Bir zamandan beri "nüfus planlaması" adı altında yürütülen proje, batı ülkelerinde zararlı noktaya gelmiştir. Artık batılı ülkelerde nüfus artmıyor. Mevcut nüfus son derece yaşlıdır.
Nüfusu teşvik için çok cazip imkanlar hazırlandıysa da henüz çözüme ulaşılabilmiş değil.. Görülen o ki bu marazi hal, belki de Batı'nın sonu olacaktır.
Bu duruma niçin gelinmiştir? Bu durum elbette durduk yerde ortaya çıkmamıştır. Önce aile kurumu nasıl sarsıldı. Asıl gayesi nüfus teşvik olan cinsellik, gayesinden uzaklaştırıldı. Mesela bir Danimarka ele alındığında görülecektir ki, çiftlerin yüzde sekseni nikahsız oldukları halde beraber yaşıyorlar. Elbette ne zaman sona ereceği bilinmeyen bu birliktelikler, çocuk yetiştirmek için yeterli duyguya ve inanca sahip değillerdir.
Bu anlayış Batı'yı tüketen temel problemdir. Aile yıkılmış, ilişkiler gayri meşru boyuta taşınmış ve çocuk yetiştirme amacı unutulmuştur. Behimi amaca yönelik bir hayat söz konusudur.
Bilhassa Batı Avrupa'da bir hayli zenci nüfusu mevcuttur. Almanya'nın her üç vatandaşından birisi yabancı kökenlidir. Dünya şampiyonu olan Fransız milli futbol takımının oyuncularını tahlil eden bir yazı okumuştum. Nerede ise takımın tamamına yakını Fransız olmayan insanlardan oluşuyor.
Bu tespitten sonra Batı'nın işinin çok zor olduğunu söylemek durumundayız. Batı belki de bu manazi sebeple tarihe karışacaktır.
Türkiye gibi, Batı'nın tesirinde olan ülkelere gelince; görülen o ki her konuda olduğu gibi nüfus konusunda da Batı örnek alınıyor. Şöyle bir ifade ile konuyu formülüze edebiliriz; Batı'ya yaklaştıkça aile problemleri artıyor ve nüfus azalıyor.
Devlet olarak aynı yanlışı benimsemiş durumdayız. Ailede 2 çocuk esas alınıyor. Sadece 2 çocuk yardım alıyor ve Türk ailesi çocuk, anne-baba olmak üzere 4 kişi olarak kabul ediliyor.
Bu anlayışın sonucu, Batı'nın durumuna götürür. Giderek nüfus artışı sona erer, aileler dağılır.
Başta batıcı medya olmak üzere pek çok kurum aileyi sarsacak yayın ve örnekler sunuyor. Bekaret kınanıyor, nikahsız ilişkiler teşvik ediliyor. Böylece evlenme yüzdesi düştüğü gibi, boşanmalar hız kazanıyor. Boşanan aile çocukları çoğu kez, art niyetli insanların ağına düşüyor.
Türk ahlak ve hukukunun reddettiği görevler bu ebeveyn yoksunu gençlere yaptırılıyor. Kısacası, aile bozulunca sosyal doku zaafa uğruyor.
AB'ye girmek için kimliğini, değerlerini, çıkarlarını, tarihini yok sayan bir anlayış, acaba işin sonunu düşünebiliyor mu?
Bu soruya hiç kimse müspet cevap veremiyor.
Meseleye bir de şu açıdan bakalım. Habire artan nüfusun geçimi, işi, aşı ne olacak? Elbette her doğanın rızkı kaderinde yazılmıştır. Kişiye düşen görev, bu rızkı aramaktır. Devletin bir üst irade olarak vatandaşını korumak ve geliştirmek görevi vardır.
Bir zamanlar okulları kapatmayı düşünen Milli Eğitim Bakanı misali, nüfusu azaltarak yönetimi kolaylaştırma politikası son derece kolaycı ve tutarsız bir yoldur. Bugün Türk siyasetçisini aynı mantık üzere görüyoruz.
