Erdoğan'ı, "IŞİD'e yardım" etmekle itham eden ABD 2. Başkanı Biden şimdi de "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İsrail'le mümkün olan en kısa zamanda anlaşmaya varmak istediğini" açıkladı. Gerçi bu şaşılacak bir şey değil. Çünkü "bizim, İsrail'e ihtiyacımız var" sözlerini bizzat Erdoğan açıklamıştı.
Bu noktaya nasıl geldik, daha doğrusu ülkemiz siyasileri ve İsrail hakkında özet yapalım.
İsrail-Türkiye ilişkilerini en iyi tariflendiren İsrail kurucusu Ben Gurion'dur. Gurion; "Türkler bize, herkesin önünde nikah kıydıkları eşleri gibi davranmak yerine, hep bir metrese davranır gibi davrandılar" diyordu.
Doğrudur. İsrail hep metres oldu. Ama ne metres. Öyle ki, İsrail'e kendini kaptıran siyasetçiler, kendi halkını unutup, metresin isteklerini yerine getirebilme gayretiyle hem kendilerini, hem halklarını, hem de devletlerini mahvettiler.
Dünden bugüne ülkemiz siyasetçileri, İsrail'e karşı her daim mesafeli bir duruş göstermiştir. Hele Erbakan'ın liderliğini yaptığı siyasi anlayış ve bu anlayışın son 14 yıldır ülkemizi yöneten yeni versiyonu, İsrail'e karşı her daim sert hatta düşmanca bir bakış açısı ortaya koymuşlardır.
Peki, gerçek öyle midir? Siyaset yapraklarını biraz karıştırdıkça gerçeğin hiçte öyle olmadığını görürsünüz.
Mesela Erbakan'ın 6 aylık iktidar dönemine bakıyorsun, bu altı ayda İsrail ile onlarca stratejik anlaşma imzalamış. (Merak eden lütfen meclis tutanaklarına baksın)
14 yıllık AKP iktidarına bakıyorsun! Erbakan'ın imzaladığı askeri anlaşmaları daha da geliştirilmiş, tarım ve gıda alanında birçok yeni anlaşmalar imzalanmış ve 300 milyon dolar civarında seyreden ticaret hacmi, 5 milyar dolara çıkarılmış.
Ortadoğu'da gelişen olaylar ülkemizi yöneten siyasi iradeyi zora koymuş ve bu ilişkiyi itiraf etmek zorunda bırakmıştır; "İsrail bizim dostumuzdur", "Bizim İsrail'e ihtiyacımız var."
İlginçtir! Bir zamanlar her türlü gayrı-meşru ilişkiyi kınayan, nefretle bakan milletimiz artık TV dizilerinden midir, nedir bilmem ama bu itiraf edilen metres ilişkisini normal karşıladı. Hatta alkışladı.
Bu yasak ilişkiyi biraz irdeleyince birçok itiraflara da rastlıyorsunuz. 1977 ve 1981-84 yılları arasında Türkiye'de bulunan ve 2 binli yılların başında İsrail Dışişleri Bakanlığında bir süre müsteşarlık yapan Alon Liel, 'Erdoğan'ın, 10 Aralık 2002 tarihinden önce dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel ile görüştüğünü, ardından da Monarch Oteli'nde Yahudi örgütlerinin temsilcileriyle bir araya gelerek "Şu andaki Türk-İsrail ilişkilerini yeterli bulmuyorum. Biz bu ilişkilerin çok daha ileri gitmesini istiyoruz. Bizim iktidarımız döneminde çok daha ileri gittiğini göreceksiniz. Biz Yahudilerden çok şey öğrendik. Beni, İstanbul'daki dostlarınıza sorun" dediğini aktarıyordu.
Evet, bizler bu samimiyeti 1991'de de, 95'te de, 96'da ve 28 Şubat organizasyonunda da, Pınarhisar'dan çıkışta da, Davos'ta da, Mavi Marmara'da da yazdık. Şimdi de yazdık, yazıyoruz.
Ama ülkemiz siyasetinde rol almış birçok lidere, 'Mason, İsrailci, Yahudi dostu' diyen milletimiz, "Biz dostuz, bizim İsrail'e ihtiyacımız var" itirafını, Erdoğan ve AKP'nin İsrail dostluğunu kabul etmiyor.
Neden? Çünkü milletimiz belgeye, icraata bakmıyor. Lafa kanıyor. Daha birkaç gün önce ABD'den, Erdoğan aleyhine en yüksek mercilerden yapılan eleştirilere Saray sözcüsü twitter'dan çok "kalın" bir cevap yazmış.
CB sözcüsü İbrahim Kalın, "Kendini sömürge efendisi zanneden iki eski ABD büyükelçisi 'Erdoğan istifa etsin' yazmış. Türkiye'ye talimat verdiğiniz günler geçti beyler" diyor.
