Geçen hafta Yavuz Donat, otuz sene önce Sarıkamış'ta askerliğini yaparken tanımış olduğu Tümen Lojistik Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Hüseyin Kıvrıkoğlu ile gerçekleştirdiği samimi ve gerçekten içten söyleşiyi dört gün süre ile köşesinde yayınladı.
AB işbirlikçilerinin "farklılıkları ve memleket gerçeklerini bütünüyle göz ardı ederek ordunun Türkiye'de de Avrupa ülkelerindekine benzer sosyal ve politik bir statüye çekilmesi yolundaki art niyetli bütün çabalarına rağmen"; askerin ülkemizde korumakta olduğu özel konum, toplumun ona yüklediği önem ve tanıdığı büyük kredi, otuz sene öncesinin Tümen Şube Müdürü, şimdinin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ile yapılan bu röportajın gündeme oturmasını sağladı. Daha doğrusu pek sağlamadı, bayramdan da istifade eden mütareke basını her zamanki gibi "es" geçti. Oysa Kıvrıkoğlu birkaç gün bizim de bu köşede inceleyeceğimiz çok önemli şeyler söylemişti.
Fakat biz öncelikle şu fikirlerini öne çıkarmak istiyoruz:
"....eğer Komutan isen... Eğer lider isen... Her şeyin farkında olacaksın... Astlarının özel sorunlarını bile bileceksin.Bilmen yetmez, çözeceksin.Herkes şuna inanacak, 'Komutan beni seviyor'. Herkesi sev ki, herkes sana saygı duysun.Tabii, adaletten şaşmayacaksın. Liderlik, emretmekle olmaz.Komutanlık, sizden alt rütbedekilerin yüreğine korku salmak değildir.Liderlik bir sanattır.Bu da bağırıp çağırmayla olmaz. Yanındakileri seveceksin. Onları anlayacaksın.Sana güvenecekler ki, peşinden gelsinler. Yavuz Bey, komutan odur ki, astlarının gönlünde taht kurar.Komutan odur ki, adil davranır... Komutan odur ki, liderliğin bağırmak, masayı yumruklamak olmadığını bilir."
Kıvrıkoğlu'nun çizdiği portre ideal lider tipidir. Toplumun özlem duyduğu "baba" imajının kendisidir. Toplum en az altı bin yıldır "devlet"e de "baba" imajı yükler ama çatıyı-omurgayı zedelemek, yıkmak isteyen liberal tahta kuruları bu yapıyı kemirir "baba değil, hizmetkâr devlet" modelini benimsetmeye çalışır, ayakları baş, başları ayak yapmak isterler.
Üniformasını onbir yıl önce "şerefle" çıkarmış bir kimse olarak benim Kıvrıkoğlu'nun yukarıda söylediklerinden aldığım cesaretle onunla "dertleşmem"; Karen Fogg'la Kör Agop'un Kumkapı'daki meyhanesinde bir takım "muhiplerin" buluşmalarının olağan karşılandığı bir toplumda kimseyi fazla rahatsız etmemelidir.
Türkiye tarihinin bir başka kırılma noktasındadır. Zorla bir duvara dayattırılmıştır. İşte tam bu anda Türkiye'de bazı çevrelerin tamamen kendi sübjektif gerekleri uğruna ülkeyi sokmak istedikleri AB'nin Bakanlar Komitesi yürürlüğe koyduğu 13 numaralı protokol ile "savaş ve terör suçları dahil" idamı tamamen kaldırmıştır.
Türkiye'de de 12 Ocak 2000 tarihli liderler protokoluna göre de Anayasaya aykırı olarak Başbakanlık'ta bekletilen, "askıya alınmış" bir idam dosyası vardır. Türkiye'nin 15 senesine ve 30.000 şehidine mâl olan bir caninin dosyası.
Alacaklarından şüpheliyim fakat AB'ye girme isteği Türkiye'de bazı çevrelerin siyasi tercihidir. Ama Öcalan'ın asılması devletin "egemenlik" sembolüdür. AB'ye ya sömürge bir devlet olarak girilecektir ya da egemen olarak dışarıda kalınacaktır.
Egemen yâni Öcalan'ı asmış bir Türkiye'yi almak yahut dışarıda bırakmak ise AB'nin kendi iç işidir.
Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşma, geleceğini ise inşa etmeye çalıştığı bu kopma noktasında toplumun büyük kesiminin ne mutlu ki halâ büyük önem verdiği askerin ne düşündüğünün hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık ve net söylenmesi gerekmektedir. Kıvrıkoğlu'nun yukarıda söz ettiği "masaya yumruk vurmayan-ikna edici liderliğin" şartlarından birisi de budur.
4 Eylül 1999 tarihli Sedat Sertoğlu yazısında bizzat kendileri tarafından verilen konu ile ilgili mesajın malûm çevreler tarafından eğilip büküldüğünü, lâstik gibi istenilen tarafa uzatıldığını görüyoruz.
