Eğitim yılının başlamasının ardından yaklaşık bir ay geçti. Eğitim yılı başlamadan önce yine bu satırlardan “eğitimde hedefin insan olması ve eğitimin milli olması” konusunda görüşlerimizi ortaya koyduk. AKP’nin bu yıl uygulamaya koyduğu sisteminin, müfredat olarak altyapısının olmadığı gibi okul, sınıf ve eğitimci olarak da çok büyük eksikliklerinin olduğunu ve bunun büyük sorunlar doğuracağını anlatmaya çalıştık. Ama iktidar hep; “Ben ne dersem olur” havasında olduğu için gerçeklere sırtını döndü. Peki, oldu mu? Olmadı, olamazda. Neden? Çünkü hedef, insan yetiştirmek, insana hizmet değil.
Bakın! AKP iktidara geldiğinde yeni doğan çocuklar şimdi 10 yaşında. 5 yaşındaki çocuklar 15 yaşında. 10 yaşındakiler ise askerde “vatan sağ olsun” diyorlar. Yani 10 yıl insan yetiştirmek için çok uzun bir süre. Yani bu sürede istenilen kalıpta insanlar yetiştirilebilir. O kalıp nedir? Kendi milli ve manevi değerlerine sahip, bu değerleri şahsında hayata geçirebilen, geçmişiyle barışık, geleceğe güvenle bakan, ilim ve bilim dalında iştahları hiç kesilmeyen nesiller. Nasıl ki, bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz vs. gördüğümüzde “Bu şudur, budur” diye hemen tanıyorsak, bir gencimizi gördüğümüzde de “bu Türkoğlu Türk’tür” diyebileceğimiz nesiller.
Ama bu hedef nerde AKP nerde? AKP büyük iddialar ile iktidara talip olmuştu. Bu iddialar içinde maneviyat en başlarda geliyordu. Vatandaşım ise çocuklarını düşünerek, “ben öğretemedim, ben sahip çıkamadım. Bari devlet sahip çıksın, Maneviyatını öğretsin” diye AKP’ye oy verdi. Sonuç, görene hüsran, göremeyene 2023 olarak geri döndü.
Milli Eğitim Bakanının geçtiğimiz dönem yanıtladığı bir soru önergesi “Milli Eğitimin” halini görmemiz açısından ölçüdür. Bakan; “2009, 2010 ve 2011’de okullarda yaşanan sarkıntılık, taciz, hakaret, tehdit gibi suçlardan 9 bin 736 öğrenciye disiplin cezası verildiğini” belirtiyor. Hedefi insan olan ve maneviyatı güçlü olan bir zihniyetin böyle bir insan tablosu olabilir mi?
Bu yıl AKP’nin uygulamaya koyduğu sistemi canlı görmek için okulların açıldığı ilk gün evime yakın bir okula gittim. Çocuklar bütün sevimliliği ile karşımda duruyordu. İlginç olan okulun bir tarafında çocuklarını “anaokuluna” getiren veliler, diğer tarafta 1. sınıfa giden ve sıra halinde duran çocuklardı. Hepsi hemen hemen aynı boydu, şaşkınlık içerisinde etraflarına bakıyorlardı. Ne var bunda, ilk günün şaşkınlığı, diyebilirsiniz. Doğrudur. İlk günün şaşkınlığı ama sonraki günlerde ortaya ilginç tablolar çıktı.
Sınıflar yetmediği için prefabrik sınıflar yapıldı. Yetkililer bu sınıfların nasıl sağlıklı olduğunu ekranlardan anlatmak için bin bir takla attı.
Yerel bir haber sitesinde, Gaziantep’teki bir okulda, kapıcı çocuklarının bir sınıfa, öğretmen ve varlıklı aile çocuklarının ise başka sınıfta eğitim gördükleri iddiası gündeme geldi. Hele İzmir’de yaşanan olay ise ailelerin, toplumun, iktidarın, muhalefetin vs. “Biz ne ektik ki, bu fırtınayı biçiyoruz” diye bir sorgulama içerisine girmesini gerektiren bir olaydı.
