Teslimiyet duygusu, salgın bir hastalık gibi toplumun her ferdini her geçen gün biraz daha sarıyor. Kellesini AB uğruna koltuğuna almış Mesut Yılmaz ve kontrolündeki bürokratlar ile basın bu salgında portör-taşıyıcı görevi görüyorlar.
Geçen hafta, Sivas Kongresi zamanında Bekir Sami ve Halide Edip'in, "ancak egemenlikten vazgeçip bir devletin manda idaresini kabul edersek toprak bütünlüğümüzün korunabileceğini" söylediklerini, bu yolda yoğun kulis yaptıklarını yazmıştık.
Ve eklemiştik; "Şimdi de Mesut Yılmaz AB'ye girmezsek on yıla varmaz ülke bütünlüğümüz tehlikeye düşer diyor" demiştik.
Mesut Yılmaz açıkça "ancak egemenliğimizin bir bölümünü devredersek bölünmeyiz" diyordu. Çok geçmedi, arkası geldi..
"TAŞKENT'E de Diyarbakır'a da defalarca gittim, Diyarbakır'da kendimi Taşkent'ten çok daha fazla "ebedi tanışıklık" içinde hissederim. Diyarbakırlı bir Kürt de kendisini Süleymaniye'de değil, İstanbul'da, Konya'da 'ebedi tanışıklık' içinde hisseder. Bir sohbetimizde Murat Bozlak ve Ahmet Türk de bunu anlatmıştı. Fiili durum da bunu gösteriyor.AB üyeliği Kürt dil ve kültüründe bir gelişmeye, başlangıçta da geçici bir romantizme yol açacaktır! Ama AB üyeliğinin ekonomik gelişmeyi hızlandıracak olması, Türklerle Kürtleri hem nüfus hareketleriyle, hem ticari bağlarla, hem beşeri ilişkilerle daha fazla kaynaştıracak, Türkçe bugünkünden daha fazla ortak dil olarak kullanılacaktır. AB dışında kalmanın yaratacağı ekonomik ve politik problemlerin ise ülke bütünlüğünü korumayı daha da zorlaştıracağı kanaatindeyim. "
Kendisini nedense Taşkent'e daha uzak hissetme örneği vererek AB dışında kalmanın ülke bütünlüğünü korumayı zorlaştıracağını ileri süren şahıs MHP'nin 80 öncesi teorisyenlerinden Taha Akyol, birkaç gün önce yazdı yukarıdaki satırları.
Şimdilerde, bir zamanlar bacanağı Aydın Doğan'a ait olan fakat artık Turgut Yılmaz'a satıldığı dedikoduları çıkan Milliyet'te yazıyor.
"PKK dağda kaybettiği savaşı, yanlış yaparsak, 'insan hakları' alanında kazanabilir.
Bu sorunu, salt Avrupa Birliği'ne girip girmemek açısından değerlendirenler var. AB'ye giriş bence ikinci plandadır. Asıl önemli olan, vatandaşlarımızı yabancılaştırmayacak, devlete bağlayacak bir yaklaşımın benimsenmesi. 'AB'ye girmesek de olur, Kürt kültürü yasaklansın yeter' diye düşünenler var. Onlara söylemek isterim ki, bu kafayla gitmelerine neden olduğu için, AB'ye girmemek bizi bölebilir!"
Bu satırlar da halen Aydın Doğan'ın elindeki Radikal'de Türker Alkan imzasıyla yayınlandı dün.
Şimdi de konu ile ilgili başka bir alıntı yapacağım.
"Yüce Meclisin de uyarmaları ve kutlamaları ile basın özgürlüğünün sakıncalarını gidermenin yine basın özgürlüğü ile sağlanabileceği yolunda ileri sürülen esaslar, eğer Cumhuriyetin ruhu olan erdemden yoksun atak kimselere basın alanında eşkiyalık fırsatını verirse; eğer okuyucularını kandırıp aldatmayı iş edinenlerin düşünce alanındaki uğursuz etkileri, tarlasında çalışan suçsuz yurttaşların kanının akmasına, yuvalarının dağılmasına yol açarsa ve eğer eşkiyalığın en zararlısını benimseyen bu aldatıcılar kanunların hoş görürlüklerinden faydalanabilirlerse Büyük Millet Meclisinin terbiye edici, olmazsa yok edici eli uzanmalı ve uyarmalıdır artık".
Atatürk söylemiş, 1 Kasım 1925'te Meclisin İkinci Dönem Üçüncü toplanma yılını açarken. Atatürk "eşkiyalığın en zararlısı" diyor, "Meclisin terbiye edici, olmazsa yok edici eli uzanmalıdır" diyor.
2002'de ise Cumhurbaşkanı'nın veto ettiği RTÜK yasası aynen çıkıyor, hemen arakasından ilgili bakan, bir zamanların Kastelli muhasebecisi Karakoyunlu, "RTÜK de düzeltmeler yapılmalı" diyor.
Yahu kanunu Cumhurbaşkanına inat çıkaran siz değil miydiniz? Madem öyle, neden düzeltmediniz?
