Milli Hayvancılık Politikası'yla ithalata bağımlılığı azaltmayı ve yerli hayvan varlığını artırmayı hedeflediklerini ilan eden AKP hükümeti, gelinen noktada önce canlı kayvan ithalatı, sonrasında karkas et ve nihayetinde lop et ithalatına kadar işi getirdi. Bu ithalatlarda temel gerekçe, "kırmızı et fiyatlarındaki artışı önlemek" olarak ifade edildi. Fakat kasaplardaki, marketlerdeki sürekli artmaya devam eden et fiyatları göstermektedir ki bu ithalatlar hiçbir işe yaramadı. Üstelik yerli hayvancılığa da büyük darbe indirdi.
Şimdi de siyasiler, 81 ilde şubeleri olan birkaç büyük market zinciriyle anlaştıklarını, bu marketlerde 31 TL'den kuşbaşı, 29 TL'den kıyma satılacağını ilan ediyorlar.
Buralarda satılanlar eğer ithal etse -ki öyle olacak- bu yerli hayvancılığa daha büyük darbe vuracak, tamamen bitirecek, ayrıca anlaşılmayan kasap ve marketlerin, maliyet yüksekliği sebebiyle kepenk kapatmasına neden olacak. Bugünkü yazımda etin fiyatından ziyade kendisiyle ilgili bazı değerlendirmeler yapmaya çalışacağım.
Önce 2016 yılında Et ve Süt Kurumu'na 400 bin adet sığır ithalatı izni verildi, "angus" olarak da bilinen bu sığırlar grup grup geldiler. Vatandaşlar angusları sevmedi, meralarda otlamaya alışmış anguslar da Türkiye'yi sevmedi, et fiyatları düşmediği gibi, yerli hayvan üreticileri de feryat ettiler. Angusların sağlıklı olup olmaması, denetimlerinin gerektiği şekliyle yapılıp yapılmadığı konularında da o günlerde ciddi tartışmalar yapılmıştı.
Anguslar kesilip raflarda yerini alınca, yerliyi tercih eden vatandaşa, beğenmediği angus yerli diye aynı fiyata yutturuldu. Bu sefer siyasilerimiz canlı hayvan ithalatından, yine "fiyat düşürme" bahanesiyle karkas et ithalatine yöneldi.
İki yıldan bu yana yapılmayan karkas et ithalatı için bu yıl Haziran başı itibarıyla yeniden düğmeye basıldı, 50 bin ton civarında karkas et ithalatı yapılacağı ifade edildi.
Karkas etin 20 bin ton gibi önemli bir bölümünün AB'den ithal edileceği belirtildi.
Burada, sağlıklı olup olmamasından ziyade, halkının yüzde 99'u Müslüman olarak bilinen Türkiye'ye giren bu etlerin nasıl kesildiği de önem taşımaya başladı. İnancımıza göre, ancak bir Müslüman'ın, o da "Bismillahi Allahüekber" diyerek kestiği hayvan yenilebilir. Müslüman olsa bile Allah'ın adını anmadan keserse o hayvanın eti murdar olur, yemek dinimize göre caiz değildir.
Peki, Hıristiyan, Allah'ın adını anarak keserse, yenir mi? Elbette ki yenmez. Çünkü onun kastettiği ilahla bizim inandığımız Allah aynı değildir. Onun inandığı ilah, doğuran ve doğurulandır (teslis inancı), bizim inandığımız Allah ise İhlas Suresi'nde Cenab-ı Hakk'ın bizzat anlattığı şekliyle, ne doğurmuştur, ne de doğurulmuştur, eşi ve benzeri yoktur ve tektir.
Neticede Hıristiyan ülkelerden et ithal etmeye başladık ve inancımıza göre onların kestiği yenmez. Kesilecek hayvanların İslami usüllere göre kesilip kesilmediğini Hıristiyan Batı ülkesinde kontrol etmek oldukça zor. Türkiye'de kesilen hayvanlarda bile bunu denetleyemezken, Batılı bir ülkeyi denetleyebilecek miyiz? Bilsek hesap sorabilecek miyiz? Bu noktada hassas olmayacakları bir yana, ülkemiz ve milletimiz üzerinde hesapları olan Haçlı Batı'nın kasten bazı yanlışları yapacağını da hesaba katmak zorundayız.