Tarımı engellenen, hayvancılığı öldürülen, sanayide engellere takılan bir Türkiye önce bağımsız hale getirilmeli. Yani Bağımsız Türkiye olması, sonrası kolay.
Nüfusu teşvik için çok cazip imkanlar hazırlandıysa da henüz çözüme ulaşılabilmiş değil.. Görülen o ki bu marazi hal, belki de Batı'nın sonu olacaktır.
Bu duruma niçin gelinmiştir? Bu durum elbette durduk yerde ortaya çıkmamıştır. Önce aile kurumu nasıl sarsıldı. Asıl gayesi nüfus teşvik olan cinsellik, gayesinden uzaklaştırıldı. Mesela bir Danimarka ele alındığında görülecektir ki, çiftlerin yüzde sekseni nikahsız oldukları halde beraber yaşıyorlar. Elbette ne zaman sona ereceği bilinmeyen bu birliktelikler, çocuk yetiştirmek için yeterli duyguya ve inanca sahip değillerdir.
Bu anlayış Batı'yı tüketen temel problemdir. Aile yıkılmış, ilişkiler gayri meşru boyuta taşınmış ve çocuk yetiştirme amacı unutulmuştur. Behimi amaca yönelik bir hayat söz konusudur.
Bilhassa Batı Avrupa'da bir hayli zenci nüfusu mevcuttur. Almanya'nın her üç vatandaşından birisi yabancı kökenlidir. Dünya şampiyonu olan Fransız milli futbol takımının oyuncularını tahlil eden bir yazı okumuştum. Nerede ise takımın tamamına yakını Fransız olmayan insanlardan oluşuyor.
Bu tespitten sonra Batı'nın işinin çok zor olduğunu söylemek durumundayız. Batı belki de bu manazi sebeple tarihe karışacaktır.
Türkiye gibi, Batı'nın tesirinde olan ülkelere gelince; görülen o ki her konuda olduğu gibi nüfus konusunda da Batı örnek alınıyor. Şöyle bir ifade ile konuyu formülüze edebiliriz; Batı'ya yaklaştıkça aile problemleri artıyor ve nüfus azalıyor.
Devlet olarak aynı yanlışı benimsemiş durumdayız. Ailede 2 çocuk esas alınıyor. Sadece 2 çocuk yardım alıyor ve Türk ailesi çocuk, anne-baba olmak üzere 4 kişi olarak kabul ediliyor.
Bu anlayışın sonucu, Batı'nın durumuna götürür. Giderek nüfus artışı sona erer, aileler dağılır.
Başta batıcı medya olmak üzere pek çok kurum aileyi sarsacak yayın ve örnekler sunuyor. Bekaret kınanıyor, nikahsız ilişkiler teşvik ediliyor. Böylece evlenme yüzdesi düştüğü gibi, boşanmalar hız kazanıyor. Boşanan aile çocukları çoğu kez, art niyetli insanların ağına düşüyor.
Türk ahlak ve hukukunun reddettiği görevler bu ebeveyn yoksunu gençlere yaptırılıyor. Kısacası, aile bozulunca sosyal doku zaafa uğruyor.
AB'ye girmek için kimliğini, değerlerini, çıkarlarını, tarihini yok sayan bir anlayış, acaba işin sonunu düşünebiliyor mu?
Bu soruya hiç kimse müspet cevap veremiyor.
Meseleye bir de şu açıdan bakalım. Habire artan nüfusun geçimi, işi, aşı ne olacak? Elbette her doğanın rızkı kaderinde yazılmıştır. Kişiye düşen görev, bu rızkı aramaktır. Devletin bir üst irade olarak vatandaşını korumak ve geliştirmek görevi vardır.
Bir zamanlar okulları kapatmayı düşünen Milli Eğitim Bakanı misali, nüfusu azaltarak yönetimi kolaylaştırma politikası son derece kolaycı ve tutarsız bir yoldur. Bugün Türk siyasetçisini aynı mantık üzere görüyoruz.
Tarımı engellenen, hayvancılığı öldürülen, sanayide engellere takılan bir Türkiye önce bağımsız hale getirilmeli. Yani Bağımsız Türkiye olması, sonrası kolay.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002