Kıbrıs'ta işler hiç de iyi gitmiyor, durum iç açıcı değil.
1571'de Osmanlı Padişahı adadaki nüfus dengesini lehe çevirmek için fermanla sadece "Türk"lerin gönderilmesini buyurmuştu.
Tarihten hiç ders almadığımız için 1974'de aynı şeyi beceremedik, seçici davranmadık ve 26 sene sonra bu gün ada, çoğunluğunu doğu ve güneydoğudan göç etmiş insanların oluşturduğu kocaman bir getto haline gelmiştir.
Ve doğal olarak 1571 göçmenleri, 1974 göçmenleri ile anlaşamamaktadır.
1974 sonrası adaya yerleşen doğu-güneydoğu göçmenleri; gerçekleşmemesi için Türkiye Cumhuriyeti'nin on beş sene süren savaşta tam beş bin şehit verdiği "Kürt kimliğinin ifade edilmesi" olgusunda hayli mesafe katetmişlerdir Kıbrıs'ta.
Bu gün Lefkoşa, Girne veya Magosa'da günün herhangi bir saatinde Türkiye'nin hiçbir şehrinde olmadığı kadar yüksek sesle ve yoğun Kürtçe konuşulmaktadır.
Üç-beş bin oy uğruna (ki bu rakam Kıbrıs'ın seçmen sayısı içinde oldukça önemli bir orandır) bu "kimliğin ifadesi" keyfiyeti, bilhassa Denktaş'ın UBP'den ayırttığı milletvekillerine kurdurduğu DP tarafından istismar edildiği, hâttâ göz yumulduğu için iş bu safhaya varmıştır.
1571 göçmenleri, ezici çoğunluğu bu özellikleri taşıyan 1974 göçmenleri ile bir anlamda doku uyuşmazlığı yaşadığı için şimdi adadan göç etmektedirler.
Avustralya, Kanada, İngiltere ve üniversiteyi bitiren gençlerin iş bularak kaldıkları Türkiye göçün yoğun yaşandığı ülkelerdir.
Ada yaşlı, çocuk veya gidecek yeri olmayan yorgun insanlara kalmaktadır.
Bu kalanlar da Kopenhag'dan itibaren son derece cilalı AB havucu aldatmacası ile karşı karşıyadırlar.
57'inci Hükümetin iki yılda Türkiye'ye yaşattığı iki büyük kriz adaya katlanarak yansımıştır. Ekonomik ve sosyal durum fecidir.
Ekonomik, sosyal ve Denktaş'ın bir türlü elindeki tekeli bırakmak istemediği siyasi durumun iç karartan bu çaresizliği içindeki insanlara elle tutulur bir alternatif, bir ışık sunamadığınız ölçüde AB rüyası da kaçınılmaz olarak ve ne yazık ki inanılır olmaktadır.
İnsanlar, aynı Türkiye'deki gibi yasal sınırları zorlayarak veya yasadışı yollardan AB'ye kapağı atmanın hesabı içindedir.
Dış politikada görüşmeler tıkanmış, AB ve BM'in son derece haksız davranışları karşısında Denktaş; Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Ecevit'in toplandığı bir zirvede (Dikkat edin, kerameti kendinden menkul 3+1+1 liderler zirvesi değil) alınan kararla masadan kalkmıştır.
Kıbrıs'ta durum süratle nihai hesaplaşmaya gitmektedir.
AB Rum tarafı ile ortaklık görüşmelerine başlamıştır, Türkiye itiraz etmiş ve masadan kalkmıştır. 2004'e kadar anlaşma olmazsa AB'nin Rum tarafını üye olarak kabul edeceği Helsinki'de bu hükümet tarafından kabul edilmiştir.
Siz Rum tarafı olsanız masaya oturur musunuz, yoksa 2004'ü bekler misiniz?
İşte tam bu safhada, parçalanmış, çeşitli rüzgârların etkisiyle sağa sola savrulmakta olan Türk toplumunu birleştirmek amacıyla adada bir hareket başlatıldığını geçen gün gazetenizde okudunuz.
Kıbrıs'ta geçtiğimiz haftalar içinde 'milli bilinci perçinlemek', 'toplumsal ruhu canlı tutmak' ve "Rumların AB ve Yunanistan ile işbirliği yaparak çevirdiği dolapları etkisizleştirmek" için Ulusal Halk Hareketi'nin (UHH) kurulduğu topuma, kamuoyuna ve nihayet basına yansıdı..
Kuruluş Bildirgesinde 1. Mücadele'nin bitmediğinin ve, 2. AB üyeliğinin Rum tarafı için , Enosis'e giden yolda bir ara hedef olduğunun altı net bir şekilde çizildi.
Ve iki gün sonra ABD başkenti Washington'da bir düşünce kuruluşunun toplantısında konuşan Cem'in dostu Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu Kıbrıs konusunda 2003 yılına kadar bir çözüme ulaşılamaması durumunda, Türkiye'nin tek bir Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne (AB) girmesine izin vermesini istedi.
Papandreu, bu durumda kuzey Kıbrıs Türklerine "azınlık statüsü" tanınacağını, azınlık olmanın ise hiç de korkulacak bir şey olmadığını söyledi.
Ulusal Halk Hareketi'nin kapsam ve inceliklerini bir sonraki yazımızda inceleyeceğiz.