Karkas et ithalatından sonra şimdi de lop et ithalatına geçildi. 7 Ekim 2017'de Resmi Gazete'de yayınlanan tebliğle, Et ve Süt Kurumu'na ve de gerekli izinleri almış olan özel sektör firmalarına lop et ithalatına izin verildi. Ve lop et ithalatında ilk kapı da Sırbistan'a açıldı.
Siyasilerimiz bir taraftan Bosna kahramanı Aliya İzzetbegoviç'e Bosna'yı korumak için sözler verirlerken, diğer taraftan Boşnak kardeşlerimizin katili Sırp kasaplarından et ithalatına soyundu. İlk etapta 5 bin ton lop et ithal edilecek.
İmza atılarak mutabık kalınan, "değerli dostumuz", "gerçek dostumuz" diye hitap edilen Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vucic, Srebrenitsa'da bir gecede 8 bin, 3 yıl içinde de 250 binin üzerinde Bosnalı Müslüman kardeşimizi acımasızca katleden, bacılarımızın, küçücük kız çocuklarının namusunu kirleten Sırp kasabı Slobodan Miloşeviç'in sağ kolu?
Bosna katliamı yıllarında, "Öldürülen her Sırp için 100 Bosnalı öldüreceğiz" ifadesinin yazılı olduğu pankartı açan şahsiyetsiz? Bu insan kasabının kestiği lop etleri yiyeceğiz.
Soracağız kasaba, markete, "Bu hayvan yerli mi, ithal mi?" doğal olarak diyecek ki "yerli", "Sırp eti mi, Türk eti mi?" diye sorduğumuzda da "Türk" diyecek ama Sırp'ın etini afiyetle yiyeceğiz.
Kesilen et sağlıklı mı değil mi, inancımıza göre uygun mu değil mi sorularına bir yenisini daha ekleyelim ve "domuz mu, sığır mı" diye soralım.
Belki biliyorsunuz belki de hala bilmiyorsunuz ama öğrenin, Türkiye'de domuz eti 2006 yılından bu yana "resmen" kasaplık et? (Resmi gazete, Sayı: 26221, 7 Temmuz 2006, Türk Gıda Kodeksi Çiğ Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği)
Tarım ve Köyişleri'nin bu tebliğine göre, inancımıza uygun olan devekuşu, av hayvanları bir türlü kasaplık et olamazken; domuz, yaban domuzu ve at eti kasaplık oluverdi.
Fiyatı da koyun ve sığır etinden oldukça düşük olan domuz etinin ne şekilde piyasaya sürüldüğü ise belirsiz. Türk milletinin hassasiyetinden dolayı marketlerde, kasaplarda açıktan satılamıyor ama aldığımız et ve kıymanın domuz eti olmadığını nereden biliyoruz? Ya da lokantalara pişmiş etin domuz eti olmadığına emin miyiz?
Antalya'da bir otelde, aşçıya "Burada domuz eti var mı" diye sorduğumda, aldığım cevap beni ürkütmüştü. Aşçı "Et yemeklerinin hepsi domuz etidir" demişti. Ve üzerinde yazmadığı için inancından dolayı domuz eti yemeyecek tanıdığım birçok kişi o yemeklerden bilmeden yemişti. Domuz eti ucuz ve birileri maliyetleri düşürme adına bu eti sığır eti olarak önümüze koymaktadır.
Bu anlattıklarımız, bugün kendilerini muhafazakar olduğunu söyleyen siyasilerin söz sahibi oluduğu bir dönemde yaşanıyor. Yediğimiz etin ne olduğu belli değil.
Bu tablo, Prof. Dr. Haydar Baş önümüze "dindar Atatürk"ü koyana kadar dinsiz bildiğimiz Mustafa Kemal Atatürk zamanında yaşanmadı; çünkü onun döneminde sözde milli hayvancılık prolikası değil, özde milli hayvancılık politikası vardı.
