Milyonlarca işsize sahip olan Türkiye’de çalışan kesim de halinden memnun değil.
Çalışanını doyuramayan ekonomi yönetimi işsizine nasıl iş bulacak merak konusu…
Geçtiğimiz günlerde bir araştırma kuruluşu tarafından Çalışan Memnuniyeti ve Beklentileri araştırması yapıldı. Haber detaylı olarak gazetelerimizde verildi ama ben önemine binaen bazı sonuçların altını özellikle çizmek istiyorum.
Araştırma sonuçlarına göre, çalışanların yarısı eğitimini aldıkları konuda çalışma şansına sahip değil. Bu durum, Türkiye’nin eğitim sisteminin eksikliğini, neticeye odaklanmadığını açık bir şekilde göstermektedir.
Bir nesil yetiştiriyoruz ama dostlar alışverişte görsün misali… Hiçbir plan ve proje yok. Gençler sadece sınıfını geçebilmek, girdiği sınavlarda rakiplerini geçebilmek, ailesini aldığı notlarla memnun edebilmek için okula, dershaneye gidiyor, sınavdan sınava koşuyor.
İyi bir mühendis, iyi bir avukat, iyi bir öğretmen, iyi bir doktor olmak için değil, okumuş olmak için okuyor. Sonra da üniversite sınavlarına giriyor “ne tutarsa” onu okuyor.
Çok azı hayalini kurduğu, kabiliyetine uygun, zevk alacağı bölümlerde okuyor.
Üniversiteye giremeyenleri, liseye bitiremeyenleri ise daha karanlık bir tablo bekliyor.
İş aramaktan yorulup, hasbel kader bir iş bulduğunda da “ne olursa yaparız” kabilinden hemen onu yapmaya çalışıyor.
Araştırmaya göre, yüzde 65’lik bir kesim iş yerinde çalışmalarının karşılığını alamıyor.
Yaşlar arttıkça emeğinin karşılığını almadıklarını söyleyenlerin sayısı da yükseliyor.
Gençler arasında (18–24 yaş) bu oran yüzde 49 olmasına karşılık 45 yaş ve üzerindeki çalışanlarda yüzde 73’e yükseliyor. Çalışanların büyük kısmını oluşturan 25–44 yaş arasındaki kesimde mesailerinin karşılığını alamadıklarını düşünenler ise yüzde 65 civarında...
İşsizliğin had safhada olması, çalışanların da istedikleri yerlerde çalışamaması ve yaptığı işin karşılığını alamaması siyasi iradenin gerek çalışma hayatındaki gerekse eğitimdeki zafiyetini ortaya koymaktadır.
Çözüm için yapılması gereken hem çalışma koşullarının iyileştirilmesi hem de genç nesillerin çalışma hayatına başlamadan gerekli eğitimi sağlıklı alabilmesidir.
Bunlar aynı anda ele alınması gereken çözümlerdir ve biri diğerini tamamlamaktadır.
Çalışma koşullarını iyileştirdin ama eleman yetiştiremiyorsun, sistem çöker. Bu sefer dışarıdan kalifiye eleman almak durumunda kalırsın ki, bunun bizim çalışma ihtiyacı olan insanımıza bir faydası olmaz.
Yine çok güzel ve kaliteli eğitim veriyorsun ama eğittiğin, öğrettiğin, emek harcadığın bu insanlara sağlıklı bir iş imkanı sunamıyorsun yine sistem çöker. Hatta bu durumda yetiştirdiğin insanlar yurt dışı imkanlarını değerlendirmek ister, durmadan beyin göçü verirsin.
Bu çarpık durumun düzelmesi için Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’ni ve onun uygulaması olan “Sosyal Devlet Milli Devlet” tezini öneriyoruz.
Özetle ifade etmek gerekirse, senyoraj geliri ve madenlerden elde edilen gelir ile devlet daha güçlü bir hale getirilecek ve sosyal devlet projeleri hayata geçirilecek. Buradaki gaye üretilen ürünler için pazarı genişletmektir. İstihdamın artması ancak ve ancak pazarın genişlemesiyle mümkündür. Devlet bir taraftan tüketimi teşvik ederek pazarı genişletirken, diğer taraftan bu pazara ürün pompalayacak olan üreticilerin de her türlü ihtiyacını karşılayacaktır. Böylece her sahada iş imkanları açılacaktır.
Bu şekilde bir taraftan işçi talebi artırılırken, diğer taraftan ihtiyaca göre mesleki eğitim güçlendirilecektir. Eğitimde netice şansa bırakılmayacak ve nesiller ilk öğretimden itibaren yapısına, zekasına, kabiliyetine göre yetiştirilecektir. Eğitim sadece kitabi boyutta kalmayacak, gençler her türlü bilgiyi bizzat pratik olarak da göreceklerdir.
Devlet iradesi ve onu idare edenler bu düzenin sağlanması için vardır. Serbest piyasa mantığıyla her şeyin yerli yerine oturmasını beklemek zaman kaybından ve vehimden başka bir şey değildir.
