(Dünden devam) Peygamber Efendimizin (sav) "annem" dediği Fatıma binti Esad'in, Hz. Ali'yi, Kâbe'de dünyaya getirdiğini bilmiyordum. Yine Peygamberimizin, Hıra Dağına çekilip, günlerce burada kaldığı zamanlarda, kendisine yemek, su getirenin Hz. Ali (a.s) olduğunu da bilmiyordum. Peygamberimizin, akrabalarını yemeğe davet edip, imana çağırdığında; "Sizlerden kim, benim bu görevimde bana yardım ederek, benim kardeşim, mirasçım ve sizin aranızda temsilcim olmak ister?" davetine, her seferinde daha çocuk yaşta olan "ben ya Resulullah", diyenin Hz. Ali olduğunu da bilmiyordum.Hicrette, Resulullah'ın yatağına yatarak, ölümü göze alan Hz. Ali'nin, bu davranışı gözlerimi dolduruyordu ama mahiyetini idrak edemiyordum?Yine Hicrette, sadece Hz. Ömer'in açıkça Mekke'den çıktığını öğrenmiştik. Ama Resulullah için göz kırpmadan canını ortaya koyan Hz Ali, Hicrette de, Resulullah'ın emrine binaen Hz. Fatıma'yı, annesi Fatıma'yı ve diğer Müslüman kadınları yanına alarak, Kureyşlilerin gözü önünde yola çıkmıştı. Allah Resulü için canını ortaya koyan Hz. Ali, yine Allah Resulünün namusunun muhafızı olmuş ve emanete hakkıyla sahip çıkmıştı. Hz. Ali'yi, Peygamberimizin her daim övdüğünü, özel görevler verdiğini, kahramanlıklarını okuduk ama hikmetlerini bir türlü anlayamamıştık. Mesela?Medeni'de, bir muhacir bir Ensar ile kardeş ilan edilirken, Hz. Ali'yi, Peygamberimiz (iki muhacir) kendisiyle kardeş ilan etti. Neden?Peygamberimiz, Hayber'de, sancağı teslim edeceği komutanın vasıflarını tek tek saydı, kendisinin onu, onunda kendisini sevdiğini ilan etti. Herkes bu kişi olmak için can atıyordu. O kişi, Hz. Ali'ydi. Bu nasıl bir fazilet, bu nasıl bir üstünlük?"Ben ilmin şehriyim. Ali'de kapısıdır" hadisi şerifinin mahiyetini anlamamıştım. Halbusaki kapıya gitmeden, kapıyı vurmadan, kim o, sorusuna, doğru cevabı vermeden şehre girilmezdi. Şehre girmeyen ise zır cahil kalırdı. Peygamberimizin haccını ve veda hutbesini sonra Medeniye döndüğünü ve öbür aleme teşriflerini biliyorduk. Gadri hum hutbesini hiç duymamıştık. Veda Haccı dönüşü, Allah'ın (c.c) emrine binaen (Maide 67) Allah Resulü, öndekileri arkaya, arkadakileri öne çağırtıyor ve Gadri hum hutbesini irad ediyor.Bu hutbenin yedi farklı yerinde Hz. Ali'nin, kendisinin vasisi, kendinden sonraki halifesi, velisi olduğunu ilan ediyor. Bu ilana 120 bin sahabe tanık oluyor. Hz. Ali'yi ilk kutlayanlardan biri Hz. Ömer... Ve Kuranı Kerimin son ayeti nazil oluyor. (Maide 3)Hz. Peygamberin vefatının ardından yaşanan gelişmeler ve halife seçimini, siyasetteki dinci taife yıllardır, "demokrasinin özü İslam'dadır" diye anlatıp, durdular. Diğer dinci molla gurupları ise hilafeti, Hz. Ebu Bekir'in hak ettiğini ve hilafet sıralamasının doğru, hak olduğunu anlattılar. Beni Sakife'yi ve burada yaşanılanları hiç kimse anlatmadı. Halbusaki Allah'ın emri ve Resulünün tebliğiyle, halifenin kim olacağı, on binlerce sahabenin tanıklığında emredilmişti ve de İslam itikadında, Allah'ın ve Resulünün hükmünün olduğu yerde, hiç kimsenin fikir ve görüş belirtme, seçim yapma hakkı yoktur. Artı Beni Sakife'de icmanın olmadığını da öğrendik. Sakife'de bulunan 40 küsur kişi içinde, içlerinde İstanbul'umuzun manevi sahibi olan Eyüp Sultan Hazretlerinin de olduğu, Peygamberimizin meclisinde hep en önlerde olan 14 sahabenin, Gadri Hum gerçeğini dile getirerek, "Halifenin Hz. Ali" olduğunu beyan etmişler ve Hz. Ebu Bekir'e biat etmemişlerdir. Artı Sakife'de, Hz. Ali, Peygamberimizin amcası ve amca çocukları da yoktu.Hz. Ali'nin, sırf ümmet dağılmasın, ümmetin arasına kan girmesin, diye bu karara sessiz kalışını, Hz. Fatıma'nın müthiş bir üslupla, hakkın gasp edildiğini dile getirişini, Fedek olayını, Hz. Ebu Bekir ve Ömer'e dargın olarak dünyadan ayrıldığını yeni öğrendik. Hz. Ali'nin, kendinden önceki üç halife döneminde yaşanan siyasi, sosyal ve dini olayları, Hz. Ömer'in, "Ali olmasaydı helak olmuştum" itirafını yeni öğrendim.Hz. Ali'nin halifeliği sırasında, Hz. Aişe'nin nasıl aldatılıp, Hz. Ali ile karşı karşıya getirildiğini, Muaviye ve soyunun alçaklıklarını, dünyalık hırsları için Kuran'ı nasıl kullandıklarını, Ehli Beyt'e bitmeyen kinlerini, Cuma hutbelerinde Allah'ın tertemiz kıldığı bu insanlara küfür etmelerini, ettirmelerini hayret ve dehşetle okudum.Yine Emeviler gibi Abbasilerinde mal ve makam hırsıyla bu ilahi gerçeği nasıl sakladıklarını, kin ve düşmanlılarını gördüm. Ama her türlü zulüm ve baskıya rağmen ayakta kalan Ehli Beyt İmamlarını, bu hak yolu ve bu yola baş koyan takipçilerini hayranlıkla izledim. Şimdi, bu yolun günümüz hizmetkarı Prof. Dr. Haydar Baş'ı hayranlıkla takip ediyorum. Rabbim! Layık ve sadık eylesin?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025