Önümüzdeki seçim, yerli ve global siyaset uzmanları için tam bir sürpriz olacak. Halkın nabzını yansıtmak yerine "sipariş anket" ve "sipariş seçim yoklaması dizileri" üreten medyacılara kananlar da tam bir şok yaşayacaklar.
Nereden mi biliyorum?
Bazılarının "masabaşında güya katettiği yolları" Kuvay-ı Milliye lideri ve BTP kurmayları, her hafta üç-dört gün olmak üzere Anadolu ve Trakya'nın bağrında, il il, kasaba kasaba, köy köy turlayarak alıyoruz.
Ben de karınca misali, gidiyorum gündüz-gece.
Bazan muhterem hocam Prof. Dr. Haydar Baş beyin ve BTP'nin o coşkulu kapalı salon toplantılarını kaçırıyorum.
Ya nasip, diyorum.
Şimdi milletimizin kapılarını çalma zamanı, diyerek yola koyuluyorum.
Anadolu ve Trakya'da, tabanda çalışmak, alan çalışması yapmak çok farklı...
Halkımızın nabzının nerelerde attığını görüyor, hissediyor, yaşıyorum.
Sonuç ne mi, diyorsunuz.
Kestirmeden söyleyeyim; milletimizin yüreğini Kuvay-ı Milliye ve Bağımsız Türkiye sevdası sardı.
İnsanımız, kendi siyasetini yoğuruyor.
Ankara'da ise politikacılarımız, IMF ve AB'nin havasında. Maaşlarının Washington'dan verildiği konuşulan medyacılarımız başta olmak üzere manda marazına tutulmuş olanlar da, AB, IMF ve Atlantik ötesinin rüzgarlarıyla yaprak oynatmaya çalışıyorlar.
Oynuyor mu? Hayır.
Bu hafta Samsun, Çarşamba, Bafra, Kavak güzergahındaydım.
Elleri nasırlaşmış Azaklı, Kara Yusuflu çiftçimiz soruyor: IMF'nin Derviş'i bize ne getirdi?
Cevabını hemen veriyor kendisi: Hiiiç. Buğdayımızı kesti, şekerpancarımızı bitirdi. Tütünümüzü söktürdü. IMF ve Derviş'in adamları şu kasabaya giremez. Köylere hiç uğrayamazlar. Boylarının ölçülerini sandıkta alacaklar.
Siz böyle diyorsunuz, ama, bazı yeniyetmeler, Derviş'i partilerinin başköşesine oturtmak için can atıyor, diyorum.
Onların defteri dürüldü, konuşmaya bile gerek yok; yurtdışı lobilerinde dersini alırsan, burda Derviş'in de koltuğu altına da girersin, IMF'nin de... O yalan rüzgarı fosladı, defterlerini ak zanettiklerimiz kara çıktı, diyor Kavaklılar.
Artık Kuvay-ı Milliyeciyiz, BTP'liyiz, diyorlar hep bir ağızdan.
Prof. Dr. Haydar Baş beyin projeleri bir yana, simasındaki samimiyet ve verdiği güven, bu millete yeter de artar bile, diyor Kavak'lılar, Çarşamba'lılar, Dikbıyık'lılar.
BTP Kavak İlçe Başkanı veteriner hekim Hüseyin beyi ve Kavaklıları tebrik ederek tekrar görüşmek üzere ayrılıyoruz.
Bafra'yı turluyoruz.
BTP Samsun Merkez İlçe Başkanı mimar Yusuf bey ve eğitimden sorumlu arkadaşımız soyal-bilimci Dr. Temel beyle beraberiz.
Bafra il olacak büyüklükte bir ilçe; Samsun'un gölgesinde kalmış. Tütün deposu, derlerdi geçmişte. Şimdi, çiftçi mağdur, bitkin ve yorgun. IMF ve IMF'ciler, çiftçimizi bitap düşürdü.
"Mehmedin yeri" namlı kahvede soluklanıyoruz.
Kahve sahibi Mehmet ağabey, yanımıza geliyor. Altmışbeş yaşlarında bir başka ağabey daha var yanında.
İnsanımızın, çiftçimizin, sanayicimizin müteşebbis gücünün kırıldığından konu açılıyor. Tüm partilerin üstünü çizmiş Mehmet ağabey.
30-35 yıllık siyasetçiyim, diyor yanındaki dostu. Ve ekliyor, Türkiye'yi çökerttiler.
Ne görüyorsun, diye soruyorum. Var mı ufukta bir umut, diyorum. Diyorum ama henüz BTP'li olduğumuzu söylememişiz.
Vallahi, arkadaş, bir tek profesörümüz var, diyor. Prof. Dr. Haydar Baş... Tam bir demokrasi adamı. 35 yıldan beri siyasetle içli dışlıyım; ben böylesi bir demokrat adamı görmedim, diyor amca. Konuştukça açılıyor; Profesorümüzün konuştuklarının her satırı bir kütüphane gibi, proje, çözüm ve çıkış yollarını konuşuyor, kardeşim.
