—İsmail abi alacağın bir bisküvi, bir o yana çeviriyorsun bir bu yana, at şunu çantaya abi.
—Serdar’cım hangi jelâtin kullanılmış ona bakıyorum.
—Jelatin mi? Bisküviyi jelatine mi sarmışlar sigara gibi?
—Hayır, canım kardeşim, katkı maddesi olarak kullanılan jelâtin bu. Pek çok üründe ürünün raf ömrü uzun olsun, kıvamı akışkanlığı istenilen düzeyde olsun diye bu madde kullanılıyor. İki çeşidi var; sığır jelâtini ve domuz jelâtini.
—Şaka yapıyorsun!
—Keşke…
—Müslüman bir ülke olan Türkiye’de domuz jelâtini serbestçe kullanılabiliyor mu yani?
—Patnos’a hoş geldin! Eğer ürünün arkasındaki mikroskobik yazılarda sığır jelâtini yazıyorsa sorun yok. Fakat sadece jelâtin yazıyorsa sorun var demektir. Türkiye’de jelâtin üretimi yok Avrupa’dan ithal ediyoruz. Deli dana hastalığından sonra Avrupa’da jelâtin, büyük oranda domuzun iliği ve kemiğinden elde ediliyor. Bu yüzden ithal gıdaların tamamına dikkatli yaklaşmakta fayda var.
—Ama abi, tüketiciyi bilgilendirmek için domuz jelâtini yazmaları gerekmez mi? Ben nereden bileyim jelâtin yazınca domuz jelâtini kastediliyor diye.
—Bilemezsin! Bunun üzerine Türkiye’deki domuz çiftliklerinin sayısının 90’ı geçtiğini ve ihracat yapmadıklarını söylersem endişelenmemiz gereken sorunun boyutunun ne olduğunu kestirebilirsin.
—Başka hangi ürünlerde kullanılıyor bu jelâtin?
—Pek çok alanda kullanılıyor. Gıda sektörünün birçok alanından kozmetiğe eczacılıktan fotoğrafçılığa kadar...
—İyi de abi sen bilim adamısın bunları çözebilmişsin, vatandaş ne yapacak nasıl öğrenecek bu hinlikleri?
—Serdar’cım vatandaş olarak elbette uyanık ve bilinçli olma yükümlülüğümüz var. Fakat bu konularda vatandaşın güvenliğini sağlamak normalde hükümetlerin sorumluluğudur. Herkes işi gücü bırakıp bu konularda uzman olamaz ki. Kendimizi korumak için her ürünü bu şekilde sorguladığımızı, incelediğimizi bir düşün, ne kadar zamanımız bizden çalınmış oluyor. Kaldı ki biz vatandaş olarak ne kadar denetim yapabiliriz.
—Abi Türk insanı tamamen savunma moduna sokulmak isteniyor sanki. Ona güvenme buna güvenme bir yerlerde pes et dayatması var.
—Domuz et ve ürünleri serbest bırakıldıktan sonra firmaların tek yapması gereken ambalajın bir tarafına minnacık uyarı ikazı koymak.
—Ama abi, vatandaş firmaların insafına nasıl bırakılır? Gerekli uyarıları ve denetimleri yetkili mercilerin yapması gerekmez mi?
— Bu saflıkla 70’lerde bile yaşayamazsın güzel kardeşim.
— Abi yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkeyi nasıl bu hale getirdiler?
—Alternatif yok diye diye Serdar’cım, alternatif yok diye diye…
—Serdar’cım hangi jelâtin kullanılmış ona bakıyorum.
—Jelatin mi? Bisküviyi jelatine mi sarmışlar sigara gibi?
—Hayır, canım kardeşim, katkı maddesi olarak kullanılan jelâtin bu. Pek çok üründe ürünün raf ömrü uzun olsun, kıvamı akışkanlığı istenilen düzeyde olsun diye bu madde kullanılıyor. İki çeşidi var; sığır jelâtini ve domuz jelâtini.
—Şaka yapıyorsun!
—Keşke…
—Müslüman bir ülke olan Türkiye’de domuz jelâtini serbestçe kullanılabiliyor mu yani?
—Patnos’a hoş geldin! Eğer ürünün arkasındaki mikroskobik yazılarda sığır jelâtini yazıyorsa sorun yok. Fakat sadece jelâtin yazıyorsa sorun var demektir. Türkiye’de jelâtin üretimi yok Avrupa’dan ithal ediyoruz. Deli dana hastalığından sonra Avrupa’da jelâtin, büyük oranda domuzun iliği ve kemiğinden elde ediliyor. Bu yüzden ithal gıdaların tamamına dikkatli yaklaşmakta fayda var.
—Ama abi, tüketiciyi bilgilendirmek için domuz jelâtini yazmaları gerekmez mi? Ben nereden bileyim jelâtin yazınca domuz jelâtini kastediliyor diye.
—Bilemezsin! Bunun üzerine Türkiye’deki domuz çiftliklerinin sayısının 90’ı geçtiğini ve ihracat yapmadıklarını söylersem endişelenmemiz gereken sorunun boyutunun ne olduğunu kestirebilirsin.
—Başka hangi ürünlerde kullanılıyor bu jelâtin?
—Pek çok alanda kullanılıyor. Gıda sektörünün birçok alanından kozmetiğe eczacılıktan fotoğrafçılığa kadar...
—İyi de abi sen bilim adamısın bunları çözebilmişsin, vatandaş ne yapacak nasıl öğrenecek bu hinlikleri?
—Serdar’cım vatandaş olarak elbette uyanık ve bilinçli olma yükümlülüğümüz var. Fakat bu konularda vatandaşın güvenliğini sağlamak normalde hükümetlerin sorumluluğudur. Herkes işi gücü bırakıp bu konularda uzman olamaz ki. Kendimizi korumak için her ürünü bu şekilde sorguladığımızı, incelediğimizi bir düşün, ne kadar zamanımız bizden çalınmış oluyor. Kaldı ki biz vatandaş olarak ne kadar denetim yapabiliriz.
—Abi Türk insanı tamamen savunma moduna sokulmak isteniyor sanki. Ona güvenme buna güvenme bir yerlerde pes et dayatması var.
—Domuz et ve ürünleri serbest bırakıldıktan sonra firmaların tek yapması gereken ambalajın bir tarafına minnacık uyarı ikazı koymak.
—Ama abi, vatandaş firmaların insafına nasıl bırakılır? Gerekli uyarıları ve denetimleri yetkili mercilerin yapması gerekmez mi?
— Bu saflıkla 70’lerde bile yaşayamazsın güzel kardeşim.
— Abi yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkeyi nasıl bu hale getirdiler?
—Alternatif yok diye diye Serdar’cım, alternatif yok diye diye…
Serdar Peker / diğer yazıları
- Domuz jeltini / 09.07.2012
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007