Başbakan Ecevit'in sağlık tablosu, sadece kendisinin değil, aynı zamanda Türk siyasetinin vaziyetidir.
Ecevit'e yüklenenler yanılıyor. Ecevit, güngörmüş bir insan. Tecrübeli bir siyasetçi. Feleğin nice çemberlerinden geçmiş bir Karaoğlan. Evet, doktorlarının raporları ağır. "Her an felç olabilirsiniz" uyarısında bulundukları belirtiliyor. 24 saat hekim gözetimde bulunması lazım... Durumu gerçekten kritik.
Sağlık durumundaki bu vahim tablolara rağmen Başbakan, koltuğu birilerine teslim etmek istemiyorsa, şüphesiz bir bildiği vardır. Ve bu "malum gerçek" çok önemli. Başbakan Ecevit'in, hayatını riske ederek ortaya koyduğu bu tavır, şüphesiz yılların devlet tecrübesine dayanıyor. Bu tavrıyla aslında milletimize çok önemli mesajlar veriyor. Hiçkimse Ecevit'in koltuk ihtirasından bahsedemez. Bunun için koltuğunu terketmiyor, diyemez. Böyle bir lakırdı, bilim dışı ve abestir. Nasıl mı? Ecevit'in bu tablodan sonra ihtirası olsa ne olur, olmasa ne olur? Yiyebildiği belli, içebildiği belli... Sabahleyin; bir gram peynir, iki yudum çay, bir lokma ekmek. Akşamleyin iki kaşık süzme mercimek. Gözleri buğulu, kulakları uğultulu, bağırsakları gürültülü. Değil kendisi yürürken; damarlarındaki kanı, deveran ederken zorlanıyor. Böyle bir insanda ne iştah kalır, ne arzu, ne ne ihtiras... Ecevit'in ayakları belki çalışmıyor; ama yüreği, beyni ayakta. İşte bu yüreği ve beynidir, koltuğu bıraktırmayan; Türkiye'yi, bunlara teslim etmem, dedirten. Dolayısıyla "koltuk için iştah kabartan ortakları" başta olmak üzere bazı muhalefet liderleri, sadece Ecevit'e değil, bilakis öncelikle kendilerine baksınlar, derim. Ne yapsın Ecevit... Türkiye çok riskli bir süreçten geçiyor. Kıbrıs masada. Ege ısıtılıyor. İstanbul'da, Adapazarı'nda, Harran'da, Ardahan'da, Kars'ta, Trabzon'da "Made in AB" damgalı "etnik kaşağı" kullanıyor; Türkiye, Sevr'e itiliyor. AB bastırıyor. Global aktörler ve yerli siyasi figüranları, kültürel haklar şöleni adı altında "etnik bölünme nümayışları"nı başlattılar. Hazinemize, IMF'cilerin faiz hortumu bağlanmış. IMF'ciler kasayı boşalttılar. Sıra kaynaklara geldi. Fabrikalara, stratejik kamu işletmelerine kelepir fiyatına konmak istiyorlar. W. Bush'un babası Bush, o yaşta, o seviyede adam bile, alt-yedi ay önce bu haraç-mezatlar için Türkiye'yi turluyor. Ardından komisyoncularını gönderiyor. Makul düşünün; böyle riskli bir ortamda Ecevit, kime bıraksın, kime vekalet versin. Ne yapsın Ecevit... Daha koalisyon pazarlığı yapılırken Rahşan Hanım'ın fırçasıyla, politik gözlemcilerin deyimiyle "süt dökmüş kediye dönen" Devlet Bahçeli'ye, nasıl devretsin işleri? Ecevit'in bu vahim tablosunu 15 santim mesafeden gözlemlediği halde, kulislerde konuşulduğu üzere Rahşan Hanım'dan çekindiği için gerçek niyetini saklayarak Çin seddinden bu tarafa "bitkisel hayatta da olsa kendisi çekilmedikçe Ecevit'e tam bağlıyız" diye haber uçuran Bahçeli'ye mi bıraksın devletin en riskli konularını? Yoksa AB şeflerinin basın beyanatlarının fotokopilerinden tıpkı basım yaparak milletimizin huzurunda AB çıkışları yapan ortağı Mesut Yılmaz'a mı bıraksın koltuğu? AB treni kaçıyor, ne taviz vereceksek verelim, söylemiyle Kıbrıs'taki taviz sürecine katkıda bulunan ve Rauf Denktaş'ı bunaltan Yılmaz'a mı terketsin Kıbrıs'ı, sayın Ecevit? Yoksa, koalisyon toplantılarında en netameli problemler konuşulurken, ikide bir güya aralarında horoz dövüşü yaparak vakit dolduran her iki ortağına mı bıraksın Başbakan? Ortaklarını çok iyi tanıdığı için vekalet veremiyor, başbakanlıktan da çekilemiyor.