Yanımdaki Dr. Temel beye bakıyorum. Kalbin biraz açılsın, diyorum şakayla karışık.
Amca ekliyor: Bu sadece benim görüşüm değil ha... Emekliyim, her tarafı geziyorum, kahveleri, köyleri, düğünü derneği. Herkesle konuşuyorum; Haydar Hoca'nın Bafra'daki oyu yüzde 60'dır, yanıldım diyelim yüzde 55...
Bu kanaat, Bafra'da herkesin ortak fikri.
Amcaya BTP'li olduğumuzu söyleyince sanki kanatlanıyor. Ne kadar memnun oluyor, bir görseniz.
İşte, profesorümüzün şu genç kadrosu Türkiye'yi omuzlayacak Allah'ın izniyle, diyor. Kucaklaşıyoruz.
Bu arada Edip Başer Paşa'nın "asker başörtüsüne karşı değil" açıklaması konuşuluyor halkın arasında.
Samsun'lu bir öğretim üyesi arkadaş, Paşa, sanki Haydar beyin cümleleriyle konuşuyordu, dedi. Ekranlardan izlediğim bazı BTP toplantılarında Haydar beyin konuştuğu kelimelerin tıpkı basımı gibi, dedi.
Toplum çok ama çok iyi bir gözlemci.
Yıllardan beri pek çok özel sohpetlerinde, Kuvay-ı Milliye ve BTP mitinglerinde değindiği tarihi bir gerçektir bu, dedim. Haydar bey, milletle devletinin, milletle askerinin arasını açanların hesabını bozacağız, diyordu hep. Bunun da nasıl olacağını topluma ve kimi ilgililere yıllardan beri anlattı, anlatmaya devam ediyor, dedim.
Milletimiz, Başer Paşa'nın bu akl-ı selim çıkışını ülkenin geleceği bakımından büyük bir umut ışığı, Çarşambalıların ifadesi ile "Kuvay-ı Milliye ışığı" olarak algılıyor. Yüreklere sevinç doluyor; görmeye, hissedilmeye dünyalar değer.
Dedim ki ben de; Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir.
Anadolu'da ne AB tavizlerine yer var, ne AB'cilere.. Ne IMF dayatmalarına rıza var, ne de IMF'cilere.
Mandacı kartelin "sipariş çabalamaları"ndan da anlaşılmıyor mu; Anadolu ne diyor, Trakya ne diyor.
Anlayan anlıyor. Ya anlayamayanlar ne mi olacak?
Onun için diyoruz; şimdi, anlayamayan veya yanlış anlayıp da aldananları ayıktırmak için seferber olma zamanı.
Nereden mi biliyorum?
Bazılarının "masabaşında güya katettiği yolları" Kuvay-ı Milliye lideri ve BTP kurmayları, her hafta üç-dört gün olmak üzere Anadolu ve Trakya'nın bağrında, il il, kasaba kasaba, köy köy turlayarak alıyoruz.
Ben de karınca misali, gidiyorum gündüz-gece.
Bazan muhterem hocam Prof. Dr. Haydar Baş beyin ve BTP'nin o coşkulu kapalı salon toplantılarını kaçırıyorum.
Ya nasip, diyorum.
Şimdi milletimizin kapılarını çalma zamanı, diyerek yola koyuluyorum.
Anadolu ve Trakya'da, tabanda çalışmak, alan çalışması yapmak çok farklı...
Halkımızın nabzının nerelerde attığını görüyor, hissediyor, yaşıyorum.
Sonuç ne mi, diyorsunuz.
Kestirmeden söyleyeyim; milletimizin yüreğini Kuvay-ı Milliye ve Bağımsız Türkiye sevdası sardı.
İnsanımız, kendi siyasetini yoğuruyor.
Ankara'da ise politikacılarımız, IMF ve AB'nin havasında. Maaşlarının Washington'dan verildiği konuşulan medyacılarımız başta olmak üzere manda marazına tutulmuş olanlar da, AB, IMF ve Atlantik ötesinin rüzgarlarıyla yaprak oynatmaya çalışıyorlar.
Oynuyor mu? Hayır.
Bu hafta Samsun, Çarşamba, Bafra, Kavak güzergahındaydım.
Elleri nasırlaşmış Azaklı, Kara Yusuflu çiftçimiz soruyor: IMF'nin Derviş'i bize ne getirdi?
Cevabını hemen veriyor kendisi: Hiiiç. Buğdayımızı kesti, şekerpancarımızı bitirdi. Tütünümüzü söktürdü. IMF ve Derviş'in adamları şu kasabaya giremez. Köylere hiç uğrayamazlar. Boylarının ölçülerini sandıkta alacaklar.
Siz böyle diyorsunuz, ama, bazı yeniyetmeler, Derviş'i partilerinin başköşesine oturtmak için can atıyor, diyorum.
