İmam Sadık’ın ganimet ve humus hakkındaki mektubu -1-
Mektubunun muhtevasını anladım. Allah'ın rızasının nerede olduğunu (humus ve ganimetlerin nerede harcanacağını), "zilkurba"nın (peygamberin yakınlarının) payının nasıl esirgenip verilmediğini ve meselenin tümünün izahını öğrenmek istemişsin
16.03.2025 00:31:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"Mektubunun muhtevasını anladım. Allah'ın rızasının nerede olduğunu (humus ve ganimetlerin nerede harcanacağını), "zilkurba"nın (peygamberin yakınlarının) payının nasıl esirgenip verilmediğini ve meselenin tümünün izahını öğrenmek istemişsin.
Öyleyse can kulağıyla dinle ve akıl gözüyle bak; daha sonra kendin bu konu hakkında insafla hükmet. Çünkü bu iş, emir ve yasağını bildiren Rabbinin katında senin için sağlam bir yoldur. Allah bizi ve seni muvaffak eylesin.
Şunu iyi bil ki, hiçbir şey Rabbim ve Rabbin olan Allah'tan gizli değildir. Rabbin kesinlikle hiçbir şeyi unutmaz. Kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmamıştır; her şeyi tamamıyla açıklamıştır.
Allah-u Teâla'nın (Kur'ân'da), mallarını almak konusundaki açıklaması, Allah'ın onların taksimi hakkındaki açıklamasından daha açık ve sarih değildir.
Çünkü Allah-u Teâla, Kur'ân'ın hiçbir yerinde, harcama yollarını beyan etmeden herhangi bir mal vermeyi farz kılmamış ve bu ikisini birbirinden de ayırmamıştır.
Bazı mallar değişmeyen paylar olarak belirlenmiştir, bunlar sabittir ve değişmezler; oysa bazıları bazı isim ve unvanlara mahsus kılınmıştır. Söz konusu özelliğin yok olmasıyla tahsis edilen pay da yok olur.
Örneğin, yaşlılık nedeniyle (oruç gibi) bazı hükümler kalkar, fakirin zengin olması ve yolda kalmış olanın vatanına ulaşmasıyla bunların payları yok olur. Hac konusundaki tüm tekitlere ve onu terk edene yönelik azap vaadine rağmen yol yönünden bir engelle karşılaşan kimse, engel giderilinceye kadar bu farzdan dolayı sorumlu tutulmaz.
Allah-u Teâla, harcanma yollarını beyan ettiği şeylerin ilki olan zekât hakkında şöyle buyurmuştur. "Sadakalar -Allah'tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolda kalmışlar içindir."
Allah, zekâtın harcanması gereken yerleri Peygamber'ine bildirdi ve bu sekiz yerden başka bir yerde harcanamayacağını açıkladı. Peygamber onu bu yerlerin herhangi birinde, uygun gördüğü şekilde harcayabilir. Allah-u Teâla, Peygamber ve yakınlarını, sadaka ve malın kiri olan zekâtı almaktan menetmiştir. İşte bunlar zekâtın harcanması ve kullanılması gereken yerleridir.
Savaş ganimetlerine gelince; Resulullah "Bedir Savaşı"nda şöyle buyurdu: "Kim bir düşmanı öldürürse onun için bu kadar ödül vardır ve kim bir esir alırsa, onun için de düşmanın ganimetlerinden şu kadar pay vardır. Çünkü Allah-u Teâla bana fetih vereceğini ve düşman ordusuna galip geleceğimi vaat etmiştir.
Allah, müşrikleri yenilgiye uğrattığında ve ganimetler toplatıldığında Ensardan bir kişi ayağa kalkıp: "Ya Resulallah, bize müşriklere karşı savaşmayı emrettiniz, bizi bu işe teşvik ettiniz ve "Kim bir düşmanı öldürür veya onlardan birisini esir alırsa ona, düşmanın ganimetlerinden şu kadar ödül vardır" diye söz verdiniz.
Ben onlardan iki kişi öldürdüm. Buna şahidim de vardır. Onlardan birini de esir aldım. Ya Resulallah, öyleyse verdiğiniz sözü, yerine getirin." dedikten sonra oturdu.
