Cennet mekân Mustafa Kemal Atatürk, "milletin özünden kopup gelen" eşsiz bir liderdir... Bunu her yönüyle yaşantısında görmek mümkündür. Bu yaşantısını en güzel bir üslupla, keşfedilmedik nokta bırakılmayacak şekilde ortaya koyan Önderimiz Sayın Haydar Baş Bey'in eşsiz "Hoş Geldin Atatürk" eserinde bulabiliriz.
"Mustafa Kemal adı, subayların gözünde, saygı ve sevgi duyulan bir komutandan çok öte, sanki Türk ulusunu kurtarmak için yaratılmış gizemli bir destan kahramanı, boyun eğdirilmesi imkânsız bir irade gücüydü. Savaşı mükemmel yönetiyor, aynı zamanda kendisi büyük bir dirençle savaşıyordu. Söz konusu savaş olduğunda, 'bütün şansların hepsi' ondan yana oluyor, korku nedir bilmeyen bilinçli ataklığıyla girdiği her savaşı kazanıyordu. Bu özelliğini sadece kendi subayları değil, düşman subayları da biliyordu." (Metin Aydoğan, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, Sf. 222)
Ne askeri, ne de ordusu vardır. Dünyanın en büyük devletlerine karşı çıkmıştır. Padişah onu asi ilan etmiş ve başını getirene ödül koymuştur. Yokluklar, kıtlıklar içerisinde açlığa karşı doğadan ot toplayan erler? "Askeri otlatmaya çıkardım" cümlesi komutanların günlük dillerine yerleşen beslenmeyle ilgili bir deyim... Askerin yüze yirmi beşinin ayağı tümüyle çıplak, bir o kadarının da ayağında çarık bulunuyordu. Bu şartlarda bu vatanı kurtarmak elbette çok büyük bir keramet olsa gerek?
"Yokluk içinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı'nda elde edilen zafer de ancak böyle bir Allah dostunun eli ile gerçekleştirilebilir. İmam Rıza'nın torunlarından olan Atatürk'ü bu zafere götüren güç, ceddi İmam Ali'nin elidir, İmam Ali'nin O'nda olan manevi desteğidir.(Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş, Sf. 24)
Savaşta, "her siperin durumunu, her bölümün değerini, her adamın yeteneğini ya da zaafını ezbere biliyordu". (Atatürk, Lord Kinross, Sf. 125) Siperdeki erden üst düzey komutanlara dek herkes, "başkomutanın karargâhtan kendisini gördüğünü, en küçük hareketini bile kontrol ettiğini sanırdı". (Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları, S. Borak, Sf. 84) Komutanı olduğu ordu üzerinde, saygı ve güvene dayanan kesin bir egemenliği vardı. Güçlü kişiliği her şeye egemendi.
En güç anda, Kemal Paşa yeni bir taktik ve cesur bir atılımla müdahale eder, durumu düzeltirdi. Subayları, buyruklarının doğruluğuna o denli inanıyorlardı ki, bunları yerine getirmeyi, vatan savunmasının gerekli kıldığı kutsal bir görev sayıyorlardı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Sakarya savaşı sırasında, cephe karargâhından aktardıkları, onun ordu üzerindeki kesin egemenliğini gösteren, çarpıcı bir örnektir. Karaosmanoğlu, Vatan Yolunda adlı eserinde şunları yazar: "Ay ışığı perdesiz pencereden içeri doluyor, biricik petrol lambasının çiğ aydınlığına karışarak Mustafa Kemal'in yüzüne adeta bir ölü solgunluğu veriyordu. Ancak düşünürken, konuşurken ya da şakalaşırken her yana güç ve canlılık ışıkları dağıtıyor gibiydi. Savaş alanı insanın gerçek mihenk taşıdır? Şimdi arkadaşlardan her birinin ne yaptığını, size gözü kapalı söyleyebilirim. Parmağıyla haritanın her yerini gösterdi ve Tümen komutanımız şu kasabaya varmıştır. Kasabanın en rahat evini seçmiş ve şimdi her şeyden uzak, portatif karyolasının üzerinde derin bir uykuya dalmıştır. Böyle olduğunu ispat etmemi ister misiniz? Nöbetçi subayını çağırdı, Tümen komutanını bulmasını söyledi. Bir süre sonra nöbetçi subayı geldi ve Tümen Komutanı S?.. köyünde istirahattaymış, uyandıralım mı? Paşa güldü, şimdi ötekine bakın dedi ve başka bir Tümen komutanının ismini verdi. Sonra yanındakilere dönerek , 'bulamayacak, çünkü gideceği yere bir an evvel varmak için doludizgin ilerliyordur. Nöbetçi subayı biraz sonra gelerek, Tümen komutanının bulunamadığını söyledi." (Atatürk, Lord Kinross, Sf. 125)
Evet, sevgili okurlar, hayatının her anı kerametlerle dolu olan bu Allah adamı Atatürk'ün büyüklüğünü elbette O'nun gibi büyük bir insan ortaya koyabilir, bizlere tanıtabilirdi. O da değerli önderimiz Haydar Baş hocamızdır.
