Bir milletin, inancını, örfünü, adetini, geleneğini, topyekün kültürünü meydana getiren unsurları serbestçe hayata geçirebilmesi için kültür hayatında bağımsız olması lazımdır.
Milletlerin tarih boyunca bu kulvarda birbirleriyle devamlı surette mücadele ettiklerine şahit oluyoruz. Esasen harp meydanlarında çarpışan kalkanlar, kılıçlar, tüfekler, bombalar değil, o milletin ruhu, inancı, kültürü ve imanıdır.
Nitekim Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington şöyle ifade ediyor: "Artık milli devletler dünyadaki hadiselerin yine en güçlü kaynağı olacak. Fakat global politikaların asıl mücadeleleri farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında olacaktır." Yani global dünya insanlığı tek aile ilan ederek, "İnsanlık tek bir ailedir. O bakımdan onun kültürü birdir. Tarihi birdir. Siyaseti birdir. Dini birdir. Dili birdir" demek suretiyle kendi istediği tarz ve şekilde bütün dünyayı yönetmeye talip olmuştur. Global dünya bu anlayışı II. Dünya Savaşı'ndan sonra, İngiltere hakimiyetini ABD'ye devrettikten itibaren seslendirmeye başlamıştır. Eskiden işgal edilen milletlerin toprakları artık askerler tarafından, toplar, tüfeklerle işgal edilmiyor. Siyasî görüşler, iktisadî, hukukî, ahlakî görüşler ile işgal ediliyor. Bugün dünya kültürel işgaller altındadır. Şayet insanımız kendi değerlerini değil de başka milletlerin değerlerini müdafaaya kalkıyor ve ifade etmeye çalışıyorsa, bilelim ki insanımız gönlünü başka insanların, başka milletlerin medeniyetinin odağı haline getirmiştir. Bizce kaçınılacak, utanılacak en büyük manzara da budur.
Kültürel bağımsızlığın devam edebilmesi için milletimizin siyasi iradesinin de bağımsız olması lazımdır. Siyaset millet iradesinin Meclis'te temsil edilmesi demektir. İşte bu yönüyle milletimizin hiçbir pürüz olmadan bağımsız olması lazımdır. Aksi taktirde aldığımız bütün kararlar hezimetimize vesile olabilir. Onun için siyasi bağımsızlık her türlü bağımsızlığın hemen hemen üzerinde sayılır.
Küreselleşme iddiasında bulunan dünya şimdi diyor ki: "Dünyada tek siyasi iradenin olması lazım gelir. Bu kadar siyasi iradeye gerek yok. Benim dediğim olsun. Benim dediklerimi yapın. Siz hem maddeten, hem de manen kalkınırsınız."
Bu anlayışı dünyada hakim kılabilmek için her türlü desiseye başvuruyorlar. Gerekirse iktisadî yardım da yapıyorlar.
Mesela Kuzey Irak bölgesinde harcanmak için CIA, her yıl 100 milyon dolar para tahsis etmiştir. Arap-İslam aleminin kapısı Mısır'dır. Aynı kurum Mısır'a 1 milyar dolar yardım etmektedir. Körfez çıkarması zamanı, ABD, Mısır'ın 20 milyar dolar borcunu silmiştir. Muhalefet olmasın diye ABD ve IMF buraya tam 5 milyar dolar para yardımı yapmıştır. Misalleri çoğaltabiliriz.
Netice olarak deriz ki; dünyada global iradenin devam ettirilebilmesi için asker çıkarmadan milletleri kendi buyruğu altına alma çalışmaları gece-gündüz yapılmaktadır. Zannetmeyelim ki Türkiye Cumhuriyeti Devletini bu çalışmanın dışında bırakacaklardır. O bakımdan millet olarak ciddi bir şekilde tedbirlerimizi almamız, kimin emrinde, kimin hizmetinde olduğumuzu her gün düşünmemiz lazımdır. Siyasi irademizi tam bağımsız, tam ulusal bir kadro olan BTP'nin devralması ise, milletimizi tam anlamıyla huzur ve rahata kavuşturacaktır.
