Cemevi saldırıları sürüyor. Bu kez de Ankara'da Türkmen Alevi Bektaşi Vakfı Merkezi, Şah-ı Merdan Kültür Evleri Yaptırma ve Yaşatma Derneği ile Ana Fatma Cemevi'ne saldırı düzenlendi.
Ankara İl Emniyet Müdürlüğü olayın adını koydu: Kasten yaralama ve ızrar (zarar verme)… Soruşturmanın akıbeti ne olur bilemeyiz ama Alevi yurttaşlarımızın akıbetinden son derece endişeliyiz.
Saldırıya ızrar deseler de, zarar vermenin ötesinde, toplumu kutuplaştırmanın garaza varan boyutudur bu olay.
Öyle bir kinlenme ve düşmanlık ki, kardeşlerimizin Muharrem orucunun başladığı gün seçilmiş özellikle. Birlik ve beraberliğimizi bozmaya yönelik provokasyon kokan havanın sorumluları kim?
Şimdi hep birlikte olayı kınayan siyasilerin sütten çıkmış ak kaşık olduklarına inanan var mı acaba?
İçinde yaşadığımız kutuplaşma ortamının sorumluları belli. Nefret dili, siyasi malzeme olmuş. Devletin tepesinde nefret söylemi eserken, din ve inanç kaynaklı suçların yarısı Alevilere yönelmişken hastalığın adını koyalım; Nefret suçu…
Nefret söylemi, nefret suçuna giden sürecin çıkış noktası, yani nefret suçunun önünü açan tahammülsüzlüğün hoşgörüsüzlüğün dışa vurumudur. Hedef alınan gruplara "Toplumda size yer yok" mesajı yinelenerek verilir, grup üyeleri pasifleştirilir/sessizleştirilir. Bu durum kaçınılmaz olarak demokratik düzeni yıpratır. Zira, insanın en temel hakkı olan "yaşama ve katılım hakkı" ihlâl edilmiş olur.
Siyasilerin ve dümen suyundaki medyanın nefret söylemlerinin ürünü olan olumsuz, alaycı, küfür, hakaret, aşağılama ifadeleriyle ötekileştirdiği grupları kamu güvenliğini tehdit edici "potansiyel risk ve tehdit saçan öcüler" gibi sunarak, toplumdaki "öteki"ne karşı önyargıları ve nefret suçlarını kışkırtır.
1997 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi nefret söylemiyle ilgili bir tavsiye kararı kabul etti. Bu kararda nefret söylemi şöyle tanımlanmıştır: "Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm veya hoşgörüsüzlük ifade eden saldırgan milliyetçilik de dahil olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her türlü ifade biçimidir."
Laik, demokratik hukuk devletinde en temel kural, devletin bütün inançlara eşit uzaklıkta olması inançlar arasında ayrımcılık yapmamasıdır. Ancak ülkemizde bütün vatandaşlardan toplanan vergilerden oluşan kamu kaynakları, ayrımcılık yapılarak, dini alanda sadece Sünni mezhebine mensup vatandaşlarımızın talepleri doğrultusunda kullanılmakta, Alevi yurttaşlarımız yok sayılmaktadır.
Laik ve demokratik devlette nerenin ibadethane olacağına siyasal iktidar sahipleri karar veremez. İnanç merkezleri ve ibadethaneleri inananları var eder ve yaşatır. Bir yerin ibadet ya da inanç merkezi olup olmayacağına ancak o inanç kimliğine sahip insanlar karar verebilir.
Cemevleri ibadethane sayılmamakta, elektrik giderlerini ödemek zorunda bırakılmaktadır.
İbadethane tanımını ne devlet ne de Diyanet yapabilir.
Hangi inançtan olursa olsun, kişiler ibadetlerini nerede yapıyorsa oraya ibadethane denilebilir.
Aleviler cemevlerini ibadethane olarak tanımlıyorsa karşı çıkmanın gereği yoktur.
Alevi vatandaşlarımız, nefret suçu mağdurları olarak korku, endişe ve yalnızlık içindedirler. Başlarına gelen olaya karşı toplumun kayıtsız kalması, onlara önemsiz oldukları, umursanmadıkları duygusunu yaşatır.
Ne var ki, Alevi kardeşlerimize yalnız olmadıklarını, toplumun bireyleri arasında olması gereken eşitlik idealini, sosyal düzeni, barışı ve toplum hayatının kalitesini hak ettiklerini yürekten söyleyen, bunun mücadelesini veren bilge Lider, gerçek devlet adamı Prof. Dr. Haydar BAŞ olmuştur. Kendisini rahmet, şükran ve özlemle anıyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023