Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın Hakk'a yürüyüşünün ikinci yılını idrak ediyoruz bugün.
14 Nisan 2020 tarihi bizim için hayatımızın en acı günü iken Haydar Hoca için (Hz Mevlâna'nın tabiriyle) Şeb-i Arus yani düğün gecesi olmuştur.
Zira o gün Âşık Mâşukuna kavuştu!
Can Kuşu ten kafesinden kurtuldu!
Sanmayın ki Haydar Hoca öldü.
Yunus Emre ne diyor?
"Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım cânımı alan bulunmaz
Yûnus öldü deyü salâ verirler
Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez."
O'ndaki aşk, dünya ile ahiret, yaşam ile ölüm, kalp ile Allah arasındaki perdeyi kaldırmıştı.
Ölüm ile alâkalı şunu söylerdi "Ölümden neden korkuyorsunuz ki? Ölüm bedensiz olarak yaşamaya devam etmektir."
Yani âşıklar için ölüm, beden, dünya, zaman ve mekân esaretinden kurtulup sonsuzluk âleminde sonsuz imkânlara ve nimetlere kavuşarak yaşamaktır.
Haydar Hoca'nın hayatı, O'na yön ve ilham veren, O'nu kuşatan, kalbini nûra gark eden Allah aşkının bir yansımasından başka bir şey değildi.
Kaleme aldığı İslâm ve Mevlâna eserini okuduğunuzda aslında Hz. Mevlâna özelinde Allah aşkını anlattığını göreceksiniz.
Harun Kayacı'nın bir hatırasını anlatmadan geçmeyeyim. Bir gün Prof. Dr. Vasim Mehmetalioğlu Hz Mevlâna konulu bir konferans için Azerbaycan'dan Türkiye'ye geliyor ve Harun abi kendisine Haydar Hoca'nın yeni kaleme aldığı İslâm ve Mevlâna kitabını hediye ediyor. Kitabı bir gecede okuyan Vasim Hoca şu tespiti yapıyor "Bu eser asrın Mevlâna'sı olmadan yazılamaz!"
Vasim Hoca'ya bu tespiti yaptıran, Haydar Hoca'nın yaşadığı Allah aşkını Hz Mevlâna nezdinde kelimelere dökerken okuyanların kalbinde bıraktığı büyük etkinin tezahüründen başka bir şey değildi.
Haydar Hoca Allah aşkını zirvede yaşayan ve O'nunla manen birlikte yol alanlara da doyasıya yaşatan biriydi.
O'nun yanında öyle büyük bir huzur içerisinde olurdunuz ki, adeta şeytan bile oradan uzaklaştırdı.
Ben ki kendimce oldukça fanatik biriyimdir ve tuttuğum takımın maçlarını günler öncesinden programıma alıp mutlaka izlemeye çalışırım. Ancak Hocam'ın yanındayken bırakın maçı izlemeyi tuttuğum takımın maçı olup olmadığını dahi unuturdum.
Haydar Hoca'nın bir kitabını açın ve okumaya başlayın, bambaşka bir manevi âlemde bulursunuz kendinizi, bir taraftan okurken diğer taraftan okuduklarınızı yaşarsınız. Çünkü Haydar Hoca, sadece kuru kuruya kitap yazmamıştır, yaşadıklarını ve kalbinde olanları kâğıda dökmüştür.
Son 4 yılında, âdeta ömrü boyunca çektiği çilelere denk, büyük bir iftira ve dava süreci ile boğuşmak zorunda kalmıştı. Karşısında sadece, önce kendisini dolandırıp sonra iftira atan bahtsız yoktu. Bu davayı fırsat bilen aklınıza gelebilecek hangi güçler varsa üzerine çullandılar. Bu dava vesilesiyle Haydar Hoca'yı mahkûm edeceklerdi, itibarsızlaştıracaklardı, hapse atacaklardı, siyaset sahnesinden sileceklerdi güyâ!
Ancak o bahtsızlara kâr kalan sadece boyunlarına taktıkları ateşten urgan oldu.
Haydar Hoca, hayatı boyunca kazandığı onlarca dava gibi bu davayı da kazandı ve bunun verdiği huzurla Hakk'a yürüdü.
Bu dava açıldığında aynen şunu söylemişti "Bu dava bizi çok yoracak ama Rabbim bu vesileyle bize çok büyük kapılar açacak!"
Evet, aynen dediği gibi oldu, bu dava sebebiyle yıllarca çektiği çileler O'na Mâşukunun, Dostunun, Sevgilisinin, uğruna hayatını adadığı Rabbinin kapısını açtı!
Lâyık olan ve bilen için bundan büyük kapı, bundan büyük nimet mi olur?
Bu büyük kapının anahtarı aşk, tokmağı ise çile, meşakkat ve sıkıntı, ancak sonu ebedi bir huzur, mutluluk ve aklınızın alamayacağı nimetlerle dolu.