Yeniden sağlıklı, inancımıza göre uygun ve ne olduğu belli bir et yemek istiyorsak, bunun formulü Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nde var. Yıllarca anlattık tekrar etmeyeceğim, merak ediyorsanız bi zahmet açın okuyun.
Şimdi de siyasiler, 81 ilde şubeleri olan birkaç büyük market zinciriyle anlaştıklarını, bu marketlerde 31 TL'den kuşbaşı, 29 TL'den kıyma satılacağını ilan ediyorlar.
Buralarda satılanlar eğer ithal etse -ki öyle olacak- bu yerli hayvancılığa daha büyük darbe vuracak, tamamen bitirecek, ayrıca anlaşılmayan kasap ve marketlerin, maliyet yüksekliği sebebiyle kepenk kapatmasına neden olacak. Bugünkü yazımda etin fiyatından ziyade kendisiyle ilgili bazı değerlendirmeler yapmaya çalışacağım.
Önce 2016 yılında Et ve Süt Kurumu'na 400 bin adet sığır ithalatı izni verildi, "angus" olarak da bilinen bu sığırlar grup grup geldiler. Vatandaşlar angusları sevmedi, meralarda otlamaya alışmış anguslar da Türkiye'yi sevmedi, et fiyatları düşmediği gibi, yerli hayvan üreticileri de feryat ettiler. Angusların sağlıklı olup olmaması, denetimlerinin gerektiği şekliyle yapılıp yapılmadığı konularında da o günlerde ciddi tartışmalar yapılmıştı.
Anguslar kesilip raflarda yerini alınca, yerliyi tercih eden vatandaşa, beğenmediği angus yerli diye aynı fiyata yutturuldu. Bu sefer siyasilerimiz canlı hayvan ithalatından, yine "fiyat düşürme" bahanesiyle karkas et ithalatine yöneldi.
İki yıldan bu yana yapılmayan karkas et ithalatı için bu yıl Haziran başı itibarıyla yeniden düğmeye basıldı, 50 bin ton civarında karkas et ithalatı yapılacağı ifade edildi.
Karkas etin 20 bin ton gibi önemli bir bölümünün AB'den ithal edileceği belirtildi.
Burada, sağlıklı olup olmamasından ziyade, halkının yüzde 99'u Müslüman olarak bilinen Türkiye'ye giren bu etlerin nasıl kesildiği de önem taşımaya başladı. İnancımıza göre, ancak bir Müslüman'ın, o da "Bismillahi Allahüekber" diyerek kestiği hayvan yenilebilir. Müslüman olsa bile Allah'ın adını anmadan keserse o hayvanın eti murdar olur, yemek dinimize göre caiz değildir.
Peki, Hıristiyan, Allah'ın adını anarak keserse, yenir mi? Elbette ki yenmez. Çünkü onun kastettiği ilahla bizim inandığımız Allah aynı değildir. Onun inandığı ilah, doğuran ve doğurulandır (teslis inancı), bizim inandığımız Allah ise İhlas Suresi'nde Cenab-ı Hakk'ın bizzat anlattığı şekliyle, ne doğurmuştur, ne de doğurulmuştur, eşi ve benzeri yoktur ve tektir.
Neticede Hıristiyan ülkelerden et ithal etmeye başladık ve inancımıza göre onların kestiği yenmez. Kesilecek hayvanların İslami usüllere göre kesilip kesilmediğini Hıristiyan Batı ülkesinde kontrol etmek oldukça zor. Türkiye'de kesilen hayvanlarda bile bunu denetleyemezken, Batılı bir ülkeyi denetleyebilecek miyiz? Bilsek hesap sorabilecek miyiz? Bu noktada hassas olmayacakları bir yana, ülkemiz ve milletimiz üzerinde hesapları olan Haçlı Batı'nın kasten bazı yanlışları yapacağını da hesaba katmak zorundayız.