Hangi günler Sayın Kalın? 1 Mart tezkeresi mi? Yoksa Cüneyt Zapsu mu? Yoksa NATO'nun ne işi var Libya'da, sorusunun sorulduğu günler mi?..
Bu noktaya nasıl geldik, daha doğrusu ülkemiz siyasileri ve İsrail hakkında özet yapalım.
İsrail-Türkiye ilişkilerini en iyi tariflendiren İsrail kurucusu Ben Gurion'dur. Gurion; "Türkler bize, herkesin önünde nikah kıydıkları eşleri gibi davranmak yerine, hep bir metrese davranır gibi davrandılar" diyordu.
Doğrudur. İsrail hep metres oldu. Ama ne metres. Öyle ki, İsrail'e kendini kaptıran siyasetçiler, kendi halkını unutup, metresin isteklerini yerine getirebilme gayretiyle hem kendilerini, hem halklarını, hem de devletlerini mahvettiler.
Dünden bugüne ülkemiz siyasetçileri, İsrail'e karşı her daim mesafeli bir duruş göstermiştir. Hele Erbakan'ın liderliğini yaptığı siyasi anlayış ve bu anlayışın son 14 yıldır ülkemizi yöneten yeni versiyonu, İsrail'e karşı her daim sert hatta düşmanca bir bakış açısı ortaya koymuşlardır.
Peki, gerçek öyle midir? Siyaset yapraklarını biraz karıştırdıkça gerçeğin hiçte öyle olmadığını görürsünüz.
Mesela Erbakan'ın 6 aylık iktidar dönemine bakıyorsun, bu altı ayda İsrail ile onlarca stratejik anlaşma imzalamış. (Merak eden lütfen meclis tutanaklarına baksın)
14 yıllık AKP iktidarına bakıyorsun! Erbakan'ın imzaladığı askeri anlaşmaları daha da geliştirilmiş, tarım ve gıda alanında birçok yeni anlaşmalar imzalanmış ve 300 milyon dolar civarında seyreden ticaret hacmi, 5 milyar dolara çıkarılmış.
Ortadoğu'da gelişen olaylar ülkemizi yöneten siyasi iradeyi zora koymuş ve bu ilişkiyi itiraf etmek zorunda bırakmıştır; "İsrail bizim dostumuzdur", "Bizim İsrail'e ihtiyacımız var."
İlginçtir! Bir zamanlar her türlü gayrı-meşru ilişkiyi kınayan, nefretle bakan milletimiz artık TV dizilerinden midir, nedir bilmem ama bu itiraf edilen metres ilişkisini normal karşıladı. Hatta alkışladı.
Bu yasak ilişkiyi biraz irdeleyince birçok itiraflara da rastlıyorsunuz. 1977 ve 1981-84 yılları arasında Türkiye'de bulunan ve 2 binli yılların başında İsrail Dışişleri Bakanlığında bir süre müsteşarlık yapan Alon Liel, 'Erdoğan'ın, 10 Aralık 2002 tarihinden önce dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel ile görüştüğünü, ardından da Monarch Oteli'nde Yahudi örgütlerinin temsilcileriyle bir araya gelerek "Şu andaki Türk-İsrail ilişkilerini yeterli bulmuyorum. Biz bu ilişkilerin çok daha ileri gitmesini istiyoruz. Bizim iktidarımız döneminde çok daha ileri gittiğini göreceksiniz. Biz Yahudilerden çok şey öğrendik. Beni, İstanbul'daki dostlarınıza sorun" dediğini aktarıyordu.
Evet, bizler bu samimiyeti 1991'de de, 95'te de, 96'da ve 28 Şubat organizasyonunda da, Pınarhisar'dan çıkışta da, Davos'ta da, Mavi Marmara'da da yazdık. Şimdi de yazdık, yazıyoruz.
Ama ülkemiz siyasetinde rol almış birçok lidere, 'Mason, İsrailci, Yahudi dostu' diyen milletimiz, "Biz dostuz, bizim İsrail'e ihtiyacımız var" itirafını, Erdoğan ve AKP'nin İsrail dostluğunu kabul etmiyor.
Neden? Çünkü milletimiz belgeye, icraata bakmıyor. Lafa kanıyor. Daha birkaç gün önce ABD'den, Erdoğan aleyhine en yüksek mercilerden yapılan eleştirilere Saray sözcüsü twitter'dan çok "kalın" bir cevap yazmış.
CB sözcüsü İbrahim Kalın, "Kendini sömürge efendisi zanneden iki eski ABD büyükelçisi 'Erdoğan istifa etsin' yazmış. Türkiye'ye talimat verdiğiniz günler geçti beyler" diyor.
Hangi günler Sayın Kalın? 1 Mart tezkeresi mi? Yoksa Cüneyt Zapsu mu? Yoksa NATO'nun ne işi var Libya'da, sorusunun sorulduğu günler mi?..
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025