Türkiye'yi taşıyacak muhalefet mi kalmış ki, koltuğunu terketsin. Gümrük Birliği'yle ülkemize 60-70 milyar dolan zarara uğratan Tansu Çiller'in yüzü kızarmadan hala AB demesinden, kendisi AB'ci olsa da vaziyetinden Başbakan Ecevit bile çekinmiştir, Allah ü a'lem. Ne yapsın Ecevit... Hayatını tam riske atarak Türkiye'yi riske atmaktan korumaya çalışıyor. Vekalet için yüreğinden geçirdiği isim, Hüsamettin Özkan... Ama hayatının son deminde Rahşan hanımcağızını da üzmek istemiyor. Çünkü Özkan'ın, Rahşan Hanım'la arasının hoş olmadığını biliyor. İyisi mi, yığılsam da başbakanlık koltuğunda yığılayım, diyor. Başbakanlık makamını Oran'daki ofise taşıyor. Başbakan Ecevit, bütün bu politik atraksiyonlarıyla Türkiye'ye sahip aradığı mesajını veriyor. Türkiye sahip bekliyor. Türkiye'nin sahibi kim mi? Millet haykırıyor; duyana, görene.. Kuvay-ı Milliye ruhuyla donanmış Bağımsız Türkiye sevdalılarıdır emanetin sahipleri. Sözkonusu Kuvay-ı Milliye kadrosuna yönelik malum bazı siyasilerin de içinde bulunduğu dıştan güdümlü ayak takımlarının kimi komplolarına vakıf olduğunda parmaklarını ısırıp derhal müdahale etmeyi vatanborcu bilen başbakan Ecevit, Bağımsız Türkiye sevdalılarının yolunu gözlüyor. Daha ne yapsın Ecevit. Görene... Köre ne?
Ecevit'e yüklenenler yanılıyor. Ecevit, güngörmüş bir insan. Tecrübeli bir siyasetçi. Feleğin nice çemberlerinden geçmiş bir Karaoğlan. Evet, doktorlarının raporları ağır. "Her an felç olabilirsiniz" uyarısında bulundukları belirtiliyor. 24 saat hekim gözetimde bulunması lazım... Durumu gerçekten kritik.
Sağlık durumundaki bu vahim tablolara rağmen Başbakan, koltuğu birilerine teslim etmek istemiyorsa, şüphesiz bir bildiği vardır. Ve bu "malum gerçek" çok önemli. Başbakan Ecevit'in, hayatını riske ederek ortaya koyduğu bu tavır, şüphesiz yılların devlet tecrübesine dayanıyor. Bu tavrıyla aslında milletimize çok önemli mesajlar veriyor. Hiçkimse Ecevit'in koltuk ihtirasından bahsedemez. Bunun için koltuğunu terketmiyor, diyemez. Böyle bir lakırdı, bilim dışı ve abestir. Nasıl mı? Ecevit'in bu tablodan sonra ihtirası olsa ne olur, olmasa ne olur? Yiyebildiği belli, içebildiği belli... Sabahleyin; bir gram peynir, iki yudum çay, bir lokma ekmek. Akşamleyin iki kaşık süzme mercimek. Gözleri buğulu, kulakları uğultulu, bağırsakları gürültülü. Değil kendisi yürürken; damarlarındaki kanı, deveran ederken zorlanıyor. Böyle bir insanda ne iştah kalır, ne arzu, ne ne ihtiras... Ecevit'in ayakları belki çalışmıyor; ama yüreği, beyni ayakta. İşte bu yüreği ve beynidir, koltuğu bıraktırmayan; Türkiye'yi, bunlara teslim etmem, dedirten. Dolayısıyla "koltuk için iştah kabartan ortakları" başta olmak üzere bazı muhalefet liderleri, sadece Ecevit'e değil, bilakis öncelikle kendilerine baksınlar, derim. Ne yapsın Ecevit... Türkiye çok riskli bir süreçten geçiyor. Kıbrıs masada. Ege ısıtılıyor. İstanbul'da, Adapazarı'nda, Harran'da, Ardahan'da, Kars'ta, Trabzon'da "Made in AB" damgalı "etnik kaşağı" kullanıyor; Türkiye, Sevr'e