Filistin işgali sırasında gözden kaçırılmaması gereken en önemli konulardan bir tanesi Türkiye'yi tahrik etmek için Uluslar arası güçte silâhsız görev yapan Türk binbaşısının şehit edilmesi ise diğeri de bir kilisenin Yahudiler tarafından muhasarası ve ateş açılmasıdır.
NTVMSNBC'ye göre olay aynen şöyle cereyan etti:
İsrail ordusunun 3 Nisan günü Batı Şeria'nın Beytüllahim kentine başlattığı operasyonla beraber aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çoğu silahlı 240 Filistinli Yeniden Doğuş Kilisesi'ne sığınmıştı. Hz. İsa'nın doğduğu yer olduğuna inanılan bölgede inşaa edilen kilisede 60 din adamı da bulunuyor.
İçerideki rahiplerden biri İsrail askerlerinin, kilisenin bulunduğu kompleksin doğu kapısını havaya uçurarak içeri girdiği ve ateş açmaya başladığını söyledi. Kapının bombalanması nedeniyle üç Filistinlinin yaralandığı belirtiliyor.
AFP ajansı ise kilisenin Filistinli zangoçunun İsrail askerlerinin ateşi sonucu öldürüldüğünü duyurdu. Görgü tanıklarının belirttiğine göre İsrail askerleri megafonlarla yaptıkları son çağrının ardından yoğun makineli tüfek ateşi eşliğinde harekete geçtiler. Askerler, kilisesinin bulunduğu kompleksteki bir binanın arka kapısını patlatarak havaya uçurdu. Kilisenin bazı camlarının kırıldığı ve bir bölümünün hasar gördüğü belirtildi.
Kilisede bulunan rahiplerden İbrahim Faltas, İtalyan Rai televizyonuna telefonla yaptığı açıklamada, "İsrail askerleri Filistinlilerin bulunduğu kilisenin kapısını kırdı. Durum çok ciddi" dedi. Rahip Fatas, manastırda bulunan Filistinlilerle içeri giren İsrail askerlerinin çatıştığını belirtti. Kendilerinin çatışmanın ortasında kaldığını belirten rahip, "Tehlikedeyiz. Bizi kurtarın" dedi.
Kilisenin içinde bulunan Filistinli Mazen Hüseyin de Reuters'e telefonla yaptığı açıklamada, İsrail birliklerinin kilisenin arka kapısına makineli tüfeklerle ateş açtığını söyledi.
Kilisedeki rahiplerden Antoni Salman da güvenliklerinin olmadığını ve binadaki yiyecek stoğunun hızla tükendiğini söyledi. Rahip Salman, kilisedeki kişilerin siyasi sığınmacı statüsünde olduklarını ve teslim edilmelerinin söz konusu olmadığını açıkladı.
Şimdi gene "gönül gözüyle" biraz tarih okuyalım ve Kudüs meselesine "müdahil" olalım. Falih Rıfkı Atay Yedek subaylığını Birinci Cihan Harbi'nde Suriye Cephesi'nde Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın Özel Kalem Müdürü olarak yapmıştır. O günleri "Zeytindağı" adlı eserinde aynen şöyle anlatır.
"Büyük bir oda: Solda Şeria Nehri ve Lut Gölü, sağda Kudüs Şehri, önde Moskofiye denilen Rus yapı ve bahçeleri vardı. Cemal Paşa, Şeria'ya bakan pencere ile Moskofiye'ye bakan pencerenin üçgeni arasında, arkası bize dönük, kağıt imzalamakla meşgul. Yalnız sakallı sert profilinin bir parçasını görebiliyoruz. Benden başka, koltuğu defterli üç subay daha var. Bir aralık başını çevirdi, gözü benim üstümden sıyrılarak ikinci subaya gitti, ekşi bir sesle: 'Yaver Beye söyleyiniz; Nablus eşrafını çağırsın' dedi.
Kalabalığın kapıdan girişi garip bir haldi. Hayat ve ölüm kararını bir kelime ile verebilir bir adamın kapısı eşiğinde, her biri bir müddet duruyor ve içerideki odada başladığı duasını bitirip yüzünü sıvadıktan sonra giriyordu. Duasını henüz bitirmeyen, kendini arkasından iten arkadaşına dayatıyordu. Yirmi kişi kadar, Kudüs şehri tarafındaki pencerelerin önüne sıralandılar. Kumandan dönüp bakmadı bile.." (S. 12)
Şeria Nehri, Lut Gölü, Kudüs, Nablus...
Tam seksen yıldır dünyanın birbirini yediği ve "süper" güçlerin, paylaşım ve etki alanları mücadelesini hala sonuçlandıramadığı bu şimdi bize hayli uzak coğrafya; seksen yıl önce bir Türk Ordu Komutanı'nın masasından dahi kalkmadan, odasının pencerelerinden başını sadece sağa veya sola çevirince görebileceği yerlerdi.
Ben bu coğrafyayı şimdi ya atlastan veya İnternet'ten seyredebiliyorum..
Ya şimdi o dünyanın hakimiyetine soyunan diplomatlara kök söktüren Nablus eşrafının hâli pür melali? Şimdi onlara kaşınız üstünde gözünüz var diyebilmek yürek ister..
Seksen yıldır kan, barut ve ateşten bir türlü kurtulamayan bu coğrafya en sâkin ve mutlu yıllarını Türklerin hâkimiyetinde geçirmiştir. 400 küsur sene bölgede yaşayan bütün ırk, din, mezhep ve kabileler barış içinde yaşamışlardır.