Daha önce başka bir öğretmenini darp eden, arabasına zarar veren 8. sınıf öğrencisi, sınıfta başka bir öğretmenini bıçakla öldürüyor. Bu çocuğu bu yaşta böyle vahşileştiren nedir? Hangi sistemdir? Hangi uygulamalardır veya sosyal hayattır? Yahu binde bir çıkar böyle tipler, diyenler olabilir! Son üç yılın suç istatistiklerini Ömer Dinçer verdi. Bir değil binlerce gencimiz, çocuklarımız var. Sade okulu baz almayın. Sokaklara bakın… Bu yaşlarda her türlü suça bulaşmış binlerce insanımızı görürsünüz…
Sonra yeni eğitim modeline geçtiğimiz şu günlerde Radikal gazetesinde ilginç bir araştırma sonuçları yayınlandı. Araştırmaya, ders ortasında beslenme çantasını açıp yemek yiyen çocuklar, 5 yaşındakilerin iki derste boyadıklarını, 10 dakikada boyayan ve “Oyundan, boyadan sıkıldık ne zaman okuma yazmaya geçeceğiz” diye soran 7 yaşındaki çocuklar, aynı sınıfta olmalarına karşın sınıf arkadaşına ‘ağabey’ diyen 61 aylıklar...
Öğretmenler dertli; “Sınıfımda 79 aylık da var, 61 aylık da. 61 aylığın beslenmesinden bebek maması çıktı. 79 aylık çocuğa İbrahim Ağabey diye sesleniyor! Büyükler çok sıkıldı. Bazı çocukların düğmelerini biz ilikliyoruz, yapamıyorlar. 66 aylık çocukların dikkat dağınıklığı var. 66 ay ve altı 5-6 dakika dikkat kesiliyorsa daha büyük çocukların dikkat süresi daha uzun. 22 kişilik sınıfımda 66 aylık ve daha küçük olan 8-10 öğrenci var. Tuvaletlerine gidiyorlar ama çok toparlanabildiklerini düşünmüyorum. Kalem tutma konusunda sıkıntıları var. Diğer çocuklar malzemelerini hemen hazır ederken küçükler daha uzun sürede hazırlanıyor.”
Tayyip Erdoğan uygulamaya koydukları bu modeli savunmak için her seferinde “66 aylık torununu 1. sınıfa gönderdiğini” ifade ediyor. İyi. Oğlunu da askere göndermişti. Kaç gündü? 20, 25 mi? Vali gözetiminde vatan görevini yapıp, tezkere almıştı. Ne diyelim! Bazı evlatlar doğuştan şanslı!
Bakın! AKP iktidara geldiğinde yeni doğan çocuklar şimdi 10 yaşında. 5 yaşındaki çocuklar 15 yaşında. 10 yaşındakiler ise askerde “vatan sağ olsun” diyorlar. Yani 10 yıl insan yetiştirmek için çok uzun bir süre. Yani bu sürede istenilen kalıpta insanlar yetiştirilebilir. O kalıp nedir? Kendi milli ve manevi değerlerine sahip, bu değerleri şahsında hayata geçirebilen, geçmişiyle barışık, geleceğe güvenle bakan, ilim ve bilim dalında iştahları hiç kesilmeyen nesiller. Nasıl ki, bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz vs. gördüğümüzde “Bu şudur, budur” diye hemen tanıyorsak, bir gencimizi gördüğümüzde de “bu Türkoğlu Türk’tür” diyebileceğimiz nesiller.
Ama bu hedef nerde AKP nerde? AKP büyük iddialar ile iktidara talip olmuştu. Bu iddialar içinde maneviyat en başlarda geliyordu. Vatandaşım ise çocuklarını düşünerek, “ben öğretemedim, ben sahip çıkamadım. Bari devlet sahip çıksın, Maneviyatını öğretsin” diye AKP’ye oy verdi. Sonuç, görene hüsran, göremeyene 2023 olarak geri döndü.
Milli Eğitim Bakanının geçtiğimiz dönem yanıtladığı bir soru önergesi “Milli Eğitimin” halini görmemiz açısından ölçüdür. Bakan; “2009, 2010 ve 2011’de okullarda yaşanan sarkıntılık, taciz, hakaret, tehdit gibi suçlardan 9 bin 736 öğrenciye disiplin cezası verildiğini” belirtiyor. Hedefi insan olan ve maneviyatı güçlü olan bir zihniyetin böyle bir insan tablosu olabilir mi?
