İttifaklar, siz Türk çocuğusunuz yapmayın!

İnsanlık tarihi aslına bakılırsa hep iyi olanla olmayan arasında yaşanan mücadelelerle geçmiştir.

Ancak bir millet içerisinde bu türden olaylar sıklıkla yaşanıyor ve alışkanlık haline geliyorsa, buradan o toplum yararına pek de hayırlı sonuçlar çıkmaz.

Özellikle de dünya uygarlığına mührünü vurmuş olan Türk milletinden bahsediyorsak, durumun vahameti daha da fazladır.

Bilge Kağan döneminde, Türkçe konuştuğu halde, iman etmediği için Türk'lerin arasına alınmayan nice kavimler olmuştur.

Araştırmalarım esnasında karşılaştığım bu durum beni büyük ölçüde etkilemiştir.

Aynı durumu çok dikkat çekici bir şekilde, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün nüfus mübadelesinde görmekteyiz.

Beni derinden etkileyen bu konu hakkında ilk defa, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'den çok dikkat çekici yorumlar dinlemiştim.

Ne kadar büyük bir öngörü.

Kimsenin göremediği gerçeği görüp ortaya koymak, ne büyük bir sanat.

Basiret ve ferasetin hiç ayrı kalmadığı çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in o günkü yorumları, bana tam anlamıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da rehberlik etmişti.

Yaptığı büyük devrimlerin yanında sözlü devrimleri de sayısızdır.

Atatürk'ün nüfus mübadelesi ve özellikle de "Ne mutlu Türküm diyene" şeklindeki sözünde saklı bulunan sırrı şu tarihi yorumuyla netleştirmişti:

"Aslında Atatürk, 'ne mutlu Türküm diyene' derken, ne mutlu Müslüman'ım diyene demek istedi" şeklindeki tespitiyle adeta bir devrim yapıyordu.

Yani Türk milleti öyle sıradan bir Avrupa kıtasında yer alan milletler gibi değildi.

Bu büyük milletin adına "Türk Milleti" denmesi de öylesine gelişi güzel seçilmiş bir ifade değil.

"Ökük Türük" orijini bu.

Yani "Rabbani Türk" demek oluyor.

Türk kelimesi, din ile eş anlamlı kullanılıyordu o tarihlerde yaşayan Türkler arasında.

Osmanlı döneminde Türk millet kavramından neredeyse eser bırakılmamış, adeta intikam alınmıştı!

Neden ve niçini başka bir zaman bırakalım.

Roma İmparatorluğu'nun kurucuları, evet evet şaşırmayın ama Türkler.

Orta Avrupa'nın ilk yerlisi Türklerdir.

Amerika'nın gerçek sahipleri Türkler.

Tüm bilim-teknik ve mimarinin ve hatta tıp'ın babası Türklerdir.

Medeniyet denildi mi akla Türklerden başkası gelmezdi yer yüzünde.

İmam Hüseyin'in Kerbela'da yardımına koşanlar da, orada şehit olanlar da Türklerdi.

Bu kadar büyük ve kutlu vazifeleri yerine getiren bir millet sıradan olabilir mi?

Sevgili okurlarım…

Lütfen artık kendimize çeki düzen verelim.

Bize yüce yaratanın bir lüfu olarak gönderilen, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün, bizlere emaneti olan bu güzelim Cumhuriyetimize hep birlikte sahip çıkalım.

İlla da iktidar nimetinden faydalanacağım diye, büyük hatalar yapıp, ebedi hayatımızı karartmayalım.

Gerek Cumhur İttifakı ve gerekse Millet İttifakının tüm bileşenleri bu büyük milletin asil evlatları değil mi?

Neden büyüklüğümüzü unutup, çok küçük hesapların peşinden ve bize hiç de yakışmayacak şekilde koşup gidiyoruz?

Niçin bir masada beraberce yemek yiyemiyor ve medenice sohbet edemiyoruz?

Ülkemizin pırıl pırıl genç beyinleri neden bu ülkeyi bataklık görüp yurt dışına göçüyor?

Atatürk, biz böyle yapalım diye mi bize bu ülkeyi teslim etti?

Benim gördüğüm genel manzara şu ki, bu şekilde gidişimiz; sadece ülke üzerinde bölücü emelleri olanların çıkarlarına fayda sağlayacak!

Ben bu dağınık ve yanan Türkiye manzarasında, elinde su testisi ile dolaşan bir delikanlı görüyorum. Bana göre, her iki ittifakın da ortak buluşma noktası.

Birleştirici, kucaklayıcı ve müzakereden yana olan tavrı ile, son dönemlerin en çok sevilen siyasetçisi olmayı başardı.

Bahsettiğim isim, BTP lideri Hüseyin Baş'tan başkası değil ve de olamaz.

Bu işte gurur ve nefis olmamalı.

Sen kaç oy aldın hesabı kafalardan silinip atılmalı.

Sayın Baş'ın elinde bulunan model, bugün dünyayı sarsıyor.

Sıkışan tüm ülkeler, bu Model'de yer alan formüllerle hayata tutunuyor.

Ben iktidar olsam, ülkeyi ateşe atmaktansa, nefsimi ateşe atar yakarım!