"Atatürk kendi lisanı ile diyor ki; 'Ben Meydan Dedesi Kemal'im.' Meydan dedesi ne demek? Evliyaların başı Kutbu'l Aktab demek. Onun için O'nun kabrini ziyaret ederken kesinlikle abdestli olun. Öyle bir insanın yanına gidiyorsunuz ki, Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı, Paşa... Hazrol vaziyetinde duracaksın. Öyle dur bak ne alıyorsun oradan? Onu kuşatan sülalesi; İmam Ali Efendimiz, Hz. Fatıma anamız..." (Prof. Dr. Haydar Baş)
"Mustafa Kemal adı, subayların gözünde, saygı ve sevgi duyulan bir komutandan çok öte, sanki Türk ulusunu kurtarmak için yaratılmış gizemli bir destan kahramanı, boyun eğdirilmesi imkânsız bir irade gücüydü. Savaşı mükemmel yönetiyor, aynı zamanda kendisi büyük bir dirençle savaşıyordu. Söz konusu savaş olduğunda, 'bütün şansların hepsi' ondan yana oluyor, korku nedir bilmeyen bilinçli ataklığıyla girdiği her savaşı kazanıyordu. Bu özelliğini sadece kendi subayları değil, düşman subayları da biliyordu." (Metin Aydoğan, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, Sf. 222)
Ne askeri, ne de ordusu vardır. Dünyanın en büyük devletlerine karşı çıkmıştır. Padişah onu asi ilan etmiş ve başını getirene ödül koymuştur. Yokluklar, kıtlıklar içerisinde açlığa karşı doğadan ot toplayan erler? "Askeri otlatmaya çıkardım" cümlesi komutanların günlük dillerine yerleşen beslenmeyle ilgili bir deyim... Askerin yüze yirmi beşinin ayağı tümüyle çıplak, bir o kadarının da ayağında çarık bulunuyordu. Bu şartlarda bu vatanı kurtarmak elbette çok büyük bir keramet olsa gerek?
"Yokluk içinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı'nda elde edilen zafer de ancak böyle bir Allah dostunun eli ile gerçekleştirilebilir. İmam Rıza'nın torunlarından olan Atatürk'ü bu zafere götüren güç, ceddi İmam Ali'nin elidir, İmam Ali'nin O'nda olan manevi desteğidir.(Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş, Sf. 24)
Savaşta, "her siperin durumunu, her bölümün değerini, her adamın yeteneğini ya da zaafını ezbere biliyordu". (Atatürk, Lord Kinross, Sf. 125) Siperdeki erden üst düzey komutanlara dek herkes, "başkomutanın karargâhtan kendisini gördüğünü, en küçük hareketini bile kontrol ettiğini sanırdı". (Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları, S. Borak, Sf. 84) Komutanı olduğu ordu üzerinde, saygı ve güvene dayanan kesin bir egemenliği vardı. Güçlü kişiliği her şeye egemendi.
En güç anda, Kemal Paşa yeni bir taktik ve cesur bir atılımla müdahale eder, durumu düzeltirdi. Subayları, buyruklarının doğruluğuna o denli inanıyorlardı ki, bunları yerine getirmeyi, vatan savunmasının gerekli kıldığı kutsal bir görev sayıyorlardı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Sakarya savaşı sırasında, cephe karargâhından aktardıkları, onun ordu üzerindeki kesin egemenliğini gösteren, çarpıcı bir örnektir. Karaosmanoğlu, Vatan Yolunda adlı eserinde şunları yazar: "Ay ışığı perdesiz pencereden içeri doluyor, biricik petrol lambasının çiğ aydınlığına karışarak Mustafa Kemal'in yüzüne adeta bir ölü solgunluğu veriyordu. Ancak düşünürken, konuşurken ya da şakalaşırken her yana güç ve canlılık ışıkları dağıtıyor gibiydi. Savaş alanı insanın gerçek mihenk taşıdır? Şimdi arkadaşlardan her birinin ne yaptığını, size gözü kapalı söyleyebilirim. Parmağıyla haritanın her yerini gösterdi ve Tümen komutanımız şu kasabaya varmıştır. Kasabanın en rahat evini seçmiş ve şimdi her şeyden uzak, portatif karyolasının üzerinde derin bir uykuya dalmıştır. Böyle olduğunu ispat etmemi ister misiniz? Nöbetçi subayını çağırdı, Tümen komutanını bulmasını söyledi. Bir süre sonra nöbetçi subayı geldi ve Tümen Komutanı S?.. köyünde istirahattaymış, uyandıralım mı? Paşa güldü, şimdi ötekine bakın dedi ve başka bir Tümen komutanının ismini verdi. Sonra yanındakilere dönerek , 'bulamayacak, çünkü gideceği yere bir an evvel varmak için doludizgin ilerliyordur. Nöbetçi subayı biraz sonra gelerek, Tümen komutanının bulunamadığını söyledi." (Atatürk, Lord Kinross, Sf. 125)
Evet, sevgili okurlar, hayatının her anı kerametlerle dolu olan bu Allah adamı Atatürk'ün büyüklüğünü elbette O'nun gibi büyük bir insan ortaya koyabilir, bizlere tanıtabilirdi. O da değerli önderimiz Haydar Baş hocamızdır.
"Atatürk kendi lisanı ile diyor ki; 'Ben Meydan Dedesi Kemal'im.' Meydan dedesi ne demek? Evliyaların başı Kutbu'l Aktab demek. Onun için O'nun kabrini ziyaret ederken kesinlikle abdestli olun. Öyle bir insanın yanına gidiyorsunuz ki, Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı, Paşa... Hazrol vaziyetinde duracaksın. Öyle dur bak ne alıyorsun oradan? Onu kuşatan sülalesi; İmam Ali Efendimiz, Hz. Fatıma anamız..." (Prof. Dr. Haydar Baş)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025
- Allah’ın selam yolladığı Hz. Hatice / 26.02.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025
- Allah’ın selam yolladığı Hz. Hatice / 26.02.2025