Çok büyük hülyalarla Suriye devletini karşımıza almıştık! Şam'da namaz kılacaklardı! Hem de Cuma Namazı! Demokrasi götürecektiler! İnsanlar fikirlerini rahatlıkla söyleyecek, tercihlerini istedikleri gibi kullanacaklardı!
Bu hülyaların sokağa yansıması ise, 'Büyük Osmanlı yeniden doğuyor' şeklindeydi.
Geldiğimiz noktada kendi derdimize düştük. Adeta paçamızı kurtarmaya çalışıyoruz. ' 50 bin kişi daha geliyor, 60 bin oldu, 100 bin oldu, 150 bin kişi daha gelebilir' haberlerinin endişesini yaşıyoruz.
Hükümet çaktırmıyor ama korkuyor. Çünkü para bitti. Ensarlık tabelalarda kaldı. Vatandaşına maaş veremezse ve bu hızla vergi, ceza, zam vs. artışı yaparsa milletin malıyla ensarlık yaptığı günlerin hesabı sorulacak!
Başka? PYD-PKK'yı sahada etkisiz kılmak, masada da dünyaya 'terör örgütü' olarak kabul ettirmek için bini bin yarıyoruz.
Yine aynı şekilde en güvenli sınırımızın bugün terör koridoruna dönmemesi için hem sahada hem de masada mücadele ediyoruz.
Ve Suriye'de barışın, Türkiye'nin güvenliğinin ne ABD, ne AB ve ne de Rusya ile sağlanamayacağını görmüş olacaklar ki Esed şıkkı, açık olmasa da masaya geldi ve artık Suriye'nin toprak bütünlüğünden her fırsatta söz etmeye başladılar.
Oysa BOP kapsamında emperyalistlerce, Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilme sürecine her fırsatta değinen ve hükümeti defalarca ikaz eden Prof. Dr. Haydar Baş, Suriye konusunda da o günden bugüne hem milletimizi, hem de devleti yönetenleri uyardı.
Suriye'yi, Rusya mı savunmalıydı?
16 Mart 2012 tarihli ve "Suriye'yi, Rusya mı savunmalıydı?" başlıklı yazısında Sayın Baş şöyle diyordu;
"Suriye meselesi gündemi meşgul etmeye devam ediyor.
Görünen o ki, Batının tüm psikolojik taarruzlarına rağmen Mısır'a, Tunus'a, Libya'ya başarıyla gerçekleştirilen işgal harekâtı Suriye'de benzer bir neticeye kolay ulaşamayacak…
Burada Türkiye'nin önünde iki yol var: Ya Haçlının yanında yer alarak hiçbir meselesinin olmadığı Suriye'ye saldıracak ve sonra sıranın kendisine gelmesini bekleyecektir ki bunu hükümetin, Türk halkına izah etmesine imkân yoktur.
Ya da Suriye'ye karşı Rusya, Çin ve İran gibi hareket ederek bu gidişin seyrini değiştirecektir.
Eğer ikinci yolu seçerse, BOP'da son halka olan kendi kaderini de değiştirmiş olacaktır.
Çünkü Türkiye'nin devreye girmediği bir durumda Batının Ortadoğu'daki dengeleri tam manasıyla etkilemesine imkân yoktur…"
Sizce hükümet hangi şıkkı seçti?
Hem ülkemiz, hem Suriye, hem de bölgedeki istikrar için Rusya, Çin, İran hattını mı yoksa BOP'un son halkası olma şıkkını mı?
Kanal İstanbul ısrarı gösteriyor ki, hükümet BOP'tan vazgeçmiş değil.
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025