Kurulduğu 1948'den bu yana Ortadoğu coğrafyasında yayılmacı bir politika güden, arzı mevut hesabını, büyük İsrail hedefini asla gizlemeyen İsrail, dün sabah saatlerinde kabul ettiği bir yasa tasarısıyla da işgal ettiği topraklarda nasıl bir devlet düşündüğünü açıkça ortaya koymuş oldu.
İsrail Parlamentosu (Knesset), İsrail içinde dahi "ırkçı", "ayrımcı", "apartheid yasası" olarak eleştirilen "Yahudi Ulusal Devlet Yasa Tasarısı"nı 55 ret oyuna karşılık 62 "evet" oyuyla kabul etti.
Tasarı 2011 yılında gündeme gelmişti, 7 yıldır tartışılıyor, büyük eleştiriler aldı ama sonunda yasalaştı. Bunun altını neden çiziyorum, çünkü yasada öyle maddeler var ki, kendileri bile hazmetmede zorlanıyorlar. Yanlış anlamayın, kabul etmedikleri için değil, zamanlamasını uygun görmedikleri için?
Peki, basına yansıdığı kadarıyla yasada ne gibi düzenlemeler var?
Yasada, "Ülkede kendi kaderini tayin etme hakkı sadece Yahudilere aittir, İsrail bir Yahudi devletidir, İsrail dünyadaki tüm Yahudilerin tarihi anavatanıdır, hukukta bir boşluk olduğunda Yahudi şeriatı referans alınacaktır, dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail'e dönme hakkı vardır, Yahudilerin dini günleri resmi tatil sayılacaktır ve İsrail'in başkenti birleşmiş Kudüs'tür" ifadeleri yer alıyor.
Sadece Yahudilerin girebileceği yeni yerleşim birimlerinin oluşturulacağı belirtiliyor.
Mevcut İsrail'in resmi sınırlarını önünüze koyduğunuzda, "bunda ne var, İsrail zaten böyle bir ülke" diyebilirsiniz. Ama İsrail, mevcut sınırlarını kabul etmiyor, yayılmacı bir politika izliyor ve başlangıç hedefi de Nil'den Fırat'a kadar?
Yani bu yasayı yarın bir gün Diyarbakır'da da uygulama derdinde?
Bu arada dikkat ederseniz, İslam ülkeleri Doğu Kudüs, Batı Kudüs derken, İsrail, başkentinin birleşmiş Kudüs olduğunu, yani doğusuyla batısıyla Kudüs'ün tamamının kendisinin olduğunu parlamentosunda yasalaştırmış oldu.
Bugüne kadar kendisini "en demokratik ülke" olarak tanımlayan İsrail, bu yasayla birlikte tüm dünyaya "artık demokrasiyle işim olmaz"ın resmi ilanını yapmış oldu.
Gerçi hiçbir zaman demokrasiyle işi olmadı ama ayrı bir konu?
İsrail'in meşhur gazetelerinden Haaretz gazetesi bile, "Ulus devlet yasası İsrail'in Yahudi ve Demokratik devlet olarak sonunun habercisi" başlığını attı.
İsrail, kurulduğundan bu yana uyguladığı ayrımcı ve şiddet dolu politikaları yeni yasayla bir hükme bağlamış oldu.
Daha önce resmi dil sayılan Arapça resmi dil olmaktan çıkartıldı, ülkenin tek dili İbranice olarak ilan edildi. 8 milyon nüfusu olan İsrail'de 2 milyona yakın İsrail vatandaşı Filistinli yaşıyor.
Yasada Yahudi yerleşimlerinin gelişimi 'ulusal değer' olarak tanımlandı ve İsrail devletinin bu yerleşimlerin 'kurulması ve yoğunlaştırılmasını teşvik edeceği' belirtildi.
Yani İsrail, Filistin topraklarında yeni yerleşim birimleri açarak yaptığı illegal faaliyetleri, işgali, "bu benim ulusal değerim" diyerek yasaya bağlamış oldu. Dolayısıyla buna karşı çıkan toprakların asıl sahibi Filistinliler yasaya göre direkt suçlu olmuş oluyorlar.
"İsrail tüm dünyadaki Yahudilerin tarihi anavatanıdır" ifadesiyle de sınırları belli olmayan bir coğrafya buranın yerli insanlarınının tarihi varlıkları ve hakları görmezden gelinerek ellerinden alınmış oluyor.
