"Papa VI. Paul tarafından başlatılan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası oldukları"nı ilan eden yerli taşeronların "Müslüman kisvesine bürünmüş" olmaları ve suret-i Hak'tan görünmelerine aldanan kimi dar boyutlu Müslüman kesim ve münzevi beyinli muhafazakâr aydınlarımız, "dinlerarası diyalog"un hakikatte bir "misyonerlik olduğu" hususunda hem kendileri gâfil avlanmaktadırlar, hem de çoğu zaman farkında olmayarak yanıltmak suretiyle toplumumuzun gafil avlanmasına sebep olmaktadırlar.Enformatik kirlilik, baş döndürücü iletişim ve hadsiz bilişim furyasının yaşandığı modern süreçte diyalog kelimesinin cazibesi de bu gafil avlanmayı artırmaktadır. Böylece sayısı az da olsa hiç beklenmedik mütedeyyin-muhafazakâr kesim, papalık misyonunun bir parçası olduklarını ilan edenlerin ekmeğine yağ sürmek pozisyonuna düşmektedirler.Ancak başta birçok Dinler tarihi veya Din sosyolojisi uzmanları olmak üzere işinin erbabı olan ve ilim haysiyeti taşıyan bilim adamları, "dinlerarası diyalog"un çok "tehlikeli ve sinsi bir misyonerlik" olduğuna dikkat çekmektedirler.Bilim haysiyeti taşıyan bu akademik çevrelerde, "dinlerarası diyalog misyonunun post-modern bir misyonerlik yöntemi olduğu"nda ittifak vardır. Dinlerarası diyalogun bir misyonerlik yöntemi olduğunu sadece Vatikan kaynakları değil (1), İslam dünyasının ilim erbabı da özellikle ve ısrarla belirtmektedir.Bu bağlamda birkaç bilimsel tespiti sunmanın yerinde olacağı kanaatindeyim."Müslüman Türk toplumunun Hıristiyanlığa karşı direnç noktalarını zayıflatan ve toplumun çeşitli kesimlerini misyonerlik faaliyetlerine açık hâle getiren önemli bir unsur, 1990'dan itibaren artan dinler arası diyalog girişimleridir. Katolik Hıristiyanların geleneksel misyonerlik uygulamalarından ve geçmişte yaşanan Müslüman-Hıristiyan çatışmalarından kaynaklanan olumsuz imajı yok ederek karşı tarafın direncini kırmak amacıyla başlattığı dinler arası diyalog girişimleri, Türkiye'de doğrudan misyonerlik yapma konusunda zorlanan Evanjelik Protestan grupların önünü açmıştır. Deyim yerinde ise, olumsuz imajı yok etmek amacıyla doğrudan misyonerlik faaliyetlerini soğutmaya alıp uzlaştırıcı dinler arası diyalog faaliyetlerine önem veren Katoliklerin bu tavrı Evanjelik Protestanların işine yaramıştır. Bu açıdan, son zamanlarda bazı basın yayın organlarında, misyonerlik faaliyetlerinin abartıldığı, bundan kaynaklanan gereksiz tepkilerin diyalog faaliyetlerine zarar vereceği, bunun da Avrupa'da Türkiye'yi zora sokacağı yönündeki açıklamalar üzerinde aslında dikkatlice düşünmek gerekmektedir" (2).Prof. Dr. Adam, dinlerarası diyalogun sadece sinsi-tehlikeli bir misyonerlik yöntemi olduğuna dikkat çekmiyor, din sosyolojisinde birçok alan çalışmasına da imza atmış yetkin bir bilim adamı olarak bu bağlamda ülkemizin karşı karşıya bulunduğu somut ve yakın tehdidi de insaf, vicdan, iz'an ve iman ehlinin dikkatlerine sunuyor: "Yapılan araştırmalar, 1990'dan itibaren son on beş yılda Türkiye'de misyonerlik faaliyetlerinin arttığını ve buna bağlı olarak pek çok yeni kilisenin açıldığını göstermektedir.Yayınlanan raporlarda din değiştirenlerin sayısı hakkında birbirinden farklı rakamlar verilse de bu rakamlar, 1990 öncesine nazaran ciddi bir tehlikenin varlığına işaret etmektedir. Turkish World Outreach'in web sayfasında yer alan bilgiler de bunu teyit etmektedir. Milli Güvenlik Kurulu raporunda, misyonerlerce 2020 yılına kadar toplumun %10'unun Hıristiyanlaştırılmasının hedeflendiği belirtilmektedir" (3).Prof. Dr. Adam, AB süreciyle misyonerlik tehdidinin daha da arttığını belirterek "Misyonerlik faaliyetlerinin son zamanlarda hız kazanmasının başka bir nedeni, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme çabasıdır. Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde yapılan yasal düzenlemeler, misyonerlere geniş özgürlükler tanımıştır. Artık 'din özgürlüğü' kavramına sığınan misyonerler, faaliyetlerini daha serbest ve açıktan sürdürmeye başlamışlardır. Son zamanlarda oluşan tepkiler dolayısıyla misyonerlik konusunun görsel ve yazılı basında tartışılmaya açılması bir bakıma misyonerlerin işine yaramıştır. Misyonerler, katıldıkları televizyon programları aracılığıyla Hıristiyanlığın propagandasını yapma imkanı bulmuşlardır. Böylece, Hıristiyanlığın adını bile duymamış milyonlarca insana mesajlarını ulaştırabilme imkanını elde etmişlerdir" (4) tespiti yapmaktadır.Dinlerarası diyalogun "modern misyonerlik" yöntemi olduğu konusuna ilk dikkat çeken ve bu bağlamda "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı belgelere ve hatıratlara dayalı en kapsamlı eseri ortaya koyan ilim adamı Prof. Dr. Haydar baş olduğunun altını çizmek bir hakkı teslim etmek bakımından gerekli olduğu kanatindeyim. Prof. Dr. Baş, Hicaz bölgesinin Osmanlı'dan kopartılmasını sağlayan sürükleyen İngiliz sömürgecilik manevralarından oryantalizm faaliyetlerine ve oradan da Türkiye'nin 1960'lı yıllarda tabi tutulduğu Mısır-Ezher eksenli tercüme furyasıyla oluşturulan "Yaşanan İslam'ın temel dinamiklerinin, ana kurumlarının, köklü kavramlarının ve değerleri"nin ne adına, ne amaçla, kimler tarafından "tartışma konusu" haline getirildiğine de açıklık kazandırmakta, dinlerarası diyalogun "dini ve milli bütünlüğümüzü hedef alan" kapsamlı-sömürgeci- bölücü bir misyonerlik projesi olduğuna dikkat çekmektedir.Prof. Dr. Baş, Türk Milletinin ve onun iradesi altındaki tarihi coğrafyadan Anadolu'muza kadar uzanan İslam topraklarının tabi tutulduğu son dönem sömürge stratejilerini, "İngiliz sömürgesi uygulamaları, oryantalizm, Ortadoğu'dan tercüme furyasıyla birlikte İslam'ın kurumlarının tartışılması ve dinlerarası diyalog" şeklinde dört ana döneme ayırarak tahlil etmektedir (5). İlim adamlarımızın teşhis ve tespitleriyle dinlerarası diyalogun modern misyonerlik olduğu konusuna devam edelim. 1- Bkz: http://www.vatican.va /archive/hist_councils/ ii_vatican_council/documents/ vat-ii_decl_1965-1028_nostra-aetate_en.html; Rosanno, P., The Secretariat For Non-Cristian Religions From the Begginings to the Present Day: History, Ideas, Problems', Bulletin XIV/2-3, Roma-1979, s. 90-92.; www.vatican.va/ roman-curia/ congregations/cevang/ documents.2- Prof. Dr. Baki Adam, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Dinler Tarihi Anabilim Dalı, Türkiye'de Misyonerliğe Zemin Oluşturan Faktörler, s. 2., bkz: http:// fortuna.divinity.ankara. edu.tr / ~adam/zemin.3- Prof. Dr. Baki Adam, a.g. mak. s. 1.4- Prof. Dr. Baki Adam, a.g. mak. s. 3.5- Prof. Dr. Haydar Baş, Bakü Devlet Üniversitesi, Şarkiyat Fakültesi, Dini Ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, İcmal Yay. İst. 1989, s. 186- 281.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019