu gibi teşhiri ile devam edilir. Sonunda sadede gelinir ve ellerimizle attığımız oylarla seçtiğimiz hükümetlerden şu türde açıklamalar duyarız; "Bu yıl falan kalemi şu miktar kısacağız, filan harcamaları tamamen kaldırdık.Ekonominin düzelmesi için başka çare yok, bizden öncekilerin yaptıklarının sonuçlarıdır bunlar." İktidarlar değişir ama bu söylemler değişmez.Sosyal harcamaları çeşitli şekillerde tanımlayabiliriz. Özellikle dışarıya faiz sarmalıyla kaynak aktaran ülkelerdeki mutlu azınlıklar ve üzerinde etki sahibi oldukları kişiler ve kurumların tanımlamaları genellikle, sosyal harcamaların ekonomik hedeflere ulaşmada kambur işlevi gördüğü merkezinde toplanır. Ülkenin varlığını sürdürebilmesi için içeride yönettiği organizasyonun devamını sağlamak karşılığında, bir cebindeki parasını başka ceplerine aktarması diye de biz tanımlayalım. Yeterli olmasa da gelişmiş ülkelerdeki transferlere bakıldığında, ülkemizde zaten düşük miktarlardaki bu harcamaları aman kısın diyenleri anlamak hayli güç bir iştir. Burada aklınıza şu soru gelebilir. Batı dünyası kendi insanına karşı bile sık sık acımasız olabilirken, iktisadi sorunları pahasına niçin belli bir miktar kaynak transferinde sakınca görmez? Bir kere batılı ülkeler yaptıkları her şeyi, attıkları her adımı sömürüye dayalı mevcut sistemlerinin devamlılığını garanti etmek gayesiyle yaparlar. Kendi çiftçisi ülkesi adına dünyada fiyat rekabetine girecekse sübvansiyon verirler. Ama aynı anda milyonlarca insanın büyük şehirlerin banliyölerinde sürünmesini umursamayabilirler. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez gibi atasözleri bizim lügatimizde mevcuttur fakat, ekonomide sosyal harcamaları bu fonksiyonu açısından değerlendirmede bu güne kadar pek başarılı olamadık. Üstelik kültürel bakımdan fazlasıyla hazır bir karakterde olmamıza rağmen. Esasında sosyal harcamalar doğru kullanıldığında geri dönüşümü hiçbir harcama kalemiyle karşılaştırılamayacak kadar verimlidir. Çünkü konusu genellikle direkt insandır.Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere sosyal harcamalar iktisadi açıdan lütuf değil zorunluluktur. Bir örnekle açıklamaya çalışalım. Çeşitli sebeplerle sokaklarda büyüyen çocuklar için eğer devlet ekonomik karşılığı yok diyerek onlar için harcama yapmayıp bu sorunu görmezden gelse ki bunu belli ölçüde bugün yaşıyoruz, yarın bu insanlar birer suçlu belki terörist olarak bugün sarf etmekten kaçındığımız paraların yüzlerce katı kayıplara sebep olacaklardır. İmkanı olmayan vatandaşınızın hastalığını tedavi etmezseniz, sağlıklı, ülkesini seven ve onun için şevkle çalışan insanlardan oluşan bir toplum yapısı meydana getiremezsiniz. Sosyal barışınızın yerinde yeller eser, hedefleriniz hayal olarak kalmaya mahkum olur.Sıkı maliye politikası uygulanan IMF programlarında kısa vadeli hedefleri tutturabilmek için sosyal harcamalarda kısıntıya gitme alışkanlığının belli bir süre sonra ekonomiyle, ülke güvenliğiyle direkt alakalı harcamalara sirayet etmesi yakın gelecek açısından tehlikeli sonuçlar doğurur. Elektrik faturası yüksek diyerek enstitü kapatmanın bedelini, kuş gribi gibi biyolojik saldırılar karşısında aşı transferleri için belki milyarlarca dolarlar ödeyerek yüklenmeniz söz konusu olur. Son söz olarak deriz ki, sosyal harcamalar fayda bakımından uzun vadede değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Bu gözlükle olaya baktığımızda sosyal harcamaların bir lütuf değil, sağlıklı devlet ve toplum yapılarının sürekliliği için bir gereklilik olduğu sonucu kendiliğinden ortaya çıkar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Serdar Peker / diğer yazıları
- Domuz jeltini / 09.07.2012
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007