Ülkemiz üzerinde global hesaplar yapan iradeler, ülkemizi parçalamaya ve ardından da işgale zemin hazırlamak için bir takım masa başı kirli senaryolar planlıyorlar. Bu kirli senaryoların hemen hemen hepsi milletimizde bulunan ister etnik olsun, ister mezhepsel olsun, isterse de ideolojik olsun “farklılıkları kaşıma” şeklinde zuhur ediyor. 1980 öncesi ideolojik farklıkları kaşıdılar ve sağ-sol çatışması çıkartarak kardeşi kardeşe vurdurdular. Bu çatışmalar neticesinde binlerce gencimiz global güçlerin kirli planları uğruna canını kaybetti. Sorsanız her iki taraf da ülkenin ve milletin değerleri için mücadele etti, bir kesim buna “milliyetçilik” dedi, bir kesim de “ulusalcılık” dedi ama bu çatışmalar neticesinde ülke kaybetti, millet kaybetti ama ABD ve yandaşları kazandı. Sizler, sizin önünüze konulan detaylarda kaybolur gidersiniz ama adamlar sizin üzerinizden, sizin çatışmanızdan neticede kazanacağına odaklanmıştır. Halbuki bir Türk genci hem Türk milliyetçisi olmalıydı, hem ulusalcı olmalıydı hem de dindar olmalıydı. Prof. Dr. Haydar Baş, “Ben kafatasçı, şövenist değilim, Türk milliyetçiyim; mandacı değilim ulusalcıyım; radikal, dini siyasete alet eden dinci değilim, dindarım” diyerek esasen bu gerçeği ifade etmekte ve olması gereken Türk kimliğini vurgulamaktadır. Olması gereken ifade edildiğinde, taşlar yerli yerine oturuyor ve birilerinin körüklemek istediği, sürekli kaşıdığı hususlar ayrılmanın değil, bir ve beraber olmanın yapıtaşı oluyor. Bugün de geçmişte uygulanan kirli senaryolar kat kat fazla bir şekilde, yeni güncellemelerle devreye sokulmaya çalışılıyor. Türkiye’de Kürt-Türk çatışması isteniyor; Alevi-Sünni çatışması, laik-antilaik çatışması isteniyor; Suriye-Türkiye, Türkiye-İran çatışması isteniyor; devlet-millet, asker-sivil çatışması isteniyor… Yani global güçler altın vuruşu yapmak istiyorlar ve bahsettiğimiz bütün kirli senaryoları aynı anda devreye koymaya çalışıyorlar. Bütün eğilimleri, “olması gereken” olarak kendi bünyesinde var olduğunu ortaya koyan ve Türk milliyetçiliğinin, ulusalcılığın ve de dindarlığın bir ayrılık sebebi değil, bir birlik sebebi olduğunu, Atatürk’ün ifade ettiği Türk kimliği olduğunu vurgulayan ve bu konudaki tüm fitneleri bertaraf eden Prof. Dr. Baş, planlanan yeni senaryoları da duruşuyla, söylemleriyle, programlarıyla bozmaktadır. Sayın Baş, “Türk-Kürt kardeştir, aynı dedenin torunlarıdır, benim sağ kolumu kesseniz Türk kanı, sol kolumu kesseniz Kürt kanı akar” diyerek, vatandaşlık maaşı projesiyle de tüm halkı kuşatarak Türk-Kürt çatışması planlarını geri püskürtmüştür. Sayın Baş, Ehl-i Beyt Külliyatı ve Ehl-i Beyt Sempozyumlarıyla, Ehl-i Beyt anlayışını delilleriyle ortaya koyarak, kurtuluşun Ehl-i Beyt gemisine binmekten geçtiği gerçeğini vurgulayarak ve bütün bunları Sünni bir ilim adamı olarak ortaya koyarak Alevi-Sünni, Türkiye-Suriye ve Türkiye-İran çatışmalarının önünü kesmiştir. Sayın Baş, laikliğin bir devlet sistemi olduğunu ortaya koyarak, laikliğin aynı zamanda kişinin dinini devlet garantörlüğünde yaşaması anlamına da geldiğini belirterek, birilerinin dini yaşamı engellemesinin, birilerinin de bu kısıtlamaları bahane ederek oy devşirmesinin önünü kesmiştir. Gerçek Atatürk’ün dindar, hafız, anasının ve babasının Ehl-i Beyt aşığı, Kur’an aşığı insanlar olduğunu delilleriyle ortaya koyarak, Atatürk’ü dinsiz gösterip milletten koparmak isteyenlerin önünü tıkamıştır. Yine Sayın Baş, dindar bir kişilik olarak devlete, askere, vatana, millete sahip çıkmış ve bir milletin bekası için devlet, asker ve aile kurumlarının ayakta kalmasını bir ve beraber olmasını sürekli vurgulayarak bu noktadaki çatışma planlarının da önünü kesmiştir. Son olarak, Taksim’de başlayıp tüm yurda yayılan “Gezi Parkı” eylemlerinin vatandaşların anayasal bir hakkı olduğunu vurgulayarak, bunları marjinal gösterip, milliyetçi diyebileceğimiz birilerinin bunların karşısına çıkartılarak bir çatışma ortamına zemin hazırlandığını ikaz etmiş ve bu noktadaki kirli senaryoya da dur demiştir. Milletimizin birliği için Meclis dışında olmasına rağmen bu kadar hizmet eden, bunda başarılı olan, bütün kirli senaryoların defterini düren Prof. Dr. Haydar Baş, sizce de bu ülke de “Baş” olmayı fazlasıyla hak etmiyor mu? Meclis dışında bunları başaran Sayın Baş, Meclis içinde, başbakan koltuğunda sizce neleri başarmaz ki…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025