Karkas et ithalatından sonra şimdi de lop et ithalatına geçildi. 7 Ekim 2017'de Resmi Gazete'de yayınlanan tebliğle, Et ve Süt Kurumu'na ve de gerekli izinleri almış olan özel sektör firmalarına lop et ithalatına izin verildi. Ve lop et ithalatında ilk kapı da Sırbistan'a açıldı.
Siyasilerimiz bir taraftan Bosna kahramanı Aliya İzzetbegoviç'e Bosna'yı korumak için sözler verirlerken, diğer taraftan Boşnak kardeşlerimizin katili Sırp kasaplarından et ithalatına soyundu. İlk etapta 5 bin ton lop et ithal edilecek.
İmza atılarak mutabık kalınan, "değerli dostumuz", "gerçek dostumuz" diye hitap edilen Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vucic, Srebrenitsa'da bir gecede 8 bin, 3 yıl içinde de 250 binin üzerinde Bosnalı Müslüman kardeşimizi acımasızca katleden, bacılarımızın, küçücük kız çocuklarının namusunu kirleten Sırp kasabı Slobodan Miloşeviç'in sağ kolu?
Bosna katliamı yıllarında, "Öldürülen her Sırp için 100 Bosnalı öldüreceğiz" ifadesinin yazılı olduğu pankartı açan şahsiyetsiz? Bu insan kasabının kestiği lop etleri yiyeceğiz.
Soracağız kasaba, markete, "Bu hayvan yerli mi, ithal mi?" doğal olarak diyecek ki "yerli", "Sırp eti mi, Türk eti mi?" diye sorduğumuzda da "Türk" diyecek ama Sırp'ın etini afiyetle yiyeceğiz.
Kesilen et sağlıklı mı değil mi, inancımıza göre uygun mu değil mi sorularına bir yenisini daha ekleyelim ve "domuz mu, sığır mı" diye soralım.
Belki biliyorsunuz belki de hala bilmiyorsunuz ama öğrenin, Türkiye'de domuz eti 2006 yılından bu yana "resmen" kasaplık et? (Resmi gazete, Sayı: 26221, 7 Temmuz 2006, Türk Gıda Kodeksi Çiğ Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği)
Tarım ve Köyişleri'nin bu tebliğine göre, inancımıza uygun olan devekuşu, av hayvanları bir türlü kasaplık et olamazken; domuz, yaban domuzu ve at eti kasaplık oluverdi.
Fiyatı da koyun ve sığır etinden oldukça düşük olan domuz etinin ne şekilde piyasaya sürüldüğü ise belirsiz. Türk milletinin hassasiyetinden dolayı marketlerde, kasaplarda açıktan satılamıyor ama aldığımız et ve kıymanın domuz eti olmadığını nereden biliyoruz? Ya da lokantalara pişmiş etin domuz eti olmadığına emin miyiz?
Antalya'da bir otelde, aşçıya "Burada domuz eti var mı" diye sorduğumda, aldığım cevap beni ürkütmüştü. Aşçı "Et yemeklerinin hepsi domuz etidir" demişti. Ve üzerinde yazmadığı için inancından dolayı domuz eti yemeyecek tanıdığım birçok kişi o yemeklerden bilmeden yemişti. Domuz eti ucuz ve birileri maliyetleri düşürme adına bu eti sığır eti olarak önümüze koymaktadır.
Bu anlattıklarımız, bugün kendilerini muhafazakar olduğunu söyleyen siyasilerin söz sahibi oluduğu bir dönemde yaşanıyor. Yediğimiz etin ne olduğu belli değil.
Bu tablo, Prof. Dr. Haydar Baş önümüze "dindar Atatürk"ü koyana kadar dinsiz bildiğimiz Mustafa Kemal Atatürk zamanında yaşanmadı; çünkü onun döneminde sözde milli hayvancılık prolikası değil, özde milli hayvancılık politikası vardı.
Yeniden sağlıklı, inancımıza göre uygun ve ne olduğu belli bir et yemek istiyorsak, bunun formulü Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nde var. Yıllarca anlattık tekrar etmeyeceğim, merak ediyorsanız bi zahmet açın okuyun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- İsrail Gazze’de ateşkese kapıları kapattı / 20.03.2025