Çalışanını doyuramayan ekonomi yönetimi işsizine nasıl iş bulacak merak konusu…
Geçtiğimiz günlerde bir araştırma kuruluşu tarafından Çalışan Memnuniyeti ve Beklentileri araştırması yapıldı. Haber detaylı olarak gazetelerimizde verildi ama ben önemine binaen bazı sonuçların altını özellikle çizmek istiyorum.
Araştırma sonuçlarına göre, çalışanların yarısı eğitimini aldıkları konuda çalışma şansına sahip değil. Bu durum, Türkiye’nin eğitim sisteminin eksikliğini, neticeye odaklanmadığını açık bir şekilde göstermektedir.
Bir nesil yetiştiriyoruz ama dostlar alışverişte görsün misali… Hiçbir plan ve proje yok. Gençler sadece sınıfını geçebilmek, girdiği sınavlarda rakiplerini geçebilmek, ailesini aldığı notlarla memnun edebilmek için okula, dershaneye gidiyor, sınavdan sınava koşuyor.
İyi bir mühendis, iyi bir avukat, iyi bir öğretmen, iyi bir doktor olmak için değil, okumuş olmak için okuyor. Sonra da üniversite sınavlarına giriyor “ne tutarsa” onu okuyor.
Çok azı hayalini kurduğu, kabiliyetine uygun, zevk alacağı bölümlerde okuyor.
Üniversiteye giremeyenleri, liseye bitiremeyenleri ise daha karanlık bir tablo bekliyor.
İş aramaktan yorulup, hasbel kader bir iş bulduğunda da “ne olursa yaparız” kabilinden hemen onu yapmaya çalışıyor.
Araştırmaya göre, yüzde 65’lik bir kesim iş yerinde çalışmalarının karşılığını alamıyor.
Yaşlar arttıkça emeğinin karşılığını almadıklarını söyleyenlerin sayısı da yükseliyor.
Gençler arasında (18–24 yaş) bu oran yüzde 49 olmasına karşılık 45 yaş ve üzerindeki çalışanlarda yüzde 73’e yükseliyor. Çalışanların büyük kısmını oluşturan 25–44 yaş arasındaki kesimde mesailerinin karşılığını alamadıklarını düşünenler ise yüzde 65 civarında...
İşsizliğin had safhada olması, çalışanların da istedikleri yerlerde çalışamaması ve yaptığı işin karşılığını alamaması siyasi iradenin gerek çalışma hayatındaki gerekse eğitimdeki zafiyetini ortaya koymaktadır.
Çözüm için yapılması gereken hem çalışma koşullarının iyileştirilmesi hem de genç nesillerin çalışma hayatına başlamadan gerekli eğitimi sağlıklı alabilmesidir.
Bunlar aynı anda ele alınması gereken çözümlerdir ve biri diğerini tamamlamaktadır.
Çalışma koşullarını iyileştirdin ama eleman yetiştiremiyorsun, sistem çöker. Bu sefer dışarıdan kalifiye eleman almak durumunda kalırsın ki, bunun bizim çalışma ihtiyacı olan insanımıza bir faydası olmaz.
Yine çok güzel ve kaliteli eğitim veriyorsun ama eğittiğin, öğrettiğin, emek harcadığın bu insanlara sağlıklı bir iş imkanı sunamıyorsun yine sistem çöker. Hatta bu durumda yetiştirdiğin insanlar yurt dışı imkanlarını değerlendirmek ister, durmadan beyin göçü verirsin.
Bu çarpık durumun düzelmesi için Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’ni ve onun uygulaması olan “Sosyal Devlet Milli Devlet” tezini öneriyoruz.
Özetle ifade etmek gerekirse, senyoraj geliri ve madenlerden elde edilen gelir ile devlet daha güçlü bir hale getirilecek ve sosyal devlet projeleri hayata geçirilecek. Buradaki gaye üretilen ürünler için pazarı genişletmektir. İstihdamın artması ancak ve ancak pazarın genişlemesiyle mümkündür. Devlet bir taraftan tüketimi teşvik ederek pazarı genişletirken, diğer taraftan bu pazara ürün pompalayacak olan üreticilerin de her türlü ihtiyacını karşılayacaktır. Böylece her sahada iş imkanları açılacaktır.
Bu şekilde bir taraftan işçi talebi artırılırken, diğer taraftan ihtiyaca göre mesleki eğitim güçlendirilecektir. Eğitimde netice şansa bırakılmayacak ve nesiller ilk öğretimden itibaren yapısına, zekasına, kabiliyetine göre yetiştirilecektir. Eğitim sadece kitabi boyutta kalmayacak, gençler her türlü bilgiyi bizzat pratik olarak da göreceklerdir.
Devlet iradesi ve onu idare edenler bu düzenin sağlanması için vardır. Serbest piyasa mantığıyla her şeyin yerli yerine oturmasını beklemek zaman kaybından ve vehimden başka bir şey değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025