Daha sonra, Sa'd İbn Ubade ayağa kalkarak şöyle dedi: "Ya Resulallah, bizi düşmanları öldürmekten ve onları esir almaktan alıkoyan şey, ne düşmandan korkmak oldu, ne de ahiret sevabına ve dünya ganimetine ilgi göstermemek.
Fakat biz, senden uzaklaşmamızla müşriklerin size saldırmasından ve yalnız görüp de bir zarar vermelerinden korktuk; eğer bunların talep ettiği şeyi verirseniz o zaman diğer Müslümanların eli boş geri dönmesi gerekecek." Sa'd bunları dedikten sonra oturdu.
Yine Ensardan olan o adam ayağa kalktı ve önceki sözünü tekrarladı ve oturdu. Böylece her ikisi sözlerini üç defa tekrarladı. Fakat Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih yüzünü onlardan çevirdi.
Bu esnada Allah-u Teâla şu ayeti indirdi: "Sana savaş ganimetlerini (enfal) savaşlarını sorarlar... Enfal, o gün Müslümanların ellerine geçen bütün mallara verilen kapsamlı bir addır, (fey ismiyle zikrolan) şu ayette olduğu gibi: "Allah'ın, onların (Benî Nazir Yahudîlerinin) mallarından peygamberine verdiği fey'e gelince..." Yine (ganimet ismiyle zikrolan) şu ayet gibi: "Bilin ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerin..." Daha sonra (Enfalla ilgili olan ilk ayette) şöyle buyurmuştur: "De ki: Enfal Allah'ın ve Resulünündür." Allah-u Teâla, bu ayetle ganimetleri İslâm ordusunun yetkisinden çıkardı. Allah'a ve Resulüne mahsus kıldı. Daha sonra şöyle buyurdu:
"Öyleyse eğer müminlerseniz Allah'tan sakının, aranızı düzeltin, Allah'a ve Resulüne itaat edin."
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih Medine'ye döndüğünde de Allah-u Teâla şu ayeti indirdi:
"Bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri, muhakkak Allah'ın Resulünün, yakınlarının, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah'a ve hak ile batılın birbirinden ayrıldığı ve iki ordunun karşı karşıya geldiği günde kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız (ganimeti böyle paylaşın)."
"Allah'ındır" diye buyurduğu söz, aynen insanların dediği şu söze benzer: "Bu Allah'ın ve senindir." O maldan Allah için özel bir pay ayrılmaz. Bu yüzden Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih aldığı ganimeti beş kısma böldü:
Allah'ın payını, onunla Allah'ın ismini diriltmesi (yüceltmesi) ve kendisinden sonra da bu payın varislerine intikal etmesi için kendisi aldı; bir payı Abdulmuttalib'den olan akrabaları için; bir payı da Müslüman yetimler için; bir payı da yoksullar için bir kenara ayırdı. Geri kalan diğer payı da, ticaretten başka bir gayeyle sefere çıkan ve yolda kalan Müslümanlar için ayırdı. İşte bunlar Bedir Savaşı ve kılıçla ele geçirilen ganimetlerin bölünmesi ile ilgili olaylardı.
At ve deve koşturmadan (yani savaşmaksızın düşmanın teslim olmasıyla) alınan ganimetlere gelince; mesela şöyledir: Muhacirler (Mekke'den) Medine'ye geldiklerinde Ensar (Medineli Müslümanlar) ev ve mallarının yarısını onlara bıraktı. Muhacirler o gün yüz kişiye yakın bir cemaati oluşturuyorlardı.
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih (Medine'nin çevresindeki) "Benî Kurayza ve Benî Nazir" Yahudîlerini mağlup edip mallarını ele geçirdiklerinde şöyle buyurdu: "Eğer muhacirleri kendi ev ve mallarınızdan uzaklaştırmak istiyorsanız, bu malları (sadece) onların arasında taksim edeyim? Ama eğer mal ve evlerinizi (eskisi gibi yine) onların elinde bırakmak istiyorsanız bu malları onlarla sizin aranızda taksim edeyim?"