Bu yıl AKP’nin uygulamaya koyduğu sistemi canlı görmek için okulların açıldığı ilk gün evime yakın bir okula gittim. Çocuklar bütün sevimliliği ile karşımda duruyordu. İlginç olan okulun bir tarafında çocuklarını “anaokuluna” getiren veliler, diğer tarafta 1. sınıfa giden ve sıra halinde duran çocuklardı. Hepsi hemen hemen aynı boydu, şaşkınlık içerisinde etraflarına bakıyorlardı. Ne var bunda, ilk günün şaşkınlığı, diyebilirsiniz. Doğrudur. İlk günün şaşkınlığı ama sonraki günlerde ortaya ilginç tablolar çıktı.
Sınıflar yetmediği için prefabrik sınıflar yapıldı. Yetkililer bu sınıfların nasıl sağlıklı olduğunu ekranlardan anlatmak için bin bir takla attı.
Yerel bir haber sitesinde, Gaziantep’teki bir okulda, kapıcı çocuklarının bir sınıfa, öğretmen ve varlıklı aile çocuklarının ise başka sınıfta eğitim gördükleri iddiası gündeme geldi. Hele İzmir’de yaşanan olay ise ailelerin, toplumun, iktidarın, muhalefetin vs. “Biz ne ektik ki, bu fırtınayı biçiyoruz” diye bir sorgulama içerisine girmesini gerektiren bir olaydı.
Daha önce başka bir öğretmenini darp eden, arabasına zarar veren 8. sınıf öğrencisi, sınıfta başka bir öğretmenini bıçakla öldürüyor. Bu çocuğu bu yaşta böyle vahşileştiren nedir? Hangi sistemdir? Hangi uygulamalardır veya sosyal hayattır? Yahu binde bir çıkar böyle tipler, diyenler olabilir! Son üç yılın suç istatistiklerini Ömer Dinçer verdi. Bir değil binlerce gencimiz, çocuklarımız var. Sade okulu baz almayın. Sokaklara bakın… Bu yaşlarda her türlü suça bulaşmış binlerce insanımızı görürsünüz…
Sonra yeni eğitim modeline geçtiğimiz şu günlerde Radikal gazetesinde ilginç bir araştırma sonuçları yayınlandı. Araştırmaya, ders ortasında beslenme çantasını açıp yemek yiyen çocuklar, 5 yaşındakilerin iki derste boyadıklarını, 10 dakikada boyayan ve “Oyundan, boyadan sıkıldık ne zaman okuma yazmaya geçeceğiz” diye soran 7 yaşındaki çocuklar, aynı sınıfta olmalarına karşın sınıf arkadaşına ‘ağabey’ diyen 61 aylıklar...
Öğretmenler dertli; “Sınıfımda 79 aylık da var, 61 aylık da. 61 aylığın beslenmesinden bebek maması çıktı. 79 aylık çocuğa İbrahim Ağabey diye sesleniyor! Büyükler çok sıkıldı. Bazı çocukların düğmelerini biz ilikliyoruz, yapamıyorlar. 66 aylık çocukların dikkat dağınıklığı var. 66 ay ve altı 5-6 dakika dikkat kesiliyorsa daha büyük çocukların dikkat süresi daha uzun. 22 kişilik sınıfımda 66 aylık ve daha küçük olan 8-10 öğrenci var. Tuvaletlerine gidiyorlar ama çok toparlanabildiklerini düşünmüyorum. Kalem tutma konusunda sıkıntıları var. Diğer çocuklar malzemelerini hemen hazır ederken küçükler daha uzun sürede hazırlanıyor.”
Tayyip Erdoğan uygulamaya koydukları bu modeli savunmak için her seferinde “66 aylık torununu 1. sınıfa gönderdiğini” ifade ediyor. İyi. Oğlunu da askere göndermişti. Kaç gündü? 20, 25 mi? Vali gözetiminde vatan görevini yapıp, tezkere almıştı. Ne diyelim! Bazı evlatlar doğuştan şanslı!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025