Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Köylü milletin efendisidir", "Milletvekili maaşı öğretmen maaşını geçmesin", "Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir" gibi tarihe mal olan ifadelerle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gerçek patronunun Türk milleti olduğunu vurgulamıştır. Kendi yaşadığı dönemde de bu ifadelerin pratik örneklerini en mükemmel bir şekilde ortaya koymuştur.
Atatürk'ün vefatından sonra günümüze kadar olan süreçte iktidar koltuğuna oturanlar, yetki sahibi olan siyasetçiler maalesef O'nun bu duruşunu sürdürmemiş, kendileri patron, millet ise onlar için çalışan işçilere dönüşmüştür.
Bu konu, Cadde TV'de deneyimli gazeteci Mustafa Balbay'ın konuğu olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın da gündemindeydi.
Balbay, kendisine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkındaki görüşünü sorduğunda BTP lideri şu dikkat çekici değerlendirmeyi yaptı:
"Ben milletin elemanıyım. Ben 30 yaşında kendimi milletin işçisi olmaya adamış biriyim. Milletin patronu olmaya çalışmıyorum. Bugün Türkiye'de bakanlarımız, birçok vekilimiz, özellikle iktidar tarafı milletin patronuymuş gibi hareket ediyor. Buna İçişleri Bakanımız da dahil. Siz milletin işçisisiniz. Siz milletin vergisi ile maaşını alan, milletin emirlerini yerine getirmekle mükellef insanlarsınız. Siz bizim özgürlüklerimizi sınırlayamazsınız. Bu olmaz, bu doğru değil. Hani derler ya çekirge bir zıplar, iki zıplar üçüncüde olmaz…"
40 yıllık siyesilere, Türkiye'nin en genç Genel Başkanı'ndan mükemmel bir siyaset dersi. Koltuğun ve yetkinin büyüsüne kapılıp kendini patron kabul eden siyaset anlayışına fabrika ayarlarını hatırlatan önemli bir değerlendirme.
Cumhurbaşkanı, başbakan, içişleri bakanı, dışişleri bakanı ve diğer bütün bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, devlet çalışanları hepsi Sayın Baş'ın altını çizdiği gibi millete hizmet etmekle yükümlüdür, milletin işçileridir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek sahibi Türk milletidir, bu saydığımız yetkililerin tamamı, yetkisini gerçek patron olan milletten alan hizmetçilerdir. Yine bu yetkililerimizin tamamının maaşını da gerçek patron olan millet vergileriyle vermektedir. Siyasilerin görevi, milletin refah ve huzur içinde yaşamasını sağlamak, sorunlarına çare bulmak ve bunlar için gece gündüz büyük bir özveriyle çalışmaktır.
BTP'nin Ebedi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş birçok konuşmasında ve yazısında, "Siyaset millete hizmet etme sanatıdır" derdi. İşte aynen böyle…
BTP lideri Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi, siyasetçiler milletin özgürlüklerini sınırlayamaz, bilakis milletin hak ve özgürlüklerini doya doya yaşaması için çabalar.
Eğer yetki sahibi siyasetçiler bunu sağlayamazsa, millet eninde sonunda bunu sağlayabilecek iradeye, projeye ve kabiliyete sahip olan liderleri baş tacı yapmasını bilir. Aziz Türk milletini uykuda sananlar aldanmasın, bu millet zamanı geldiğinde uyanmasını da bilir, adaletsizliklere karşı hesap sormasını da…
Mustafa Balbay'ın programında dikkat çeken diğer önemli başlık ise parlamenter sistem ve 2010 anayasa referandumuydu. BTP lideri Hüseyin Baş'ın bu noktadaki tespitlerini hem iktidar hem de muhalefet kulağına küpe yapmalı.
* "2014-2018 arasında Türkiye'de Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan'dı ve parlamenter sistemin Cumhurbaşkanıydı. O süreçte Cumhurbaşkanımız istediği her şeyi yaptı, hiçbir şey ona engel olamadı. Dolayısıyla Türkiye'de temel problem başkanlık sistemi veya parlamenter sisteme dönüş gibi görünse de güçlü bir iktidar Türkiye'de yasama ve yürütme erkini eline alabiliyor."
* "Parlamenter sistemde veya başkanlık sisteminde yasama ve yürütme erkini eline aldığınızda sizi denetleyecek bir araç vardır. Bu nedir? Yargıdır. Yargı sizin yanlış faaliyetlerinizin önündeki engeldir."
* "Türkiye'de temel bozulma 2010 anayasa referandumu ile olmuştur. Biz bir yere döneceksek 2010 öncesine dönmemiz lazım. 2010 referandumuyla Anayasa Mahkemesi'nin yapısı, Yargıtay'ın yapısı, HSK'nın yapısı değiştirildi. FETÖ'nün 'Mezardakiler bile oy kullansın' dediği referandumdan bahsediyoruz. Yargıya tamamen nüfuz edildi. Yargıyı da yürütmenin eline teslim ettik. Bizim oradan dönmemiz lazım."
* "O yüzden biz parlamenter sisteme dönüşün tek başına Türkiye'nin sorunlarını çözeceği noktasında endişeleri olan bir taraftayız."
Bugün muhalefet, partili cumhurbaşkanlığı sisteminden parlamenter sisteme dönüşü talep etmektedir. BTP lideri, asıl sorunun, yargının siyasetin kontrolüne geçmesine sebep olan 2010 anayasa referandumu olduğuna vurgu yaparak, bu referandum yanlışından acilen dönülmesi gerektiğini belirtmektedir.
Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi, yargı, siyaseti millet yararına denetlemekle mükelleftir. Siyasetten bağımsız olan yargı ancak adaleti ortaya koyabilir, hukuku işletebilir. Yargıçların, hakimlerin, savcıların siyaset tarafından atandığı, yerlerinin değiştirildiği, adalet mekanizmasının siyasetin kararlarına göre şekillendiği bir ülkede yargının bağımsızlığından bahsedilemez. Hukukun üstünlüğü esas olmalıdır ve herkes gibi ülkeyi yöneten siyasetçiler de bu kapsamda olmalıdır.
Ülkenin gerçek efendileri ve sahipleri olan milletin siyasi görüşlerine göre farklı yargılandığı, hukukun yetkili siyasete göre şekillendiği, herkese göre farklı bir hukuk anlayışı adaleti tamamen ortadan kaldırır. Bu sebeple, yargıyı siyasallaştıran 2010 referandumunun öncesine dönmemiz gerekiyor, yoksa tek başına parlamenter sisteme dönüş yeterli olmayacaktır.
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025