Batılı ülkeler Türkiye üzerindeki menfur emellerini gerçekleştirebilmek için Türk toplumuna şu fitneyi yaymaya çalıştılar "Siz eskiden Rum'dunuz, Ermeni'ydiniz, Süryani'ydiniz. Türkler geldi, sizi Müslüman yaparak Türkleştirdiler.".
Bu noktadan hareket ederek, Batılılar ülkemize misyonerlerini göndererek, Türk toplumunu Hıristiyanlaştırıp "Sizin aslınız Rum'dur, Ermeni'dir ve Süryani'dir" mantığını işlemeye ve bu şekilde milletimizi ve ülkemizi paramparça yapma mücadelesine giriştiler. Hedef bir dini masum bir şekilde yaymak değil, bir milleti ortadan kaldırmak ve ülke topraklarını ele geçirmektir.
Yıllarca oynanan oyunların perde arkasında hep bu mantık vardır.
Batılılar Türk milletinin Çanakkale'de, Sakarya'da, Anadolu'nun her sathında, milli ve dini bütünlüğünden kaynaklanan direncini görünce, bu değerleri, öz kültürümüzü yıpratmadan amaçlarına ulaşamayacaklarını anladılar.
Başlangıçta, Mustafa Kemal Atatürk, Batılıların oyunlarının farkında olduğundan onlara asla müsaade etmedi. Onun vefatından sonra, basiretsiz siyasilerimiz bu oyunlara alet oldu ve 1998'e kadar yavaş yavaş Türk toplumunun arasındaki milli ve dini bağlar çözülmeye çalışıldı.
Sürecin hızlanması konusunda milat, 1998'de Fethullah Gülen'in Papayı ziyaretidir. O günden sonra misyonerler ülkemizde cirit atmaya başladı ve birçok gencimiz Hıristiyan oldu, boyunlarına haç taktılar. Dinini değiştiren her bir gencimizin vebali, o zatın üzerinedir ve asla bunun hesabını veremeyecektir.
3 Kasım seçimlerinden sonra Fethullah Gülen'in sağında ve solunda bulunan bazı isimler AKP hükümetine yerleşip, özellikle de Diyanet gibi önemli bakanlıklara atanınca süreç daha da hızlandı.
Yeni Şafak gazetesinde yapılan bir mülakatta "Papaların hayatı beni çok etkiledi. Onlardan çok şey öğrendim" diyen ve Vatikan'da misyoner teolog Montgomery Watt'ın doktora talebesi olan ilahiyatçı Mehmet Aydın Diyanet'ten sorumlu bakan olması da çok manidardır.
Mehmet Aydın'ı aynı zamanda Fethullah Gülen'in yakınlığı ile bilinen Gazeteciler ve Yazarlar vakfının da başkanlığından da tanıyoruz.
Mehmet Aydın Marmara İlahiyatta katıldığı bir panelde "Allah katında tek din İslam'dır diyen en büyük dinsizdir" deme talihsizliğinde de bulunmuştu.
Dinlerarası Diyalog çalışmalarının organizatörlüğünü yapan Mehmet Aydın meşhur Abant toplantılarının da öncüsü ve organizatörü idi.
Hatırlarsınız, hani şu "Akılla vahiy çelişirse akıl tercih edilir","Vatan, bayrak, devlet kutsal değildir" gibi dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden sonuçların çıktığı Abant.
Şu anki AKP iktidarının fikri temellerinin atıldığı Abant.
Kiliselerin açılması, din eğitiminin kısıtlanması, misyonerlerin cirit atması, azınlıklara toprak satın alma hakkı tanınması, İncil dağıtılması, Kuranın yanlış yorumlanması gibi adımlar bugün karar verilmiştir sanmayın. Hepsi geçmişte bahsettiğimiz süreçte planlanan senaryolardır. Adım adım yerine getiriliyor.
Gülen'in Papa ziyareti ile başlayan bu süreç Dinlerarası Diyalog çalışmalarıyla devam etti. Başlangıçta Gülen cemaatinin bir faaliyeti olarak görülürken, bir anda diyanetin de işin içine girmesiyle bir devlet politikası haline getirildi.
Endülüs'ün ve Osmanlı'nın yıkılışını çok iyi araştırmalıyız. Hep aynı senaryo oynanıyor. Tarih tekerrür ediyor.
Tarihinden ders almayan milletler batmaya ve yok olmaya mahkumdur.