Ensar, Resulullah'a şöyle cevap verdiler: "Bu malları onlar için taksim ediniz ve hem de bırakınız onlar ev ve mallarımızda bizimle ortak olsunlar." Bu esnada Allah-u Teâla şu ayeti nazil etti: "Onlardan (yani Benî Kurayza ve Benî Nazir Yahudîlerinden)
Allah'ın peygamberine verdiği fey'e gelince ki siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne deve sürdünüz, ne de at." (Çünkü bu iki grup at ve deve sürmeye gerek duyulmayacak kadar, Medine'ye yakındı.) "Bu mallar yurtlarından hicret eden yoksullara aittir; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp çıkarılmışlardır. İşte bunlardır sadıkların ta kendileri." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Öyleyse can kulağıyla dinle ve akıl gözüyle bak; daha sonra kendin bu konu hakkında insafla hükmet. Çünkü bu iş, emir ve yasağını bildiren Rabbinin katında senin için sağlam bir yoldur. Allah bizi ve seni muvaffak eylesin.
Şunu iyi bil ki, hiçbir şey Rabbim ve Rabbin olan Allah'tan gizli değildir. Rabbin kesinlikle hiçbir şeyi unutmaz. Kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmamıştır; her şeyi tamamıyla açıklamıştır.
Allah-u Teâla'nın (Kur'ân'da), mallarını almak konusundaki açıklaması, Allah'ın onların taksimi hakkındaki açıklamasından daha açık ve sarih değildir.
Çünkü Allah-u Teâla, Kur'ân'ın hiçbir yerinde, harcama yollarını beyan etmeden herhangi bir mal vermeyi farz kılmamış ve bu ikisini birbirinden de ayırmamıştır.
Bazı mallar değişmeyen paylar olarak belirlenmiştir, bunlar sabittir ve değişmezler; oysa bazıları bazı isim ve unvanlara mahsus kılınmıştır. Söz konusu özelliğin yok olmasıyla tahsis edilen pay da yok olur.
Örneğin, yaşlılık nedeniyle (oruç gibi) bazı hükümler kalkar, fakirin zengin olması ve yolda kalmış olanın vatanına ulaşmasıyla bunların payları yok olur. Hac konusundaki tüm tekitlere ve onu terk edene yönelik azap vaadine rağmen yol yönünden bir engelle karşılaşan kimse, engel giderilinceye kadar bu farzdan dolayı sorumlu tutulmaz.
Allah-u Teâla, harcanma yollarını beyan ettiği şeylerin ilki olan zekât hakkında şöyle buyurmuştur. "Sadakalar -Allah'tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekât) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolda kalmışlar içindir."
Allah, zekâtın harcanması gereken yerleri Peygamber'ine bildirdi ve bu sekiz yerden başka bir yerde harcanamayacağını açıkladı. Peygamber onu bu yerlerin herhangi birinde, uygun gördüğü şekilde harcayabilir. Allah-u Teâla, Peygamber ve yakınlarını, sadaka ve malın kiri olan zekâtı almaktan menetmiştir. İşte bunlar zekâtın harcanması ve kullanılması gereken yerleridir.
Savaş ganimetlerine gelince; Resulullah "Bedir Savaşı"nda şöyle buyurdu: "Kim bir düşmanı öldürürse onun için bu kadar ödül vardır ve kim bir esir alırsa, onun için de düşmanın ganimetlerinden şu kadar pay vardır. Çünkü Allah-u Teâla bana fetih vereceğini ve düşman ordusuna galip geleceğimi vaat etmiştir.
Allah, müşrikleri yenilgiye uğrattığında ve ganimetler toplatıldığında Ensardan bir kişi ayağa kalkıp: "Ya Resulallah, bize müşriklere karşı savaşmayı emrettiniz, bizi bu işe teşvik ettiniz ve "Kim bir düşmanı öldürür veya onlardan birisini esir alırsa ona, düşmanın ganimetlerinden şu kadar ödül vardır" diye söz verdiniz.
Ben onlardan iki kişi öldürdüm. Buna şahidim de vardır. Onlardan birini de esir aldım. Ya Resulallah, öyleyse verdiğiniz sözü, yerine getirin." dedikten sonra oturdu.
Daha sonra, Sa'd İbn Ubade ayağa kalkarak şöyle dedi: "Ya Resulallah, bizi düşmanları öldürmekten ve onları esir almaktan alıkoyan şey, ne düşmandan korkmak oldu, ne de ahiret sevabına ve dünya ganimetine ilgi göstermemek.
Fakat biz, senden uzaklaşmamızla müşriklerin size saldırmasından ve yalnız görüp de bir zarar vermelerinden korktuk; eğer bunların talep ettiği şeyi verirseniz o zaman diğer Müslümanların eli boş geri dönmesi gerekecek." Sa'd bunları dedikten sonra oturdu.