Kim aşka düçar olup da bu çileleri çekmedi ki?
Peygamber Efendimiz (s.a.a) Miraç öncesinde ardı ardına en büyük yardımcı ve hâmileri olan Hz. Hatice'yi ve Hz. Ebû Tâlib'i kaybetti, müşriklerin ablukaları zirveye çıktı ve nihayet Tâif'te taşa tutuldu.
Bu çilelerin ardından hiçbir insana nasip olmayan ve kıyamete kadar da olmayacak olan büyük nimete kavuştu, yani beden gözü ile Rabbini gördü ve O'nunla konuştu.
Abdulkadir Geylani hazretleri bunun için "Dünya mü'min için cehennem, kâfir için cennet gibidir" buyurmuştur.
Dolayısıyla ölüm de mü'minler için cehennemden kurtulup cennete kavuşmaktan başka bir şey değildir. Hele bir de Allah'a âşıksanız ölüm sizin için en büyük nimetten başka bir şey değildir.
Bu sebeple Hz. Mevlâna şöyle demişti:
"Öldüğüm gün tabutum götürülürken
Bende bu dünya derdi var sanma
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme..
Mezar, cennet topluluğunun perdesidir"
Haydar Hoca aşk ile ilgili şu örneği çok sık verirdi:
Abdulkadir Geylani hazretlerine biri gelip "Aşk nedir?" diye sorar, O da "Sen aşkı git Basra'da yaşayan kardeşim Ahmed'e (Ahmed-er Rüfâi'ye) sor" der. O kişi de kalkar Bağdat'tan Basra'ya gider ve Ahmed-er Rüfâi'yi bulup durumu anlatır. O da "Beni izle de gör bakalım aşkı" der ve başlar sema edip dönmeye. Adam bir de bakar ki sema edip dönen kişi Abdulkadir Geylani hazretleri, sonra tekrar bakar Ahmed-er Rüfâi hazretleri.
Aşk budur işte! Sevenin sevdiğinde yok olması fenâ bulmasıdır aşk.
Haydar Hoca da bu aşk ile yaşadı, bu aşkı anlattı, sevenlerine nasipleri ölçüsünde bu aşkı yaşattı ve yaşatmaya da devam ediyor.
Dersen ki "Ben böyle bir şey bilmiyorum", o da senin yaşamadığın veya yaşamak istemediğin içindir. Kalbine bu halleri yaşama niyetini, arzusunu ihlasla koyarsan o zaman görürsün, bilirsin ve yaşamaya başlarsın.
Ondan sonra aç da oku bakalım Haydar Hoca'nın kitaplarını, o zaman anlarsın aşkın ne demek olduğunu.
O zaman anlarsın namazın neden mü'minin miracı olduğunu.
O zaman, "Bir tecelli olsa kalbe ihtiyar elden gider. Sayha vurur aşıkların dil hanesi nâmus-u âr elden gider" sözündeki sırlara doğru yola çıkarsın.
Hz Mevlâna'nın dediği gibi "Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi bilir."
Haydar Hoca'yı da bilen bilir bilmeyen de kendisi gibi bilirdi.
İşte Haydar Hoca bugünün Mevlâna'sı ve Yunus'u idi, Haydar Hoca kendi tabiriyle Hoca Atatürk'tü aynı zamanda.
O'nun tarif ettiği şekilde, güzelce abdest alıp Atatürk'ün huzuruna çıkın ve bildiğiniz ayetleri, sureleri okuyup ruhuna hediye ettikten sonra gözünüzü kapatıp O'na teveccüh edin (Yani karşı karşıya olduğunuzu), eğer ki kalbinizde imandan bir zerre varsa işte o zaman anlarsınız Atatürk'ün kim olduğunu.
Aynısını Haydar Hoca için de yapın ve aşkın ne olduğunu görün, hissedin, yaşayın. Ta ki bu dünya ve içindekiler kalbinizden silinsin, o kalp gerçek sahibinin yani Cenâb-ı Zülcelâl Hazretlerinin mekânı olsun, Kâbe olsun, tecellilere mazhar olsun.
Ancak o zaman anlarsınız Haydar Hoca ve Aşk'ın ne manaya geldiğini...
- Cem Yılmaz ve Cilalı Güldürü Devri / 29.08.2022
- Bırakın beni milleti uyandırın / 24.08.2022
- Aramıza katılmanızı bekliyoruz / 16.08.2022
- Suriye’nin kuzeyi mi, Büyük İsrail’in kilidi mi? / 01.08.2022
- 15 Temmuz ve alınmayan dersler / 19.07.2022
- Adalet yoksa zulüm vardır / 21.06.2022
- Polemikten beslenen siyaset / 09.05.2022
- Haydar Baş ve Aşk / 14.04.2022
- AK-YÜZBİM / 12.04.2022