Bağdat'ın ünlü pazarında bir tüccar varmış. Tüccar bir gün ona şaşkın şaşkın bakan bir yabancı görmüş ve o yabancının ölüm meleği olduğunu anlamış. Solgun ve titreyen tüccar kurtulmak için pazardan kaçıp çok çok uzaklara Samarra şehrine varmış çünkü orada ölümün onu bulamayacağından eminmiş. Nihayet Samarra'ya varan tüccar ölüm'ün dehşet verici siluetini onu beklerken bulmuş. "Pekâlâ" demiş tüccar. "Pes ediyorum. Seninim. Ama söyle bana, beni bu sabah Bağdat'ta gördüğünde neden şaşırmıştın?" "Çünkü" demiş ölüm... "Seninle bu geceki randevum Samarra'daydı."
Öncelikle bu hikaye yerine "Ne demiş atalarımız; her şey olacağına varır" yazarak da vermek istediğim mesajı verebilirdim. Fakat bu meşhur hikayeye yazıda yer vermemin nedenleri estetik kaygı ve alt metnin okuyucuda daha kalıcı olması arzusu olarak sıralanabilir.
Kader, yazgı, alın yazısı veya mukadderat... Kısaca "Bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlediğine inanılan ezeli takdir" olarak tanımlayabileceğimiz ve birçok dini inanç ile felsefi akımda kendine yer bulan bu kavramın tanımını bildiğimiz halde, okuyunca zihin bizi bazı sorulara yöneltiyor.
Açık olmak gerekirse bana göre bu soruların ve doğal olarak cevaplarının derinliği insanın zihin ve düşünce gelişimine bağlı olarak artıyor. Şahsen bu sorulara verilen en tatmin edici, tutarlı cevapların tasavvuf ilmi kapsamında olduğunu düşünüyorum fakat belirtmem gereken iki nokta var.
Birincisi; tasavvuf içinde kaybolmak çok kolay olduğundan başvuru kaynağınızın doğru olması çok önemli. İkincisi bendenizin bu alanda bir cevap kabiliyeti yok yani bu kulvarda size ancak kaynak aktarmak ile yetinebilirim. Fakat gelin görün ki bu yazıda farklı bir bakış deneyeceğiz: Akıl...
Basit, sade, gönüle göre toy kalan insan aklı kader kavramının tanımıyla karşılaşınca nasıl tepki veriyor?
Yüzlerce soru ve bunlara getirilmeye çalışan cevaplar ile diyalektik bir döngü başladığı açık ancak genelde bir yere varmak kolay olmuyor.
O halde bu sorulardan birini sorarak örneklendirelim konumuzu: "Hür irade var mıdır?" Bu soruyu sorduktan sonra kader kavramının tanımını hatırlayacak olursak aklın ilk tepkisi "Hayır hür irade yoktur zira kader varsa her olay gibi bizim irademiz sonucu olacak olay da bellidir. Dolayısıyla bizim irademiz de bellidir" olacaktır.
Ancak bu cevap aklımızı tatmin etmediğinden zihin hemen bunu çürütecek bir sav oluşturur. Örneğin önünüze koyulan bir bardak su ve soda olduğunu varsayalım. Bunlardan hangisini içmek istediğimiz sorulduğunda tamamen bağımsız olan irademizle bir tercih yaparız. "Hangisini seçeceğimize biz karar veriyorsak olaylar bizim tercihlerimize göre şekillenir dolayısıyla önceden belirli değillerdir. Yani kader diye bir şey yoktur" düşüncesi aklımızda dolanmaya başlar fakat atlanan bir nokta vardır: "Ya olmuş olan daima olması gereken ise..."
O halde kader tanımının hala akla uygun bir tanımı vardır zira hür irademizle yapmış olduğumuz her şeçime bağlı gelişen her olay aslında yazılmış olan yani olması gerekendir.
Görüldüğü üzere, kader ve buna dair sorulardan yalnızca biri aklın yaptığı kısa bir muhasebe ile bizi bir sonuca götürmektedir. Bu soruyu değiştirmek veya verilen cevaplara bağlı olarak daha uzun bir muhasebe yapmak mümkündür fakat bu konuda bilinmesi gereken bir gerçek vardır ki o da akıl ile varılacak son bir noktanın daima var olduğudur. Oysa akıl bir araç olarak kullanılıp bu ve benzeri kavramları anlamaya çok daha yatkın olan gönül ile bakılırsa anlamlandırma kolaylaşacaktır. Ancak belirtmek gerekir ki, gelişmesi ve işlevleşmesi daha zor olan gönlün üzerine genelde akla göre daha az eğilinir. Bu insanın kolaya kaçma dürtüsü veya nasibiyle alakalı olabilecekse de neden önemli olmayıp sonucu değiştirmez; tamamen aklına güvenen kişi her seferinde olacaklardan habersiz Samarra'daki randevusuna yetişmeye çalışır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018