"Öğretmenimiz paltolarımızı giyip dışarı çıkmamızı istedi. Okulumuzun bahçe duvarının önünden yol geçiyor. Sisli puslu bir Mart günü… Biraz sonra öğle paydosu zili çalacak. Uzak yerlerden gelen sınıf arkadaşlarım genellikle çok erken saatte yola çıktıkları için çok çabuk acıkıyorlar. Okulun bodrum katındaki yemekhaneden pişmiş yemeğin ve taze ekmeğin kokusu geliyor.
'Neden çıktık? Neden dizildik?' diye soruyor birisi… Belli ki Zonguldak'ta ve bizim okulda yeni. Öğrendik artık. Eğer biz böyle yol kenarına diziliyorsak, bunun tek bir nedeni vardır. Biraz sonra bayrağa sarılı bir veya birkaç cenaze geçecektir. Madenlere giden yolun üstündeki okulda birkaç senedir okuyanlar bunu bilir. Ocakta çalışanların kaderidir bu. Yerin metrelerce altından kömür çıkaran, elleri yüzleri simsiyah olmuş, çatlak avuçlarının arınmadığı insanlar kazaya uğramışlardır. Bize düşen, ölene veya ölenlere saygımızı göstermemiz, sobamızda yaktığımız karaelmasın ibretlik öyküsünü öğrenmemiz, şükranlarımızı sunmamızdır. Geçen cenaze alayında baretleri ile arkadaşları, ağlamamak için dişlerini sıkmış eşler, yakınlar, üzgün yüzlü görevliler yer alır. Görevimiz; onları selamlamak, okulda öğrendiğimiz duaları okumak ve sabırlar dilemektir.
Bir öğretmen birinci ve ikinci sınıfların bu törenlerden uzak tutulmasını savunurken, bir başkası hayatın acıları ile yüzleşmenin yaşı olmadığını belirten eleştiriler yapar. Bu konuşmalar ben bildim bileli her törende tekrarlanır. İlk seferinde ağlamıştım. Geçenler tanıdığım birileri değildi ama onların neden öldüklerini ve nereye gittiklerini kavramaya çalışmıştım. Mavi işçi tulumları içinde bir tahlisiye çavuşu yanıma gelmiş, geçen cenazelerde bir yakınım olup olmadığını sormuştu. Öğretmenim 'hayır' anlamında elini sallamıştı. İri ellerinin çatlaklarının ve tırnaklarının simsiyah olduğunu ilk kez o zaman görmüştüm. İstemeden o eller ile nasıl yemek yediğini düşünmüştüm…"
* * *
Törenden sonra Fevzi Çavuş bize bir kutu şeker getirmişti. Karanfil ve Gül kokulu şekerlerdi. Bugün bile nerede bir gül kokusu duysam, bir karanfil koklasam, şahit olduğum madencilerin cenazelerinin önümüzden geçtiği okul günleri gelir aklıma…
EKİ'nin koca koca trenlerine bağlı taşıma vagonları vardı. Lavvar denilen bir yere ocaktan çıkan kömürleri taşırdı. Lavvarda yıkanan kömürler, buharları tüterek Zonguldak'ı ikiye bölen Üzülmez Deresi'nin kenarından ağır-ağır geçerlerdi. Kış mevsiminde bile karların, karaelması beyazlatacak gücü olmadığını hatırlarım. Fakir insanlar bu katarları geçtikten sonra demiryoluna saçılan, en büyüğü ceviz ve fındık büyüklüğündeki kömür parçalarını toplarlardı.
Yıllar sonra Kilimli'de bir maden ocağına inmiş, kömürün çıkarılışına, işçilerin ne kadar zor şartlar altında çalıştıklarına şahit olmuştum. Yukarıya çıktığımda yeniden doğmuş gibi olduğumu hatırlıyorum. Yerin altında metrelerce derinlikte çalışan, çoğu Tüberküloz teşhisi ile işsiz kalan ya da ölümü göze alarak çalışmaya devam eden bu insanlar için yazı yazmaktan başka bir şey gelmemişti elimden…
Onların yüzlerinin karası, ekmek parası içindi. Ellerindeki çatlaklar ise çalışma karneleri…
Yıllar yılları kovaladı ama onlar için bir şey yapılamadı. Göçükler, grizu gazı zehirlenmeleri, ocak yangınları önlenemedi. Altı kara, üstü yeşil Zonguldak'ın kaderi değişmedi.
Özelleştirmeler sadece bir kısım maaşları arttırdı, şartları iyileştiremedi.
Bir zamanların havza kanunundan eser kalmadı ama onun yerini daha modern işçi toplama yöntemleri aldı.
Zonguldak mavi denizi, badem çakılı ile kaplı kıyıları, her bahar bahçelerinde açan kırmızı gülleri, yemyeşil doğasına rağmen belli-belirsiz bir hüzün kentidir.
Acıların, ihmal edilmişliklerin, değişmeyen yüz karasının ekmek parası olarak okunduğu bir yerdir.
Ne ölenlerin sayısı bellidir, ne de kalanların kaderi…
Hayatını kaybedenlere rağmen madenler yine çalışır, katarlar yine kömür taşır.
Kaderdir bunun adı… Sürer gider…
Ölenlere rahmet, kalanlara sabır selamet…
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025