Türkiye için, Türk milleti için, birlik ve beraberlik için, topyekün insanlık için faydalı çalışmalar ortaya koyunca, birileri hemen saldırı moduna geçiveriyor.
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk bu kaderi yaşadı, dindar ve vatansever olmasına rağmen dinsizlikle itham edildi, kendisi, annesi, babası hakkında olmadık iftiralar atıldı. Bugün de aynı kaderi Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş yaşıyor.
Dün "Dinlerarası diyalog milletimizin direncini kırma amaçlı bir işgal projesidir" dediği için hedefe konuldu. Hakkında sayfa sayısı 30 bini aşkın davalar açıldı, hem de en mahrem konularda… Siyasilerin o dönemlerde devlet imkanları tanıdığı FETÖ tarafından…
Ticari faaliyetleri engellenmeye çalışıldı. Her sahada her türlü engellemelere maruz kaldı. Ama o, asla doğruyu söylemekten, yazmaktan ve ortaya koymaktan vazgeçmedi.
Hukuk dışına çıkmaya zorlandı ama o asla bir milim bile hukukun dışına çıkmadı. Neticede bütün davaları kazandı.
15 Temmuz darbe girişimiyle FETÖ'nün gerçek yüzü, bağlantılarıyla birlikte ortaya çıkınca Prof. Dr. Baş'ın haklılığı bir kez daha gün yüzüne çıktı.
Ama gözden kaçırdıkları bir gerçek vardı; Prof. Dr. Baş, sadece dinlerarası diyalog ve FETÖ konusunda değil, her konuda haklıydı.
Bunu da zaman gösteriyor ve de gösterecek.
Bugünse, Prof. Dr. Haydar Baş "Hoş Geldin Atatürk" dediği için hedefe konuldu. Basit ve örneği çok görülen bir alacak-verecek davası bir anda siyasi infaza dönüşebilir mi? Evet, özellikle de doğruları söylüyorsanız.
Prof. Dr. Haydar Baş'la, Mustafa Eraslan arasındaki bir alacak-verecek davası, "devlet büyükleri"nin de karıştırılmasıyla bir anda siyasi bir infaz davasına dönüştürülüverdi.
Bu konuda Prof. Dr. Baş aleyhinde ard niyetli olarak birçok haberler basına medyaya servis edildi. Bir el, Türkiye'de ve dünyada itibar sahibi olan, aynı zamanda bir parti genel başkanı olan Prof. Dr. Baş aleyhinde karalama kampanyası başlattı. Bu kampanyanın Prof. Dr. Baş'ın "Hoş Geldin Atatürk" eserini ortaya koymasından ve Türkiye genelinde "Atatürk Vatandır" sempozyumları organize etmesinden sonra olması oldukça dikkat çekici…
Yaşananların iç yüzünü ve hedefini, Ümit Zileli, Nurcan Sabur ve Can Ataklı gibi deneyimli ve duayen yazarlar da köşelerine taşıdılar ve çok önemli değerlendirmeler yaptılar.
Ümit Zileli, "İtibarınız itinayla katledilir" başlıklı köşe yazısında, yeni Türkiye'nin en başta gelen özelliğinin algı operasyonu olduğunu ifade ettikten sonra bu konuda en başarılı oldukları alanın da "itibar suikastları" olduğunu vurguladı.
Ve bu konuda Prof. Dr. Baş'ın itibarını hedefleyen bir davayı örnek gösterdi.
Zileli, Türkiye'de yüzlerce, binlerce örneği bulunabilecek bir alacak-verecek davasının, "devlet büyükleri"nin müdahalesiyle nasıl bir itibar suikastına dönüştüğünü anlatıyor yazısında…
Deneyimli yazar, Prof. Dr. Baş'a yapılan şantajla ilgili de şu bilgileri aktarıyor:
"Asıl ilginç olan ise kovuşturma esnasında cumhuriyet savcısı da dahil olmak üzere mahkeme heyetinin tamamı değişir, iyi mi! Bu arada işin içine bir şekilde 'devlet büyükleri' karıştırılır. Sonrasında Eraslan'ın avukatı olarak davaya dahil olan Selim Yavuz, 14 milyon 750 bin dolar yani 90 milyon TL karşılığında davayı sonlandırma teklifi yapar. Üstelik bunu mahkemede de 'müvekkilimin zararı bu kadar olduğu için istedim' diye itiraf da eder. Halbuki istenen miktar Eraslan'ın ödediği 6 milyonluk borcun tam 15 katıdır!"
Gazeteci Nurcan Sabur, "Alacaklının suçlu muamelesi gördüğü dava" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında yargının bağımsız olması gerektiğine vurgu yapan Sabur, yargıya siyasetin bulaşması halinde orada adaletin ortaya çıkmayacağına, hak ve hukuka riayet edilmesinin asla mümkün olmayacağına işaret etti. Buna örnek olarak da Sayın Baş hakkında süregelen ilginç davayı verdi.
Sabur yazısında, "Noter huzurunda sözleşme belli, yapılan ticari faaliyet belli, senetlerin alınan borç karşılığı olduğu belli…" olduğu ve çoktan Sayın Baş lehine sonuçlanması gereken bir davanın sürekli uzatılarak siyasi bir infaz davasına nasıl dönüştüğünü, dava hakkında detaylı bilgiler vererek açıkladı.
Bunun bir infaz olduğunun delili olarak da, MASAK raporu beklenmeden, Sayın Baş'ın ve avukatının mal varlıklarına tedbir konulması ve yurt dışı yasağı getirilmesini gösterdi. Dava devam ederken, Sayın Baş'a ve avukatlarına yapılan şantajı da notlarına ekledi.
"Ne adalet ama! Alacağını takip etmek yağmacılık oluyor" ifadelerini kullanan Sabur yazısında şu önemli tespitleri yazdı: "Şimdi neden yargının bağımsızlığı önemli anlıyorsunuz değil mi? Alacaklı olanın, alacağını istediği için suçlu, borçlu olanın ise devlet büyüklerini arkasına aldığı için güçlü olduğu bir atmosferde söyler misiniz biz kime, hangi adalete güveneceğiz? Ama şu bir gerçek ki, adalet herkese lazım. Bir gün kirli hesapların sahiplerine geri döneceğini asla unutmamak lazım."
Gazeteci Can Ataklı ise Haydar Baş'a yönelik açılan davadaki tuhaflıkların arkasında BTP liderinin Atatürk'e olan sevgisinin olduğunu belirtti.
Ataklı, "Dindar olduğu bilinen isimler eğer Atatürk'ten, çağdaşlıktan ya da yobazlığa karşı olmaktan bahsediyorlarsa başlarına bunlar geliyor" dedi ve "Sahi, bu iktidar Atatürk'e sevgi gösteren kim olursa olsun, son derece dindar olsa bile hiç gözünün yaşına bakmıyor, yok etmek için her şeyi yapıyor galiba" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Haydar Baş ve yaşadıkları zorluklar hakkında bu yazıları kaleme alan değerli duayen gazetecilerimizi gönülden tebrik ediyoruz.
Gerçekten de bugün "Atatürk", "Ehl-i Beyt", "dini ve milli bütünlüğümüz", "Türk-Kürt kardeştir", "birlik beraberlik" diyenlere destek olmanın, yiğidin hakkını yiğide vermenin, adalete ulaşmanın çok zor olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025