Yavuz Donat'la yaptığı mülâkatta büyük bir açık yüreklilikle sosyal ve politik tam 64 ayrı konuda fikir beyan eden Sayın Genel Kurmay Başkanı'nın idam konusunda da ne düşündüğünü öğrenmek istiyoruz.
AB işbirlikçilerinin "farklılıkları ve memleket gerçeklerini bütünüyle göz ardı ederek ordunun Türkiye'de de Avrupa ülkelerindekine benzer sosyal ve politik bir statüye çekilmesi yolundaki art niyetli bütün çabalarına rağmen"; askerin ülkemizde korumakta olduğu özel konum, toplumun ona yüklediği önem ve tanıdığı büyük kredi, otuz sene öncesinin Tümen Şube Müdürü, şimdinin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ile yapılan bu röportajın gündeme oturmasını sağladı. Daha doğrusu pek sağlamadı, bayramdan da istifade eden mütareke basını her zamanki gibi "es" geçti. Oysa Kıvrıkoğlu birkaç gün bizim de bu köşede inceleyeceğimiz çok önemli şeyler söylemişti.
Fakat biz öncelikle şu fikirlerini öne çıkarmak istiyoruz:
"....eğer Komutan isen... Eğer lider isen... Her şeyin farkında olacaksın... Astlarının özel sorunlarını bile bileceksin.Bilmen yetmez, çözeceksin.Herkes şuna inanacak, 'Komutan beni seviyor'. Herkesi sev ki, herkes sana saygı duysun.Tabii, adaletten şaşmayacaksın. Liderlik, emretmekle olmaz.Komutanlık, sizden alt rütbedekilerin yüreğine korku salmak değildir.Liderlik bir sanattır.Bu da bağırıp çağırmayla olmaz. Yanındakileri seveceksin. Onları anlayacaksın.Sana güvenecekler ki, peşinden gelsinler. Yavuz Bey, komutan odur ki, astlarının gönlünde taht kurar.Komutan odur ki, adil davranır... Komutan odur ki, liderliğin bağırmak, masayı yumruklamak olmadığını bilir."
Kıvrıkoğlu'nun çizdiği portre ideal lider tipidir. Toplumun özlem duyduğu "baba" imajının kendisidir. Toplum en az altı bin yıldır "devlet"e de "baba" imajı yükler ama çatıyı-omurgayı zedelemek, yıkmak isteyen liberal tahta kuruları bu yapıyı kemirir "baba değil, hizmetkâr devlet" modelini benimsetmeye çalışır, ayakları baş, başları ayak yapmak isterler.
Üniformasını onbir yıl önce "şerefle" çıkarmış bir kimse olarak benim Kıvrıkoğlu'nun yukarıda söylediklerinden aldığım cesaretle onunla "dertleşmem"; Karen Fogg'la Kör Agop'un Kumkapı'daki meyhanesinde bir takım "muhiplerin" buluşmalarının olağan karşılandığı bir toplumda kimseyi fazla rahatsız etmemelidir.
Türkiye tarihinin bir başka kırılma noktasındadır. Zorla bir duvara dayattırılmıştır. İşte tam bu anda Türkiye'de bazı çevrelerin tamamen kendi sübjektif gerekleri uğruna ülkeyi sokmak istedikleri AB'nin Bakanlar Komitesi yürürlüğe koyduğu 13 numaralı protokol ile "savaş ve terör suçları dahil" idamı tamamen kaldırmıştır.
Türkiye'de de 12 Ocak 2000 tarihli liderler protokoluna göre de Anayasaya aykırı olarak Başbakanlık'ta bekletilen, "askıya alınmış" bir idam dosyası vardır. Türkiye'nin 15 senesine ve 30.000 şehidine mâl olan bir caninin dosyası.
Alacaklarından şüpheliyim fakat AB'ye girme isteği Türkiye'de bazı çevrelerin siyasi tercihidir. Ama Öcalan'ın asılması devletin "egemenlik" sembolüdür. AB'ye ya sömürge bir devlet olarak girilecektir ya da egemen olarak dışarıda kalınacaktır.
Egemen yâni Öcalan'ı asmış bir Türkiye'yi almak yahut dışarıda bırakmak ise AB'nin kendi iç işidir.
Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşma, geleceğini ise inşa etmeye çalıştığı bu kopma noktasında toplumun büyük kesiminin ne mutlu ki halâ büyük önem verdiği askerin ne düşündüğünün hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık ve net söylenmesi gerekmektedir. Kıvrıkoğlu'nun yukarıda söz ettiği "masaya yumruk vurmayan-ikna edici liderliğin" şartlarından birisi de budur.
4 Eylül 1999 tarihli Sedat Sertoğlu yazısında bizzat kendileri tarafından verilen konu ile ilgili mesajın malûm çevreler tarafından eğilip büküldüğünü, lâstik gibi istenilen tarafa uzatıldığını görüyoruz.
Yavuz Donat'la yaptığı mülâkatta büyük bir açık yüreklilikle sosyal ve politik tam 64 ayrı konuda fikir beyan eden Sayın Genel Kurmay Başkanı'nın idam konusunda da ne düşündüğünü öğrenmek istiyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002