Bunun nasıl becerildiğini yarın anlatacağız.
NTVMSNBC'ye göre olay aynen şöyle cereyan etti:
İsrail ordusunun 3 Nisan günü Batı Şeria'nın Beytüllahim kentine başlattığı operasyonla beraber aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çoğu silahlı 240 Filistinli Yeniden Doğuş Kilisesi'ne sığınmıştı. Hz. İsa'nın doğduğu yer olduğuna inanılan bölgede inşaa edilen kilisede 60 din adamı da bulunuyor.
İçerideki rahiplerden biri İsrail askerlerinin, kilisenin bulunduğu kompleksin doğu kapısını havaya uçurarak içeri girdiği ve ateş açmaya başladığını söyledi. Kapının bombalanması nedeniyle üç Filistinlinin yaralandığı belirtiliyor.
AFP ajansı ise kilisenin Filistinli zangoçunun İsrail askerlerinin ateşi sonucu öldürüldüğünü duyurdu. Görgü tanıklarının belirttiğine göre İsrail askerleri megafonlarla yaptıkları son çağrının ardından yoğun makineli tüfek ateşi eşliğinde harekete geçtiler. Askerler, kilisesinin bulunduğu kompleksteki bir binanın arka kapısını patlatarak havaya uçurdu. Kilisenin bazı camlarının kırıldığı ve bir bölümünün hasar gördüğü belirtildi.
Kilisede bulunan rahiplerden İbrahim Faltas, İtalyan Rai televizyonuna telefonla yaptığı açıklamada, "İsrail askerleri Filistinlilerin bulunduğu kilisenin kapısını kırdı. Durum çok ciddi" dedi. Rahip Fatas, manastırda bulunan Filistinlilerle içeri giren İsrail askerlerinin çatıştığını belirtti. Kendilerinin çatışmanın ortasında kaldığını belirten rahip, "Tehlikedeyiz. Bizi kurtarın" dedi.
Kilisenin içinde bulunan Filistinli Mazen Hüseyin de Reuters'e telefonla yaptığı açıklamada, İsrail birliklerinin kilisenin arka kapısına makineli tüfeklerle ateş açtığını söyledi.
Kilisedeki rahiplerden Antoni Salman da güvenliklerinin olmadığını ve binadaki yiyecek stoğunun hızla tükendiğini söyledi. Rahip Salman, kilisedeki kişilerin siyasi sığınmacı statüsünde olduklarını ve teslim edilmelerinin söz konusu olmadığını açıkladı.
Şimdi gene "gönül gözüyle" biraz tarih okuyalım ve Kudüs meselesine "müdahil" olalım. Falih Rıfkı Atay Yedek subaylığını Birinci Cihan Harbi'nde Suriye Cephesi'nde Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın Özel Kalem Müdürü olarak yapmıştır. O günleri "Zeytindağı" adlı eserinde aynen şöyle anlatır.
"Büyük bir oda: Solda Şeria Nehri ve Lut Gölü, sağda Kudüs Şehri, önde Moskofiye denilen Rus yapı ve bahçeleri vardı. Cemal Paşa, Şeria'ya bakan pencere ile Moskofiye'ye bakan pencerenin üçgeni arasında, arkası bize dönük, kağıt imzalamakla meşgul. Yalnız sakallı sert profilinin bir parçasını görebiliyoruz. Benden başka, koltuğu defterli üç subay daha var. Bir aralık başını çevirdi, gözü benim üstümden sıyrılarak ikinci subaya gitti, ekşi bir sesle: 'Yaver Beye söyleyiniz; Nablus eşrafını çağırsın' dedi.
Kalabalığın kapıdan girişi garip bir haldi. Hayat ve ölüm kararını bir kelime ile verebilir bir adamın kapısı eşiğinde, her biri bir müddet duruyor ve içerideki odada başladığı duasını bitirip yüzünü sıvadıktan sonra giriyordu. Duasını henüz bitirmeyen, kendini arkasından iten arkadaşına dayatıyordu. Yirmi kişi kadar, Kudüs şehri tarafındaki pencerelerin önüne sıralandılar. Kumandan dönüp bakmadı bile.." (S. 12)
Şeria Nehri, Lut Gölü, Kudüs, Nablus...
Tam seksen yıldır dünyanın birbirini yediği ve "süper" güçlerin, paylaşım ve etki alanları mücadelesini hala sonuçlandıramadığı bu şimdi bize hayli uzak coğrafya; seksen yıl önce bir Türk Ordu Komutanı'nın masasından dahi kalkmadan, odasının pencerelerinden başını sadece sağa veya sola çevirince görebileceği yerlerdi.
Ben bu coğrafyayı şimdi ya atlastan veya İnternet'ten seyredebiliyorum..
Ya şimdi o dünyanın hakimiyetine soyunan diplomatlara kök söktüren Nablus eşrafının hâli pür melali? Şimdi onlara kaşınız üstünde gözünüz var diyebilmek yürek ister..
Seksen yıldır kan, barut ve ateşten bir türlü kurtulamayan bu coğrafya en sâkin ve mutlu yıllarını Türklerin hâkimiyetinde geçirmiştir. 400 küsur sene bölgede yaşayan bütün ırk, din, mezhep ve kabileler barış içinde yaşamışlardır.
Bunun nasıl becerildiğini yarın anlatacağız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002