Şu daracık dünyada onlarla iç içe yaşıyoruz.
Onların bize gösterdiği saygıyı biz onlara göstermiyoruz. Nerede korkmuş bir çift göz görsem üzülür, ona yakınlık göstermeye çalışırım. Özellikle sokaklarda yaşayan kedi ve köpekler -ki başka bir cins kalmadı, kuşları saymaz isek- son derece savunmasız ve o derece elimize bakan yaratıklardır.
Açlıktan ölmelerine, bir araba vurup kaçıp gittiğinde bir köşede kaderlerine razı olurlar. Eğer ona yardım eden biri olursa gözlerindeki minnet duygusunu ve sevgiyi görürsünüz.
"Pire torbası" ya da "uyuz" gibi yakıştırmaları haketmedikleri halde genellikle böyle anılırlar. "Bakacağız" diye toplanıp ormana atılan veya demir kafeslere kapatılanların pek çoğu oralarda yaşama veda ederler. Çünkü orada yeterli beslenme koşulları, bakım hizmetleri ve sağlık koşulları yoktur.
Adeta Ortaçağ hapishanelerine kapatılan köleler gibi ölecekleri günü beklerler.
***
Son yıllarda açılan özel veteriner klinikleri en azından vicdanlı insanlar sayesinde kurtarma merkezi gibi çalışıyorlar. Hoş manikür pedikür, yıkama ve kabartma yapan bakım salonları olanlar da var, kaza geçirenlere takma bacak, protez, platin, tekerlekli pati takanlar da var.
Şehirleri hayvan dostlarımız için cehenneme çeviren insanoğlu, bırakın onlarla dost olmayı kendi hemcinslerine bile tahammül edemiyor.
Yıllarını doğada tüketmiş bir insan olarak yabani hayvanlardan hiç kötülük görmedim. Belki de insanın en tehlikeli varlık olduğunu fark ettikleri için bize sokulmadılar. Oysa Çamkoru yolunda kendini arabanın farlarının ışığından kurtaramayan zavallı bir baba tavşana vuruşumu, vurduğumda çıkan sesi aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen bugün gibi anımsarım.
Uludağ'da bir zamanlar dağ sıçanları vardı. Kamp alanının az ötesinde sabahları yuvalarından çıkar arka ayakları üzerine dikilir, bizim bayrak törenimizi seyrederlerdi. Küçükler korkar, büyükler gülerdi.
Ormana bırakılan bir pofuduk ile bir korku maceramız olmuştu. Garibim, onun derdi de çöpleri biriktirdiğimiz yerdeki meyve atıkları imiş. Gece yarısından sonra sessizce gelip, çadır aralarındaki atıklarla hayatını idame ettiriyormuş. Rahmetli Prof. Dr. Zihni Erençin Hoca bu pofuduğun şehirlerde ayı oynatmak yasaklanınca ormana salındığını burnundaki kancasından keşfetmiş, uyutup Karacabey'e gönderilmesini sağlamıştı.
***
Hoş, yana yana orman kalmadığı için koruma altındakiler hariç öyle rastgele yaban hayatına rastlamak pek mümkün olmuyor. Kirpiler ve tilkiler herhalde yollardaki son örnekler.
İnsanlarla hayvanlar birbirine çok benziyor. Kötülük görenler, horlananlar, yaşadıkları olumsuz koşullar yüzünden kendilerini gizlemiyorlar mı? Doğa'da tahrip ettiğimiz, işgal ettiğimiz her yer bir zamanlar onların vatanı idi.
Biz geldikçe onlar uzaklaştılar.
Sadece kış aylarında yem, yaz aylarında su vermekle onlara karşı diyetinizi ödeyemezsiniz. Nerede olursanız olun, nerede yaşarsanız yaşayın bir köpekçiğe, bir kedi yavrusuna verecek suyunuz ve naylon kaseniz, aç iseler onlara verecek birer avuç kuru yeminiz olsun.
Eğer yoksa birkaç kurabiye ile gönüllerini alabilirsiniz.
Onlarda yoksa sevginizden verin.
Çünkü en çok ona ihtiyaçları var…
Tıpkı insanlar gibi…
Onlara da selam verin…
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025