Yetmiyor, Mesut Yılmaz Avrupa Konvansiyonu'nda kendi bakanının söylediklerinin tersini ifade ediyor, "yasa iyidir" diyor.
Nereden nereye!
Geçen hafta, Sivas Kongresi zamanında Bekir Sami ve Halide Edip'in, "ancak egemenlikten vazgeçip bir devletin manda idaresini kabul edersek toprak bütünlüğümüzün korunabileceğini" söylediklerini, bu yolda yoğun kulis yaptıklarını yazmıştık.
Ve eklemiştik; "Şimdi de Mesut Yılmaz AB'ye girmezsek on yıla varmaz ülke bütünlüğümüz tehlikeye düşer diyor" demiştik.
Mesut Yılmaz açıkça "ancak egemenliğimizin bir bölümünü devredersek bölünmeyiz" diyordu. Çok geçmedi, arkası geldi..
"TAŞKENT'E de Diyarbakır'a da defalarca gittim, Diyarbakır'da kendimi Taşkent'ten çok daha fazla "ebedi tanışıklık" içinde hissederim. Diyarbakırlı bir Kürt de kendisini Süleymaniye'de değil, İstanbul'da, Konya'da 'ebedi tanışıklık' içinde hisseder. Bir sohbetimizde Murat Bozlak ve Ahmet Türk de bunu anlatmıştı. Fiili durum da bunu gösteriyor.AB üyeliği Kürt dil ve kültüründe bir gelişmeye, başlangıçta da geçici bir romantizme yol açacaktır! Ama AB üyeliğinin ekonomik gelişmeyi hızlandıracak olması, Türklerle Kürtleri hem nüfus hareketleriyle, hem ticari bağlarla, hem beşeri ilişkilerle daha fazla kaynaştıracak, Türkçe bugünkünden daha fazla ortak dil olarak kullanılacaktır. AB dışında kalmanın yaratacağı ekonomik ve politik problemlerin ise ülke bütünlüğünü korumayı daha da zorlaştıracağı kanaatindeyim. "
Kendisini nedense Taşkent'e daha uzak hissetme örneği vererek AB dışında kalmanın ülke bütünlüğünü korumayı zorlaştıracağını ileri süren şahıs MHP'nin 80 öncesi teorisyenlerinden Taha Akyol, birkaç gün önce yazdı yukarıdaki satırları.
Şimdilerde, bir zamanlar bacanağı Aydın Doğan'a ait olan fakat artık Turgut Yılmaz'a satıldığı dedikoduları çıkan Milliyet'te yazıyor.
"PKK dağda kaybettiği savaşı, yanlış yaparsak, 'insan hakları' alanında kazanabilir.
Bu sorunu, salt Avrupa Birliği'ne girip girmemek açısından değerlendirenler var. AB'ye giriş bence ikinci plandadır. Asıl önemli olan, vatandaşlarımızı yabancılaştırmayacak, devlete bağlayacak bir yaklaşımın benimsenmesi. 'AB'ye girmesek de olur, Kürt kültürü yasaklansın yeter' diye düşünenler var. Onlara söylemek isterim ki, bu kafayla gitmelerine neden olduğu için, AB'ye girmemek bizi bölebilir!"
Bu satırlar da halen Aydın Doğan'ın elindeki Radikal'de Türker Alkan imzasıyla yayınlandı dün.
Şimdi de konu ile ilgili başka bir alıntı yapacağım.
"Yüce Meclisin de uyarmaları ve kutlamaları ile basın özgürlüğünün sakıncalarını gidermenin yine basın özgürlüğü ile sağlanabileceği yolunda ileri sürülen esaslar, eğer Cumhuriyetin ruhu olan erdemden yoksun atak kimselere basın alanında eşkiyalık fırsatını verirse; eğer okuyucularını kandırıp aldatmayı iş edinenlerin düşünce alanındaki uğursuz etkileri, tarlasında çalışan suçsuz yurttaşların kanının akmasına, yuvalarının dağılmasına yol açarsa ve eğer eşkiyalığın en zararlısını benimseyen bu aldatıcılar kanunların hoş görürlüklerinden faydalanabilirlerse Büyük Millet Meclisinin terbiye edici, olmazsa yok edici eli uzanmalı ve uyarmalıdır artık".
Atatürk söylemiş, 1 Kasım 1925'te Meclisin İkinci Dönem Üçüncü toplanma yılını açarken. Atatürk "eşkiyalığın en zararlısı" diyor, "Meclisin terbiye edici, olmazsa yok edici eli uzanmalıdır" diyor.
2002'de ise Cumhurbaşkanı'nın veto ettiği RTÜK yasası aynen çıkıyor, hemen arakasından ilgili bakan, bir zamanların Kastelli muhasebecisi Karakoyunlu, "RTÜK de düzeltmeler yapılmalı" diyor.
Yahu kanunu Cumhurbaşkanına inat çıkaran siz değil miydiniz? Madem öyle, neden düzeltmediniz?
Yetmiyor, Mesut Yılmaz Avrupa Konvansiyonu'nda kendi bakanının söylediklerinin tersini ifade ediyor, "yasa iyidir" diyor.
Nereden nereye!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002