Hayatın bir adı 'arayış', bir diğer adı da 'bekleyiştir'. Neyi aradığını ve neyi beklediğini bilenlere selam olsun.
Peki, neyi arıyor ve neyi bekliyoruz? Aradığımız O'dur (c.c). Beklenen ise ölümdür.
Hepimiz her canlı gibi mutlaka öleceğimizi biliriz. Ama bildiğimiz bu gerçeği pek hatırlamakta istemeyiz.
Ama hatırlamak zorundayız. Hayatımızın bir süresi, bir sınırı olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
Zaten Allah'ın Habibi (s.a.a.v) 'nasihat (ders, öğüt, örnek) olarak ölüm yeter' diyor. Dersimizi almamız gerekmez mi?
Evet, gideceğimiz mutlak. Ama mesele nasıl gideceğimizdir!
'Merhuma olan haklarınızı helal ediyor musunuz' sorusunu duymuşsunuzdur. İnsanların çoğu 'helal olsun' derler. (Haram olsun, diyeni de duydum)
Genelde kalanlar, ölenlerden razı olduklarını beyan ederler. Ya Yüce Allah (c.c) bizden razı mıdır?
İşte bu sorunun cevabı şuan yaşadığımızın içinde. Biz, O'ndan razı isek mutlaka O da, bizden razıdır. Ve O'na gidişimiz gülerek olur.
Peki, nasıl olacak bu gülüş?
'Ağlayarak geldiğimiz dünyadan gülerek gidebilmek'. Evet, bütün mesela bu!
Bu dünyada kalanı gördünüz mü? Habibi Muhammed Mustafa bile gitti bu dünyadan.
Gözünün nuru Fatıma-tüz Zehra gitti bu dünyadan.
Sevgisini sevgisine endekslediği, vasisi, halifesi, hidayet önderi İmam Ali gitti bu dünyadan.
Canım, dedikleri, etleri etimden, kanları kanımdandır, dedikleri, cennet gençlerinin efendileri Hasan ile Hüseyin gitti bu dünyadan.
Bize imanı-insanı öğreten, Ehl-i Beyt'i tanıtan, Atatürk ile barıştıran Prof. Dr. Haydar Baş gitti bu dünyadan.
Demek ki galipte, gitmeyen yok. İşte bu kısacık konaklama yerine dünya, konaklama süresine de hayat, diyoruz.
Bu noktada Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız şu tasviri hep aklımdadır.
İnsanın doğumundan bahsederek, 'sen dünyaya gelirken ağlıyordun, etrafındakiler ise gülüyordu. Öyle bir hayat yaşa ki, sen öbür aleme giderken herkes alıyorken sen gülesin'.
İşte bütün mesele burada! Ağlayarak geldiğimiz dünyadan gülerek gidebilmek. Bu iki nokta arasındaki zaman dilimine 'hayat', mücadeleye, arayışa, kavgaya da, 'kulluk' diyoruz.
Kulluk en büyük makam. İşte bu makamı, 'kul' kimliğini kazanmakta gayret istiyor, sabır istiyor, fedakarlık istiyor, vazgeçebilme istiyor. En önemlisi ise o kapıdan hiç ayrılmamayı gerektiriyor.
Bu noktada sözü bizzat Haydar Hocamıza bırakalım. Şöyle der Haydar Baş Hocamız:
"İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem'den son peygamber Hz. Muhammed'e (sav) kadar gelen peygamberler hep insanı konu seçmiş, onu onarmış, onunla meselesini çözmüştür.
Hatta diyebiliriz ki, peygamberlerin kullandığı bütün vasıtalar hatta emirler ve nehiyler hep insan içindir. Zira insan eşref-i mahluk olup Allah'ın yeryüzündeki halifesidir.
İnsanlar küllî iradenin maksadında ifna olduklarında ticarette, ziraatta, kültürde, sosyal münasebetlerde en mükemmel örnek olmuşlardır.
Evrende hiçbir şey yok ki, insanla ilgili olmasın. Her şey onunla anlam kazanır. Onun olmadığı yerde kanunlar Ve nizamlar da hükümsüzdür.
Maksat insan-ı kâmildir. Ve bugün asıl mesele insan-ı kâmil, erdemli insan meselesidir."
Bu yüzden olsa gerek ki, Haydar Baş Hocamız eğitimde, de, sağlıkta da, ekonomide de, siyasette de, kısaca hayatın her an ve alanında 'önce insan' dedi.
İnsanı tanımadıktan sonra insan için hiçbir şey yapamazsınız, dedi.
O, kendini bildi. Haliyle Rabbini de bildi. İşte o kendini bilme makamına 'kulluk' diyoruz. Bunu da ondan öğrendik.
İşte Haydar Baş o kapıdan hiç ayrılmadı ve bizler ağlıyorken o gülerek gitti bu dünyadan.
Çünkü o tam bir kuldu. Kuran'ı yaşadı. Hz. Peygamberi ve Ehjl-i Beyt'ini yaşadı.
Bu hal ile yaşanan vuslattan daha güzel ne olabilir ki! Haydar Hocamız o vuslata koşarak ve gülerek gitti.
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025