Ortadoğu coğrafyasıyla hiçbir alakası olmayanlar, sırf Yahudi oldukları için bu coğrafyanın doğal vatandaşı ve sahibi olarak ilan edilirken, 1948'den bu yana vatanlarından sürülen Filistinlilerin geri dönme hakları ise tamamen devre dışı bırakılıyor, yok kabul ediliyor.
Yine hatırlatalım, bu kader, İsrail'in arzı mevut hedefindeki bütün toprakların halkları için de geçerlidir. Sadece Filistinli Arapların meselesidir diye asla düşünmeyin.
Ayıkmazsa Kürt'ün de, Türk'ün de, Acem'in de, Laz'ın da kaderi bu olacak.
İsrail Başbakanı Netanyahu'nun şu sözleri bu yasanın Yahudiler için anlamını ifade ediyor: "Bu İsrail için bir dönüm noktası. Çok yaşa İsrail Devleti. Theodor Herzl'in vizyonunu açıklamasından 122 yıl sonra bu yasayla varoluşumuzun kurucu prensibini tanımladık."
Yasayla birlikte İsrail vatandaşı olan Araplar, ikinci sınıf vatandaş oldular. Bu konuda yasaya muhalif olan Ortak Liste'nin temsilcisi Eymen Udeh, "İsrail bizi burada istemediğini ilan etti. Yahudileri üstün olarak kabul eden bir yasa geçirildi ve bize her zaman ikinci sınıf vatandaş olacağımız söylendi. Yasa demokrasinin ölümüdür" dedi.
Sanki bugüne kadar bir demokrasi varmış gibi?
7 yıldan bu yana reddedilen bu yasa tasarısı bugün yasalaşıyor, elbette ki bunda, ABD Başkanı Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasının, kısa bir zaman içinde de ABD büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşımasının, İslam ülkelerinin bu tablo karşısında sessiz ve duyarsız kalmasının çok büyük etkisi var.
Emin olun ki, ABD Kudüs'ü İsrail'in başkenti kabul ettiği gün, İslam dünyası, Prof. Dr. Haydar Baş'ın tavsiye ettiği gibi, "Mescid-i Aksa İslam âleminin başkenti olmalıdır" kararı alabilseydi ve buna yönelik ortak bir adım atabilseydi, İsrail 7 senedir çıkartamadığı bu "büyük İsrail" yasasını asla çıkartamazdı, Kudüs de koruma altına alınmış olurdu.
Yine "maalesef" diyoruz.
İsrail Parlamentosu (Knesset), İsrail içinde dahi "ırkçı", "ayrımcı", "apartheid yasası" olarak eleştirilen "Yahudi Ulusal Devlet Yasa Tasarısı"nı 55 ret oyuna karşılık 62 "evet" oyuyla kabul etti.
Tasarı 2011 yılında gündeme gelmişti, 7 yıldır tartışılıyor, büyük eleştiriler aldı ama sonunda yasalaştı. Bunun altını neden çiziyorum, çünkü yasada öyle maddeler var ki, kendileri bile hazmetmede zorlanıyorlar. Yanlış anlamayın, kabul etmedikleri için değil, zamanlamasını uygun görmedikleri için?
Peki, basına yansıdığı kadarıyla yasada ne gibi düzenlemeler var?
Yasada, "Ülkede kendi kaderini tayin etme hakkı sadece Yahudilere aittir, İsrail bir Yahudi devletidir, İsrail dünyadaki tüm Yahudilerin tarihi anavatanıdır, hukukta bir boşluk olduğunda Yahudi şeriatı referans alınacaktır, dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail'e dönme hakkı vardır, Yahudilerin dini günleri resmi tatil sayılacaktır ve İsrail'in başkenti birleşmiş Kudüs'tür" ifadeleri yer alıyor.
Sadece Yahudilerin girebileceği yeni yerleşim birimlerinin oluşturulacağı belirtiliyor.
Mevcut İsrail'in resmi sınırlarını önünüze koyduğunuzda, "bunda ne var, İsrail zaten böyle bir ülke" diyebilirsiniz. Ama İsrail, mevcut sınırlarını kabul etmiyor, yayılmacı bir politika izliyor ve başlangıç hedefi de Nil'den Fırat'a kadar?
Yani bu yasayı yarın bir gün Diyarbakır'da da uygulama derdinde?
Bu arada dikkat ederseniz, İslam ülkeleri Doğu Kudüs, Batı Kudüs derken, İsrail, başkentinin birleşmiş Kudüs olduğunu, yani doğusuyla batısıyla Kudüs'ün tamamının kendisinin olduğunu parlamentosunda yasalaştırmış oldu.
