Bir adam varmış, zengin mi zengin, güçlü mü güçlü. Bir dediği iki edilmezmiş. Kimi saygı ve sevgisinden itaat edermiş, kimi korkusundan. Gün olmuş devran dönmüş. Adam hastalanmış. Sevenleri tabipler getirmiş. Ama adam, hala sağlıklı günlerinin havasında, bir türlü hastalığını kabul etmiyor. Tabipleri dinlemiyor. Verilen reçeteleri kullanmadığı gibi birde dalga geçiyor. Tabi bu şartlarda kaçınılmaz son gelip çatıyor."Hasta adam" tabirini hepimiz biliriz. Osmanlının son dönemlerinde, Avrupa devletleri bu isimle hitap ediyorlardı bize. Bir zamanların heybetli Osmanlısı şimdi hasta adam olmuştu. Nasıl sorusuna birkaç cevap yazarsak; ordu içinde çıkan ayrılıklar, ordunun lağvedilip yerine yeni bir ordu kurulması, teknolojik gelişimlere ayak uydurulamaması, iç işlerinde adalet ve güven ortamının kaybedilmesi, dış işlerinde teslimiyetçilik, ülke ekonomisinin yabancı ellere teslim edilmesi, isyanlar, savaşlar vs. Osmanlıyı zayıf düşürmüş, hasta etmişti. Ama ne hazindir ki çareyi kendi kültür, medeniyet ve maneviyatında aramak yerine, bir Batı hayranlığına kapılmış, kendini katillerin eline teslim etmişti. Günümüzde de maalesef benzer haller yaşıyoruz millet olarak, devlet olarak. Bir farkla ki, bir zamanlar Osmanlıya hasta adam diyenler şimdi Türkiye Cumhuriyeti'ne "müttefik" diyorlar. Değişen sadece hitap, amaç aynı. Ülkemiz kabul etsek de, etmesek de hasta. Her ne kadar ülkeyi yöneten iktidar bu hastalığı inkar etse de, Türkiye'nin büyümede ilk ona girdiğini, kişi başı gelirin bilmem kaç bin dolar olduğunu, bölgesinde en önemli güç olduğunu vs. söylese de durum hiç öyle değil. İktidar, ülkenin sorunlarına, milletin kültürüne, medeniyetine ve imanına Fransız kalmış, gerçekleri görememiştir. Bu görüş ve teşhis kıtlığı, haliyle ülkede sorunlar çıkmasına yani hastalıklara sebep olmuştur. Bir kaçını yazarsak;* Sözde Kürt açılımı veya kardeşlik projesi* Ekonomide uygulanan AB ve IMF programları* İşsizliğin artması* Toplumda ekonomik ve manevi eksikliklerden dolayı şiddetin artması* Sözde hukuk adına ordunun devre dışı bırakılması, toplumun değişik kesimlerinden insanların, hapislere doldurulup, yıllarca yargılanma sürecine gidilmesi ve böylece adalete güvenin yok edilip, insanların beyinlerinde "sus yoksa" korkusunun yerleşmesi. * Ahlaki çöküntünün hiç olmadığı kadar yükselmesi* Faizin, zinanın meşru sayılıp, toplumun bu istikamete sürüklenmesi* Dinlerarası diyalog adı altında milletin maneviyatının bozulması, imanına darbe indirilmesi* Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, halkları İslam olan devletlere karşı Haçlıların emir erliğine soyunulması. Müslüman kardeşlerimize silah doğrultulması vb.Sadece bir gün akşam haberlerini izleyin, birazını yazdığım bu sorunlarla ilgili muhakkak bir haber, bir gelişmeyle karşılaşırsınız. Şu kadar askerimiz şehit oldu. Patrik şunları istedi. Papazla iftar açıldı. Dinler bahçesi kuruldu. Kaddafi, Esad çekin gidin, çünkü ABD öyle diyor. Ermenistan'la ilişkileriniz iyi olsun. Yunan'a yanlış yapmayın. Rum'u üzmeyin. İsrail'le sadece milleti tatmin etmek için sözde dalaşın. AB'nin dediğini iki etmeyin. Artı; eski koca, karısını ve çocuğunu yaktı. Şurda cinayet işlendi. Orda hırsızlık oldu. Tinerci dehşeti. Yolsuzluk, şike, dolandırıcılık, fuhuş, at eti? yaz yaz bitmiyor. Evet, haber bültenlerinde ülkemizin gündemi maalesef hep bu türlü haberlerle dolu.İşte bu gerçekleri yıllar öncesinde gören Prof. Dr. Haydar Baş, yıllarca insanları maddi ve manevi tehlikelere karşı uyardı, kitaplar yazdı, konferanslar verdi. Yetmedi parti kurdu. Yetmedi tarihte ilk kez bir Türk bir ekonomi modeli ortaya koydu. Milletin ve devletin yaşadığı sorunların teşhisini iyi yapıp, reçetesini de verdi. Bütün dünya bu reçeteyi aldı, sahiplendi, parça parça uyguladı. Gel gör ki benim siyasilerim yok saydı, milletimde sahip çıkmadı. Yani bunu düşünmek bile istemiyorum ama bir hasta tedaviyi kabul etmezse sonu bellidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025