itiliyor. AB bastırıyor. Global aktörler ve yerli siyasi figüranları, kültürel haklar şöleni adı altında "etnik bölünme nümayışları"nı başlattılar. Hazinemize, IMF'cilerin faiz hortumu bağlanmış. IMF'ciler kasayı boşalttılar. Sıra kaynaklara geldi. Fabrikalara, stratejik kamu işletmelerine kelepir fiyatına konmak istiyorlar. W. Bush'un babası Bush, o yaşta, o seviyede adam bile, alt-yedi ay önce bu haraç-mezatlar için Türkiye'yi turluyor. Ardından komisyoncularını gönderiyor. Makul düşünün; böyle riskli bir ortamda Ecevit, kime bıraksın, kime vekalet versin. Ne yapsın Ecevit... Daha koalisyon pazarlığı yapılırken Rahşan Hanım'ın fırçasıyla, politik gözlemcilerin deyimiyle "süt dökmüş kediye dönen" Devlet Bahçeli'ye, nasıl devretsin işleri? Ecevit'in bu vahim tablosunu 15 santim mesafeden gözlemlediği halde, kulislerde konuşulduğu üzere Rahşan Hanım'dan çekindiği için gerçek niyetini saklayarak Çin seddinden bu tarafa "bitkisel hayatta da olsa kendisi çekilmedikçe Ecevit'e tam bağlıyız" diye haber uçuran Bahçeli'ye mi bıraksın devletin en riskli konularını? Yoksa AB şeflerinin basın beyanatlarının fotokopilerinden tıpkı basım yaparak milletimizin huzurunda AB çıkışları yapan ortağı Mesut Yılmaz'a mı bıraksın koltuğu? AB treni kaçıyor, ne taviz vereceksek verelim, söylemiyle Kıbrıs'taki taviz sürecine katkıda bulunan ve Rauf Denktaş'ı bunaltan Yılmaz'a mı terketsin Kıbrıs'ı, sayın Ecevit? Yoksa, koalisyon toplantılarında en netameli problemler konuşulurken, ikide bir güya aralarında horoz dövüşü yaparak vakit dolduran her iki ortağına mı bıraksın Başbakan? Ortaklarını çok iyi tanıdığı için vekalet veremiyor, başbakanlıktan da çekilemiyor.
Türkiye'yi taşıyacak muhalefet mi kalmış ki, koltuğunu terketsin. Gümrük Birliği'yle ülkemize 60-70 milyar dolan zarara uğratan Tansu Çiller'in yüzü kızarmadan hala AB demesinden, kendisi AB'ci olsa da vaziyetinden Başbakan Ecevit bile çekinmiştir, Allah ü a'lem. Ne yapsın Ecevit... Hayatını tam riske atarak Türkiye'yi riske atmaktan korumaya çalışıyor. Vekalet için yüreğinden geçirdiği isim, Hüsamettin Özkan... Ama hayatının son deminde Rahşan hanımcağızını da üzmek istemiyor. Çünkü Özkan'ın, Rahşan Hanım'la arasının hoş olmadığını biliyor. İyisi mi, yığılsam da başbakanlık koltuğunda yığılayım, diyor. Başbakanlık makamını Oran'daki ofise taşıyor. Başbakan Ecevit, bütün bu politik atraksiyonlarıyla Türkiye'ye sahip aradığı mesajını veriyor. Türkiye sahip bekliyor. Türkiye'nin sahibi kim mi? Millet haykırıyor; duyana, görene.. Kuvay-ı Milliye ruhuyla donanmış Bağımsız Türkiye sevdalılarıdır emanetin sahipleri. Sözkonusu Kuvay-ı Milliye kadrosuna yönelik malum bazı siyasilerin de içinde bulunduğu dıştan güdümlü ayak takımlarının kimi komplolarına vakıf olduğunda parmaklarını ısırıp derhal müdahale etmeyi vatanborcu bilen başbakan Ecevit, Bağımsız Türkiye sevdalılarının yolunu gözlüyor. Daha ne yapsın Ecevit. Görene... Köre ne?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019