1571'de Osmanlı Padişahı adadaki nüfus dengesini lehe çevirmek için fermanla sadece "Türk"lerin gönderilmesini buyurmuştu.
Tarihten hiç ders almadığımız için 1974'de aynı şeyi beceremedik, seçici davranmadık ve 26 sene sonra bu gün ada, çoğunluğunu doğu ve güneydoğudan göç etmiş insanların oluşturduğu kocaman bir getto haline gelmiştir.
Ve doğal olarak 1571 göçmenleri, 1974 göçmenleri ile anlaşamamaktadır.
1974 sonrası adaya yerleşen doğu-güneydoğu göçmenleri; gerçekleşmemesi için Türkiye Cumhuriyeti'nin on beş sene süren savaşta tam beş bin şehit verdiği "Kürt kimliğinin ifade edilmesi" olgusunda hayli mesafe katetmişlerdir Kıbrıs'ta.
Bu gün Lefkoşa, Girne veya Magosa'da günün herhangi bir saatinde Türkiye'nin hiçbir şehrinde olmadığı kadar yüksek sesle ve yoğun Kürtçe konuşulmaktadır.
Üç-beş bin oy uğruna (ki bu rakam Kıbrıs'ın seçmen sayısı içinde oldukça önemli bir orandır) bu "kimliğin ifadesi" keyfiyeti, bilhassa Denktaş'ın UBP'den ayırttığı milletvekillerine kurdurduğu DP tarafından istismar edildiği, hâttâ göz yumulduğu için iş bu safhaya varmıştır.
1571 göçmenleri, ezici çoğunluğu bu özellikleri taşıyan 1974 göçmenleri ile bir anlamda doku uyuşmazlığı yaşadığı için şimdi adadan göç etmektedirler.
Avustralya, Kanada, İngiltere ve üniversiteyi bitiren gençlerin iş bularak kaldıkları Türkiye göçün yoğun yaşandığı ülkelerdir.
Ada yaşlı, çocuk veya gidecek yeri olmayan yorgun insanlara kalmaktadır.
Bu kalanlar da Kopenhag'dan itibaren son derece cilalı AB havucu aldatmacası ile karşı karşıyadırlar.
57'inci Hükümetin iki yılda Türkiye'ye yaşattığı iki büyük kriz adaya katlanarak yansımıştır. Ekonomik ve sosyal durum fecidir.
Ekonomik, sosyal ve Denktaş'ın bir türlü elindeki tekeli bırakmak istemediği siyasi durumun iç karartan bu çaresizliği içindeki insanlara elle tutulur bir alternatif, bir ışık sunamadığınız ölçüde AB rüyası da kaçınılmaz olarak ve ne yazık ki inanılır olmaktadır.
İnsanlar, aynı Türkiye'deki gibi yasal sınırları zorlayarak veya yasadışı yollardan AB'ye kapağı atmanın hesabı içindedir.
Dış politikada görüşmeler tıkanmış, AB ve BM'in son derece haksız davranışları karşısında Denktaş; Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Ecevit'in toplandığı bir zirvede (Dikkat edin, kerameti kendinden menkul 3+1+1 liderler zirvesi değil) alınan kararla masadan kalkmıştır.
Kıbrıs'ta durum süratle nihai hesaplaşmaya gitmektedir.
AB Rum tarafı ile ortaklık görüşmelerine başlamıştır, Türkiye itiraz etmiş ve masadan kalkmıştır. 2004'e kadar anlaşma olmazsa AB'nin Rum tarafını üye olarak kabul edeceği Helsinki'de bu hükümet tarafından kabul edilmiştir.
Siz Rum tarafı olsanız masaya oturur musunuz, yoksa 2004'ü bekler misiniz?
İşte tam bu safhada, parçalanmış, çeşitli rüzgârların etkisiyle sağa sola savrulmakta olan Türk toplumunu birleştirmek amacıyla adada bir hareket başlatıldığını geçen gün gazetenizde okudunuz.
Kıbrıs'ta geçtiğimiz haftalar içinde 'milli bilinci perçinlemek', 'toplumsal ruhu canlı tutmak' ve "Rumların AB ve Yunanistan ile işbirliği yaparak çevirdiği dolapları etkisizleştirmek" için Ulusal Halk Hareketi'nin (UHH) kurulduğu topuma, kamuoyuna ve nihayet basına yansıdı..
Kuruluş Bildirgesinde 1. Mücadele'nin bitmediğinin ve, 2. AB üyeliğinin Rum tarafı için , Enosis'e giden yolda bir ara hedef olduğunun altı net bir şekilde çizildi.
Ve iki gün sonra ABD başkenti Washington'da bir düşünce kuruluşunun toplantısında konuşan Cem'in dostu Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu Kıbrıs konusunda 2003 yılına kadar bir çözüme ulaşılamaması durumunda, Türkiye'nin tek bir Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne (AB) girmesine izin vermesini istedi.
Papandreu, bu durumda kuzey Kıbrıs Türklerine "azınlık statüsü" tanınacağını, azınlık olmanın ise hiç de korkulacak bir şey olmadığını söyledi.
Ulusal Halk Hareketi'nin kapsam ve inceliklerini bir sonraki yazımızda inceleyeceğiz.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002