Yine Ensardan olan o adam ayağa kalktı ve önceki sözünü tekrarladı ve oturdu. Böylece her ikisi sözlerini üç defa tekrarladı. Fakat Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih yüzünü onlardan çevirdi.
Bu esnada Allah-u Teâla şu ayeti indirdi: "Sana savaş ganimetlerini (enfal) savaşlarını sorarlar... Enfal, o gün Müslümanların ellerine geçen bütün mallara verilen kapsamlı bir addır, (fey ismiyle zikrolan) şu ayette olduğu gibi: "Allah'ın, onların (Benî Nazir Yahudîlerinin) mallarından peygamberine verdiği fey'e gelince..." Yine (ganimet ismiyle zikrolan) şu ayet gibi: "Bilin ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerin..." Daha sonra (Enfalla ilgili olan ilk ayette) şöyle buyurmuştur: "De ki: Enfal Allah'ın ve Resulünündür." Allah-u Teâla, bu ayetle ganimetleri İslâm ordusunun yetkisinden çıkardı. Allah'a ve Resulüne mahsus kıldı. Daha sonra şöyle buyurdu:
"Öyleyse eğer müminlerseniz Allah'tan sakının, aranızı düzeltin, Allah'a ve Resulüne itaat edin."
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih Medine'ye döndüğünde de Allah-u Teâla şu ayeti indirdi:
"Bilin ki ganimet olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri, muhakkak Allah'ın Resulünün, yakınlarının, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah'a ve hak ile batılın birbirinden ayrıldığı ve iki ordunun karşı karşıya geldiği günde kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız (ganimeti böyle paylaşın)."
"Allah'ındır" diye buyurduğu söz, aynen insanların dediği şu söze benzer: "Bu Allah'ın ve senindir." O maldan Allah için özel bir pay ayrılmaz. Bu yüzden Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih aldığı ganimeti beş kısma böldü:
Allah'ın payını, onunla Allah'ın ismini diriltmesi (yüceltmesi) ve kendisinden sonra da bu payın varislerine intikal etmesi için kendisi aldı; bir payı Abdulmuttalib'den olan akrabaları için; bir payı da Müslüman yetimler için; bir payı da yoksullar için bir kenara ayırdı. Geri kalan diğer payı da, ticaretten başka bir gayeyle sefere çıkan ve yolda kalan Müslümanlar için ayırdı. İşte bunlar Bedir Savaşı ve kılıçla ele geçirilen ganimetlerin bölünmesi ile ilgili olaylardı.
At ve deve koşturmadan (yani savaşmaksızın düşmanın teslim olmasıyla) alınan ganimetlere gelince; mesela şöyledir: Muhacirler (Mekke'den) Medine'ye geldiklerinde Ensar (Medineli Müslümanlar) ev ve mallarının yarısını onlara bıraktı. Muhacirler o gün yüz kişiye yakın bir cemaati oluşturuyorlardı.
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih (Medine'nin çevresindeki) "Benî Kurayza ve Benî Nazir" Yahudîlerini mağlup edip mallarını ele geçirdiklerinde şöyle buyurdu: "Eğer muhacirleri kendi ev ve mallarınızdan uzaklaştırmak istiyorsanız, bu malları (sadece) onların arasında taksim edeyim? Ama eğer mal ve evlerinizi (eskisi gibi yine) onların elinde bırakmak istiyorsanız bu malları onlarla sizin aranızda taksim edeyim?"
Ensar, Resulullah'a şöyle cevap verdiler: "Bu malları onlar için taksim ediniz ve hem de bırakınız onlar ev ve mallarımızda bizimle ortak olsunlar." Bu esnada Allah-u Teâla şu ayeti nazil etti: "Onlardan (yani Benî Kurayza ve Benî Nazir Yahudîlerinden)
Allah'ın peygamberine verdiği fey'e gelince ki siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne deve sürdünüz, ne de at." (Çünkü bu iki grup at ve deve sürmeye gerek duyulmayacak kadar, Medine'ye yakındı.) "Bu mallar yurtlarından hicret eden yoksullara aittir; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp çıkarılmışlardır. İşte bunlardır sadıkların ta kendileri." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.