Bugüne kadar kendisini "en demokratik ülke" olarak tanımlayan İsrail, bu yasayla birlikte tüm dünyaya "artık demokrasiyle işim olmaz"ın resmi ilanını yapmış oldu.
Gerçi hiçbir zaman demokrasiyle işi olmadı ama ayrı bir konu?
İsrail'in meşhur gazetelerinden Haaretz gazetesi bile, "Ulus devlet yasası İsrail'in Yahudi ve Demokratik devlet olarak sonunun habercisi" başlığını attı.
İsrail, kurulduğundan bu yana uyguladığı ayrımcı ve şiddet dolu politikaları yeni yasayla bir hükme bağlamış oldu.
Daha önce resmi dil sayılan Arapça resmi dil olmaktan çıkartıldı, ülkenin tek dili İbranice olarak ilan edildi. 8 milyon nüfusu olan İsrail'de 2 milyona yakın İsrail vatandaşı Filistinli yaşıyor.
Yasada Yahudi yerleşimlerinin gelişimi 'ulusal değer' olarak tanımlandı ve İsrail devletinin bu yerleşimlerin 'kurulması ve yoğunlaştırılmasını teşvik edeceği' belirtildi.
Yani İsrail, Filistin topraklarında yeni yerleşim birimleri açarak yaptığı illegal faaliyetleri, işgali, "bu benim ulusal değerim" diyerek yasaya bağlamış oldu. Dolayısıyla buna karşı çıkan toprakların asıl sahibi Filistinliler yasaya göre direkt suçlu olmuş oluyorlar.
"İsrail tüm dünyadaki Yahudilerin tarihi anavatanıdır" ifadesiyle de sınırları belli olmayan bir coğrafya buranın yerli insanlarınının tarihi varlıkları ve hakları görmezden gelinerek ellerinden alınmış oluyor.
Ortadoğu coğrafyasıyla hiçbir alakası olmayanlar, sırf Yahudi oldukları için bu coğrafyanın doğal vatandaşı ve sahibi olarak ilan edilirken, 1948'den bu yana vatanlarından sürülen Filistinlilerin geri dönme hakları ise tamamen devre dışı bırakılıyor, yok kabul ediliyor.
Yine hatırlatalım, bu kader, İsrail'in arzı mevut hedefindeki bütün toprakların halkları için de geçerlidir. Sadece Filistinli Arapların meselesidir diye asla düşünmeyin.
Ayıkmazsa Kürt'ün de, Türk'ün de, Acem'in de, Laz'ın da kaderi bu olacak.
İsrail Başbakanı Netanyahu'nun şu sözleri bu yasanın Yahudiler için anlamını ifade ediyor: "Bu İsrail için bir dönüm noktası. Çok yaşa İsrail Devleti. Theodor Herzl'in vizyonunu açıklamasından 122 yıl sonra bu yasayla varoluşumuzun kurucu prensibini tanımladık."
Yasayla birlikte İsrail vatandaşı olan Araplar, ikinci sınıf vatandaş oldular. Bu konuda yasaya muhalif olan Ortak Liste'nin temsilcisi Eymen Udeh, "İsrail bizi burada istemediğini ilan etti. Yahudileri üstün olarak kabul eden bir yasa geçirildi ve bize her zaman ikinci sınıf vatandaş olacağımız söylendi. Yasa demokrasinin ölümüdür" dedi.
Sanki bugüne kadar bir demokrasi varmış gibi?
7 yıldan bu yana reddedilen bu yasa tasarısı bugün yasalaşıyor, elbette ki bunda, ABD Başkanı Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasının, kısa bir zaman içinde de ABD büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşımasının, İslam ülkelerinin bu tablo karşısında sessiz ve duyarsız kalmasının çok büyük etkisi var.
Emin olun ki, ABD Kudüs'ü İsrail'in başkenti kabul ettiği gün, İslam dünyası, Prof. Dr. Haydar Baş'ın tavsiye ettiği gibi, "Mescid-i Aksa İslam âleminin başkenti olmalıdır" kararı alabilseydi ve buna yönelik ortak bir adım atabilseydi, İsrail 7 senedir çıkartamadığı bu "büyük İsrail" yasasını asla çıkartamazdı, Kudüs de koruma altına alınmış olurdu.
Yine "maalesef" diyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025