Milletlerin tarih boyunca bu kulvarda birbirleriyle devamlı surette mücadele ettiklerine şahit oluyoruz. Esasen harp meydanlarında çarpışan kalkanlar, kılıçlar, tüfekler, bombalar değil, o milletin ruhu, inancı, kültürü ve imanıdır.
Nitekim Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington şöyle ifade ediyor: "Artık milli devletler dünyadaki hadiselerin yine en güçlü kaynağı olacak. Fakat global politikaların asıl mücadeleleri farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında olacaktır." Yani global dünya insanlığı tek aile ilan ederek, "İnsanlık tek bir ailedir. O bakımdan onun kültürü birdir. Tarihi birdir. Siyaseti birdir. Dini birdir. Dili birdir" demek suretiyle kendi istediği tarz ve şekilde bütün dünyayı yönetmeye talip olmuştur. Global dünya bu anlayışı II. Dünya Savaşı'ndan sonra, İngiltere hakimiyetini ABD'ye devrettikten itibaren seslendirmeye başlamıştır. Eskiden işgal edilen milletlerin toprakları artık askerler tarafından, toplar, tüfeklerle işgal edilmiyor. Siyasî görüşler, iktisadî, hukukî, ahlakî görüşler ile işgal ediliyor. Bugün dünya kültürel işgaller altındadır. Şayet insanımız kendi değerlerini değil de başka milletlerin değerlerini müdafaaya kalkıyor ve ifade etmeye çalışıyorsa, bilelim ki insanımız gönlünü başka insanların, başka milletlerin medeniyetinin odağı haline getirmiştir. Bizce kaçınılacak, utanılacak en büyük manzara da budur.
Kültürel bağımsızlığın devam edebilmesi için milletimizin siyasi iradesinin de bağımsız olması lazımdır. Siyaset millet iradesinin Meclis'te temsil edilmesi demektir. İşte bu yönüyle milletimizin hiçbir pürüz olmadan bağımsız olması lazımdır. Aksi taktirde aldığımız bütün kararlar hezimetimize vesile olabilir. Onun için siyasi bağımsızlık her türlü bağımsızlığın hemen hemen üzerinde sayılır.
Küreselleşme iddiasında bulunan dünya şimdi diyor ki: "Dünyada tek siyasi iradenin olması lazım gelir. Bu kadar siyasi iradeye gerek yok. Benim dediğim olsun. Benim dediklerimi yapın. Siz hem maddeten, hem de manen kalkınırsınız."
Bu anlayışı dünyada hakim kılabilmek için her türlü desiseye başvuruyorlar. Gerekirse iktisadî yardım da yapıyorlar.
Mesela Kuzey Irak bölgesinde harcanmak için CIA, her yıl 100 milyon dolar para tahsis etmiştir. Arap-İslam aleminin kapısı Mısır'dır. Aynı kurum Mısır'a 1 milyar dolar yardım etmektedir. Körfez çıkarması zamanı, ABD, Mısır'ın 20 milyar dolar borcunu silmiştir. Muhalefet olmasın diye ABD ve IMF buraya tam 5 milyar dolar para yardımı yapmıştır. Misalleri çoğaltabiliriz.
Netice olarak deriz ki; dünyada global iradenin devam ettirilebilmesi için asker çıkarmadan milletleri kendi buyruğu altına alma çalışmaları gece-gündüz yapılmaktadır. Zannetmeyelim ki Türkiye Cumhuriyeti Devletini bu çalışmanın dışında bırakacaklardır. O bakımdan millet olarak ciddi bir şekilde tedbirlerimizi almamız, kimin emrinde, kimin hizmetinde olduğumuzu her gün düşünmemiz lazımdır. Siyasi irademizi tam bağımsız, tam ulusal bir kadro olan BTP'nin devralması ise, milletimizi tam anlamıyla huzur ve rahata kavuşturacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Aktaş / diğer yazıları
- IMF'nin kurban listesi / 05.11.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002