Dün millet olarak bütün meselelerin üstesinden nasıl geldiysek bugün de aynı şekilde bir ve beraber olarak mücadele etmeliyiz.
İşte o yüzden Kuvayı Milliye şarttır
diyoruz.
Bu noktadan hareket ederek, Batılılar ülkemize misyonerlerini göndererek, Türk toplumunu Hıristiyanlaştırıp "Sizin aslınız Rum'dur, Ermeni'dir ve Süryani'dir" mantığını işlemeye ve bu şekilde milletimizi ve ülkemizi paramparça yapma mücadelesine giriştiler. Hedef bir dini masum bir şekilde yaymak değil, bir milleti ortadan kaldırmak ve ülke topraklarını ele geçirmektir.
Yıllarca oynanan oyunların perde arkasında hep bu mantık vardır.
Batılılar Türk milletinin Çanakkale'de, Sakarya'da, Anadolu'nun her sathında, milli ve dini bütünlüğünden kaynaklanan direncini görünce, bu değerleri, öz kültürümüzü yıpratmadan amaçlarına ulaşamayacaklarını anladılar.
Başlangıçta, Mustafa Kemal Atatürk, Batılıların oyunlarının farkında olduğundan onlara asla müsaade etmedi. Onun vefatından sonra, basiretsiz siyasilerimiz bu oyunlara alet oldu ve 1998'e kadar yavaş yavaş Türk toplumunun arasındaki milli ve dini bağlar çözülmeye çalışıldı.
Sürecin hızlanması konusunda milat, 1998'de Fethullah Gülen'in Papayı ziyaretidir. O günden sonra misyonerler ülkemizde cirit atmaya başladı ve birçok gencimiz Hıristiyan oldu, boyunlarına haç taktılar. Dinini değiştiren her bir gencimizin vebali, o zatın üzerinedir ve asla bunun hesabını veremeyecektir.
3 Kasım seçimlerinden sonra Fethullah Gülen'in sağında ve solunda bulunan bazı isimler AKP hükümetine yerleşip, özellikle de Diyanet gibi önemli bakanlıklara atanınca süreç daha da hızlandı.
Yeni Şafak gazetesinde yapılan bir mülakatta "Papaların hayatı beni çok etkiledi. Onlardan çok şey öğrendim" diyen ve Vatikan'da misyoner teolog Montgomery Watt'ın doktora talebesi olan ilahiyatçı Mehmet Aydın Diyanet'ten sorumlu bakan olması da çok manidardır.
Mehmet Aydın'ı aynı zamanda Fethullah Gülen'in yakınlığı ile bilinen Gazeteciler ve Yazarlar vakfının da başkanlığından da tanıyoruz.
Mehmet Aydın Marmara İlahiyatta katıldığı bir panelde "Allah katında tek din İslam'dır diyen en büyük dinsizdir" deme talihsizliğinde de bulunmuştu.
Dinlerarası Diyalog çalışmalarının organizatörlüğünü yapan Mehmet Aydın meşhur Abant toplantılarının da öncüsü ve organizatörü idi.
Hatırlarsınız, hani şu "Akılla vahiy çelişirse akıl tercih edilir","Vatan, bayrak, devlet kutsal değildir" gibi dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden sonuçların çıktığı Abant.
Şu anki AKP iktidarının fikri temellerinin atıldığı Abant.
Kiliselerin açılması, din eğitiminin kısıtlanması, misyonerlerin cirit atması, azınlıklara toprak satın alma hakkı tanınması, İncil dağıtılması, Kuranın yanlış yorumlanması gibi adımlar bugün karar verilmiştir sanmayın. Hepsi geçmişte bahsettiğimiz süreçte planlanan senaryolardır. Adım adım yerine getiriliyor.
Gülen'in Papa ziyareti ile başlayan bu süreç Dinlerarası Diyalog çalışmalarıyla devam etti. Başlangıçta Gülen cemaatinin bir faaliyeti olarak görülürken, bir anda diyanetin de işin içine girmesiyle bir devlet politikası haline getirildi.
Endülüs'ün ve Osmanlı'nın yıkılışını çok iyi araştırmalıyız. Hep aynı senaryo oynanıyor. Tarih tekerrür ediyor.
Tarihinden ders almayan milletler batmaya ve yok olmaya mahkumdur.
Dün millet olarak bütün meselelerin üstesinden nasıl geldiysek bugün de aynı şekilde bir ve beraber olarak mücadele etmeliyiz.
İşte o yüzden Kuvayı Milliye şarttır
diyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025