Onların defteri dürüldü, konuşmaya bile gerek yok; yurtdışı lobilerinde dersini alırsan, burda Derviş'in de koltuğu altına da girersin, IMF'nin de... O yalan rüzgarı fosladı, defterlerini ak zanettiklerimiz kara çıktı, diyor Kavaklılar.
Artık Kuvay-ı Milliyeciyiz, BTP'liyiz, diyorlar hep bir ağızdan.
Prof. Dr. Haydar Baş beyin projeleri bir yana, simasındaki samimiyet ve verdiği güven, bu millete yeter de artar bile, diyor Kavak'lılar, Çarşamba'lılar, Dikbıyık'lılar.
BTP Kavak İlçe Başkanı veteriner hekim Hüseyin beyi ve Kavaklıları tebrik ederek tekrar görüşmek üzere ayrılıyoruz.
Bafra'yı turluyoruz.
BTP Samsun Merkez İlçe Başkanı mimar Yusuf bey ve eğitimden sorumlu arkadaşımız soyal-bilimci Dr. Temel beyle beraberiz.
Bafra il olacak büyüklükte bir ilçe; Samsun'un gölgesinde kalmış. Tütün deposu, derlerdi geçmişte. Şimdi, çiftçi mağdur, bitkin ve yorgun. IMF ve IMF'ciler, çiftçimizi bitap düşürdü.
"Mehmedin yeri" namlı kahvede soluklanıyoruz.
Kahve sahibi Mehmet ağabey, yanımıza geliyor. Altmışbeş yaşlarında bir başka ağabey daha var yanında.
İnsanımızın, çiftçimizin, sanayicimizin müteşebbis gücünün kırıldığından konu açılıyor. Tüm partilerin üstünü çizmiş Mehmet ağabey.
30-35 yıllık siyasetçiyim, diyor yanındaki dostu. Ve ekliyor, Türkiye'yi çökerttiler.
Ne görüyorsun, diye soruyorum. Var mı ufukta bir umut, diyorum. Diyorum ama henüz BTP'li olduğumuzu söylememişiz.
Vallahi, arkadaş, bir tek profesörümüz var, diyor. Prof. Dr. Haydar Baş... Tam bir demokrasi adamı. 35 yıldan beri siyasetle içli dışlıyım; ben böylesi bir demokrat adamı görmedim, diyor amca. Konuştukça açılıyor; Profesorümüzün konuştuklarının her satırı bir kütüphane gibi, proje, çözüm ve çıkış yollarını konuşuyor, kardeşim.
Yanımdaki Dr. Temel beye bakıyorum. Kalbin biraz açılsın, diyorum şakayla karışık.
Amca ekliyor: Bu sadece benim görüşüm değil ha... Emekliyim, her tarafı geziyorum, kahveleri, köyleri, düğünü derneği. Herkesle konuşuyorum; Haydar Hoca'nın Bafra'daki oyu yüzde 60'dır, yanıldım diyelim yüzde 55...
Bu kanaat, Bafra'da herkesin ortak fikri.
Amcaya BTP'li olduğumuzu söyleyince sanki kanatlanıyor. Ne kadar memnun oluyor, bir görseniz.
İşte, profesorümüzün şu genç kadrosu Türkiye'yi omuzlayacak Allah'ın izniyle, diyor. Kucaklaşıyoruz.
Bu arada Edip Başer Paşa'nın "asker başörtüsüne karşı değil" açıklaması konuşuluyor halkın arasında.
Samsun'lu bir öğretim üyesi arkadaş, Paşa, sanki Haydar beyin cümleleriyle konuşuyordu, dedi. Ekranlardan izlediğim bazı BTP toplantılarında Haydar beyin konuştuğu kelimelerin tıpkı basımı gibi, dedi.
Toplum çok ama çok iyi bir gözlemci.
Yıllardan beri pek çok özel sohpetlerinde, Kuvay-ı Milliye ve BTP mitinglerinde değindiği tarihi bir gerçektir bu, dedim. Haydar bey, milletle devletinin, milletle askerinin arasını açanların hesabını bozacağız, diyordu hep. Bunun da nasıl olacağını topluma ve kimi ilgililere yıllardan beri anlattı, anlatmaya devam ediyor, dedim.
Milletimiz, Başer Paşa'nın bu akl-ı selim çıkışını ülkenin geleceği bakımından büyük bir umut ışığı, Çarşambalıların ifadesi ile "Kuvay-ı Milliye ışığı" olarak algılıyor. Yüreklere sevinç doluyor; görmeye, hissedilmeye dünyalar değer.
Dedim ki ben de; Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir.
Anadolu'da ne AB tavizlerine yer var, ne AB'cilere.. Ne IMF dayatmalarına rıza var, ne de IMF'cilere.
Mandacı kartelin "sipariş çabalamaları"ndan da anlaşılmıyor mu; Anadolu ne diyor, Trakya ne diyor.
Anlayan anlıyor. Ya anlayamayanlar ne mi olacak?
Onun için diyoruz; şimdi, anlayamayan veya yanlış anlayıp da aldananları ayıktırmak için seferber olma zamanı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019